Aradan 39 yıl geçti… Ne biz kendimizi anlatabildik, ne de Türkiye tam olarak anlayabildi. Üstelik şu iletişim çağında!..
Birileri bize kızabilir, öfkelenebilir. Hem buradan, hem de Türkiye’den!.. Varsın öyle olsun da, gerçekler inkâr edilmesin.
Bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, 15 Temmuz’da gerçekleştirilen faşist darbenin ardından Türkiye’nin adaya müdahale ettiği ve adına ‘Barış Harekâtı’ denilen çıkarmanın 39’uncu yıldönümü…
Kıbrıslı Türklerin mücahit olarak 11 yıllık direnişinin ödülüydü 20 Temmuz 1974. Mehmetçikle mücahidin buluşup kucaklaştığı, birlikte yürümeye başladığı gündü…
Aradan koskoca 39 yıl geçti. O gün doğanlar bugün 39 yaşında. Kızım Müjde de öyle.
Böyle önemli bir günde tekrar sormak istiyoruz. Türkiye’ye derdimizi tam olarak anlatabildik mi, ya da Türkiye, bizi tam olarak anlayabildi mi?..
Kıbrıs konusundaki politikamızın ne olduğunu kim bilebilir?..
Mesela Mersin’de düzenlenen Akdeniz Oyunlarında, Kıbrıslı Rum sporcuların elde ettiği galibiyetler ve başarılar nedeniyle Kıbrıs Rumlarının tercih ettiği ‘Yunan milli marşı’ çalınırken, Yunan bayrağı dalgalanırken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve diğer yetkililer onları selamlarken, nerdedir Kıbrıs Türkü?..
Kıbrıs Türk sporcularının da o kürsülere çıkması gerekmez mi?..
Çıkmaması, daha doğrusu çıkarılamaması bir insanlık ayıbı değil midir?.. İnsan haklarına aykırı değil midir?..
KKTC ve Türkiye olarak bu güne kadar bu konularda ne kadar mesafe alabildik?.. Bu insanlık ayıbı, bu ayrımcılık ortadan kaldırılabildi mi?..
Bazı dallarda sporcularımız, KKTC olarak temsil edilmekte, folklör ve halk oyunları ekiplerimiz çeşitli ülkelerde kendi bayrağımızla gösteriler sunmakta, üstelik de nice ödüllere layık görülmekte, onları ülkemize taşımakta, halkımızın göğsünü kabartmaktadırlar.
Ancak uluslararası platformlarda, doğal olarak Rum tarafının da baskıları sonucu her alanda temsiliyetimiz mümkün olamamaktadır.
Zamanında alınan Güvenlik Konseyi kararları ve tanınmamışlığın dezavantajlarına rağmen her türlü ambargoyu delmek, insan hakları ihlallerine karşı dünyayı ayağa kaldırmak için neler yapıldı bu güne kadar?..
Zaman zaman umutlar arttı, ancak bazı makamlardaki değişiklikler veya başka nedenlerden dolayı atılan adımlar, daha ileri gidemedi, tekrar başa dönüldü.
‘Anavatan’ dediğimiz Türkiye’de kaç kişi bunları biliyor?.. KKTC’de kaç tane siyasi parti olduğunu inanın; ne AKP yetkilileri bilir, ne ana muhalefet CHP, ne de MHP veya diğerleri…
Kıbrıs’ın belli başlı kentleri, tanınmış sanatçıları, kaç tane üniversitesi olduğu ve daha bunun gibi soruları değil sokaktaki vatandaşa, aydın kişilere ve siyasilere bile sorduğunuzda tatminkâr yanıtlar alamazsınız.
Uluslararası bir takım sorunları aşabilmenin yolu, evvela asgari müştereklerde birleşmek, çıkış yolları bularak, çeşitli platformlarda bunları sürekli dile getirmekle mümkündür.
Ambargolara karşı Avrupa Birliği’nin (AB) merkezi Brüksel’e gönderilen bir uçak dolusu ekip ses vermedi miydi?..
Birkaç yıl önce YÖK, Yakın Doğu Üniversitesi’ne (YDÜ) bazı bölümlerin açılması için gerekli izni vermeyince veya izni vermekte gecikince, tepki olsun diye iki uçak dolusu insan Ankara’ya giderek Anıtkabir’i ziyaret etmişti ya…
Diyeceğimiz; Türkiye bizim halimizi anlamazsa diğerleri nasıl anlasın?.. Anlatabilmek için de şu iletişim çağında gereğini yerine getirmek şarttır.
Mesela iki paralık Rum Yönetimi, AB üyeliği avantajını kullanarak, 75 milyonluk Türkiye ile kedi fareyle oynarcasına manevra yapıyor. “Bu başlıkların açılmasına ses çıkarmam, ama karşılığında da Maraş’ı isterim” diyebiliyor.
Bu durumda Türkiye’nin tavrı ne?.. Yoksa dünden mi razı?.. Rum lider Anastasiadis, BM’ye rağmen yeni görüşmeci atıyor ve görüşmelerin düzeyini düşürüyor. Peki; Ankara’nın bu durumda tavrı ne?..
Daha ileri gitmeden ve de bu tarihi yıldönümünün önemine gölge düşürmeden, yukarıda ifade etmeye çalıştıklarımızı da kulaklara küpe yaparak, 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nı kutlarız.