AH ŞU EŞDEĞER OLAYI ...

 
Her hükümet, bir öncekinin icraatını inceler, alınan kararları, dosyaları gözden geçirir,  neyin doğru, neyin yanlış olduğunu değerlendirmeye çalışır.

   Daha önceki hükümet veya hükümetlerin yasalara ne denli uygun hareket ettikleri, işin içinde rozet, ya da popülizm olup olmadığı araştırılır.  

   İçişleri ve Yerel Yönetimler Bakanı Gülsün Yücel de, önceki hükümetin, kırsal kesim arazilerini, tabanca ruhsatlarını ve vatandaşlıkları keyfi dağıttığını söyledi, seçime yaklaşıldığı bu dönemde, bunların huzursuzluğa ve eşitsizliğe neden olduğuna dikkat çekti. 

   Bakan Yücel ayrıca eşdeğer amaçlı halen kullanılmamış 6 bin 729 adet kaynak bulunduğunu, eşdeğercinin elinde ise henüz değerlendirilmemiş 5 milyar 838 milyon 26 bin 990 eşdeğer puan olduğunu ifade etti. Bakan ayrıca kırsal kesim ve hali arazilerin de son derece keyfi bir tutumla kiralandığının saptandığını kaydetti. 

   Barış Harekâtı’ndan bu yana aradan 39 yıl geçmiş bulunuyor. Az daha kırkıncı yıla gireceğiz. Ancak ülkede hâlâ Güney Kıbrıs’ta bıraktığı taşınmazına karşılık eşdeğer mal alamayan soydaşlarımız var. 

   Bu durum nereye kadar devam edecek, mezara kadar mı?..

   Allah rahmet eylesin, Leymosunlu (Limasol) Hamza, ‘Ölürsem mezar taşıma Eşdeğer Kurbanı Hamza’ diye yazın dememiş miydi?..

   Öyle de yazıldı.

   Şu eşdeğer olayında neler yaşanmadı ki!.. 

   İki yüz bine yakın Rum Kuzeyi terk etti, Güney’den de 50 bin Türk Kuzeye geçti. Ancak Rum’un bıraktığı mallar hâlâ paylaşılamadı. 

   Haksızlıklar olmadı mı?.. Hem de nasıl?.. Tutanın elinde kaldı. 

   Şimdi Güney’de en büyük, en pahalı turistik tesislerin bulunduğu bölgelerde taşınmaz malı olanlar bile hâlâ hakkını almış değil. 

   Bakacak olursanız, ne Güney’den gelenler, ne de Kuzey’den gelenlere tahsis edilen taşınmazlarda haksız uygulamalar bugün düzeltilecek olursa, bu nehrin sularını tersine döndürmek anlamına gelir ki, bu saatten sonra kolay olmasa gerek. 

   Velhasıl gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin bu konuda sorumluluğu vardır.

   Bu konular her açıldığında, çok kişinin derinden bir ah çektiğini duyar gibiyiz. “Falanın beş tane zeytin ağacı, bir kerpiç evi ve iki dönüm de kurak tarlasına rağmen aldığına bakınız. Bizim sulak arazilerimiz, yüzlerce zeytin ve harnup ağacımız, konaklarımız olduğu halde ne alabildik?” diye soranlar, birilerini suçlayanlar yok mudur?..


   Aradan 40 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen eşdeğer sorunu hâlâ kanayan bir yara olarak duruyor. 

   Dün bu konuları iyi bilen eski bir dostla sohbet ederken, “En büyük hata, en büyük yanlış, eşdeğer puanları ile mücahit puanlarının satışının serbest bırakılması oldu” şeklinde konuştu. 

   Bu karar da doğal olarak eşdeğer olayına ve haksızlıklara tuz biber ekti. 

   Hele Kuzey’den, Türkiye’den gelip de burada arazi sahibi olanların bir kısmı, Annan Planı nedeniyle ellerinde bulundurdukları taşınmazların değerinin çok arttığını işitince ve talep artınca, öyle kazançlar elde ettiler ki, duyanların dudakları uçuklandı. 

   Adam bacağına çakşırı geçirdiği gibi elden çıkardığı toprağa karşılık kazandığı paralarla Çangar’a gitmiş, “En moderninden bir jip isterim” demiş… Çangar da ‘parayı göster’ deyince, beraberinde getirdiği çimento torbasını boca etmiş…

   Bu olay karşısında oradakilerin gözleri fal taşı gibi açılmaz da ne olur?..

   Bir yanda bu topraklar uğruna şehit ve gazi olanlar, ter akıtanlar, emek ve ömür verenler, beri yanda da hazıra konanlar…

   Kıbrıslı Türkler arasında da az mı bu türden insanlar?.

   Güney göçmeni olmamalarına rağmen, bastırdılar parayı, kapattılar en güzel yerleri…

Ya;  Türkiye’deki dayısından gelen direktiflerle kapatanlar?..

   Meselenin gerçeği Bakan Gülsün Yücel’in aşağıdaki sözlerinde yatmaktadır:

   “Kişi güneyde bıraktığı malın değerini yaptırmış, üzerinden 39 sene geçmiş, hâlâ aynı değerde duruyor. Oysa kuzeydeki mal 4 kez tadilatla, ilk tespitten itibaren 4 kez artırılmıştır. Dolayısıyla burada güdülen maksat, eşdeğercinin son derece aleyhine olan ve elindeki puanın, alacağı mala yetmeyecek duruma gelmesi sağlanmıştır. Ki bu da, eşdeğerci aleyhine gelişen bir olaydır.”


   Durum böyle olunca da, bu sorunun içinden ‘şeytanlar bile çıkamaz’ demeyelim, ama çıkabilmek pek de kolay değildir!..
   Yine de eşitlik ve hakkaniyetten şaşmamak lazım!..