Akıncı’nın yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde cevap olduğunu söyleyen sloganında neyin cevabı olduğu sorusu hala muğlak. Onun ötesinde, yeniden talibi olduğu cumhurbaşkanlığı makamında geçtiğimiz beş yıl ne yaptığını anlatmıyor. Görev alanı içerisinde en önemli mesele olan Kıbrıs sorunu ve müzakerelerde nasıl bir yol izlediği propagandasında adeta bir unutkanlık sendromu yaşıyor. Bu konudan hiç bahsedilmiyor. Crans-Montana Akıncı’yı aktif olarak müzakerelerde gördüğümüz son an. O yüzden konuşulması, seçimde masaya yatırılması gereken en önemli konu. Fakat ne Akıncı ne de Akıncı’nın propagandasında etkin saf tutan fikir önderlerinin bu mesele ile ilgili ağzını bıçak açıyor.
Sadece müzakere süreci ile ilgili susmakla kalmıyorlar. Bir de genel geçer, kendi tabanlarının duymak istediğini düşündükleri bir takım yuvarlak ifadeler ortaya atıyorlar neden Akıncı ile devam edilmesi gerektiği ile ilgili. Bu sefer sosyal medyada, Akıncı propagandasını sıklıkla yapanbir kişinin paylaşımında “cevap Akıncı” afişi değil bir zeytin dalı kullanılmış. Üzerinde de bir iddiada bulunuyor. İddiaya göre, Rumlar, kendi kaderleri ile ilgili meselelerde son kararın daima Kıbrıslı Rumlar’da olması gerektiği konusunda Yunanistan’ı ikan etmiş ve bu Elen ideasına ihanet olarak artık algılanmıyormuş. Yunanlılar Rumların kendi kaderlerindeki son karar yeri olmalarını uzun yıllardır da destekliyorlarmış. Yazar Rumlardan feyz almamızı, bu örneği kopyalamamızı, demokratik halk iradesinin bir gereği olarak kendimizi ilgilendiren meselelerde son sözü söylememizin Türkiye karşıtlığı olmadığını söylüyor. Bunu ısrarla güzellikle anlatan Akıncı olduğu için de vatandaşı Akıncı’yı desteklemeye çağırıyor.
Her şeyden önce bu “Rumlar yapıyor biz de yapalım” söyleminin en az “Avrupa’da böyle yapılıyor şekerim siz de oradan öğrenin” yaklaşımı kadar sorunlu ve itici olduğudur. ÇünküRumlarla bizim geçmiş 46 yıldaki özgül koşullarımızınbirbirinden çok farklı olduğudur. İngiliz idaresi altındaki sömürge geçmişimiz benzeşse de, sömürgelerin üçüncü dünyayı görüşünde kimliksel olarak Rum, Elen ve Hristiyan kimlikleri, eski Yunanın beyaz adamın demokrasisinin beşiği olarak kabul edilmesinden dolayı Batı’ya bizden daha yakın algılanır. Annan planından bu yana, yaklaşık 16 yıldır da anlaşma isteyen taraf olmamıza rağmen izolasyon altında yaşamamıza, ekonomik olarak dünyanın yardıma koşmak yerine durumumuza seyirci kalmasının en önemli sebeplerinden biri de budur. Onun üzerinden de devlet olarak tanındıklarından kendi manevra sahası çok daha fazla olan Rumlarla bizim tecrübemiz ve koşullarımız çok farklıdır.
Buna ek olarakRumlar’ın son söz hakkına sahip olmasının“Elen idealine ihanet olmadığı” ifadesi en iyi ihtimalle şanssız bir ifadedir. Neden mi? Buradan Rumların hala megali ideaya sadakatte olduğu ve ona ihanet içinde olmadıkları gibi bir iddia vardır bu kullanımın içinde. Öyle ise bu epeyce bir alarm çanı olmalıdır. Ama yok eğer iddia iyi yazılamamış ve “Rumların Yunanlıların Elen tahakkümünden kurtulduğunu” iddia etmeye çalışmışsa, o da çok hızlı bir analiz. Banka ve ekonomik krizde Yunanistan’ı kurtarma sevdasının Rum tarafını da uçuruma sürüklediğini düşünüp kızanların, Yunanistan’dan bağımsızlaşamamaktan dert yananların sayısı o dönemde az değildi Rum tarafında mesela. Okur bunları kafasının bir tarafında tutup,Akıncı’nın bu Rumlardan ideal toplum yaratmaya çalışan söylem bekçilerini sorgulamaya devam etmeli. Biz bu adada barışamamışsak her iki tarafın prangalarının bu işte etkisi olduğunu artık seçmen açıkça ifade edebilmekten korkmamalı. Bir tarafı idealleştiren, ötekini yerden yere vuran zihniyetlerin ürünüdür bu adanın kaderi. Aynısını barış havariliği altında tekrarlamak ise en büyük aymazlık. Ama burada cumhurbaşkanlığı seçimi için daha da önemli olan mesele bu söylemin ikinci kısmı. “Kıbrıslı Türkleri ilgilendiren konularda Kıbrıslı Türkler son sözü söylemelidir, bu Türkiye karşıtlığı değildir ve Akıncı bunu en iyi anlatandır” denilen kısmını vatandaş iyi sorgulamalı.
Akıncı’nın propagandasında etkin olan ve bu iddiayıyapanlaraCrans-Montana’da yaşananlar üzerinden birkaç somut sorumuz olacak. Cumhurbaşkanlığına aday olan Akıncı’ya halkın bu soruları sorması sorumluluğu, Akıncı’nın da köşeye kaçmadan direkt olarak bu sorulara cevap vermek yükümlülüğüdür. Sorularımız:
*Akıncı Crans-Montana’da bir dizi müzakere yaptı, öneri götürdü, harita verdi, garantileri görüşmeye açtı. Bu konularda atmış olduğu adımlarda fikirlerin sahibi kimdir? Kıbrıslı Türk müzakere ekibi mi? Kıbrıslı Türk ve Rum fikir önderleri mi? Türkiye mi? İkisinin veya hepsinin karışımı mı?
*Türkiye Crans-Montana’da Akıncı önerilerine karşı mıydı? Türkiye masada yanında değil miydi? Yanında iseydi Akıncı olmaması gerektiğini mi düşünmekteydi? O anda buna itiraz ederek Türkiye ile birlikte masaya oturmaya karşı mı çıktı?
*Akıncı Crans-Montana’dan sonra Türkiye’nin de desteği ile masada sunduklarını kabul etmeme sorumluluğunun Rumlarda olduğunu söylemişti. Kendisine yakın çevreler Türkiye kendi kaderimizle ilgili konularda son noktayı koymamızı kabul etmelidir derken, Akıncı’nın o dönem yaptığı açıklamasının doğru olmadığını ve Türkiye’nin görüşmelerde sorunu çıkaran taraf olduğunu mu iddia etmektedir?
*Eğer Akıncı Crans-Montana’da görüşmek istediklerini Türkiye onaylamadığı için görüşemediğini iddia ediyorsa “Türkiye ile biata dayalı olmayan, eşit ilişkiler yürüten bir lider” olduğunu söylerken vatandaşları yanıltmakta mıdır? Carns-Montana’da biat mı etmiştir? Yok eğer masaya Türkiye ile yan yana oturduysa bu Türkiye’ye “dik durma” ve “eşitlik” tam olarak ne anlama gelmektedir?
*Türkiye ve Akıncı Kıbrıs Meselesi ve Doğu Akdeniz’in hareketli ortamında hangi konularda anlaşmazlık içindedirler? Akıncı’nın Türkiye’den farklı geliştirdiği ve “son noktayı bizi ilgilendirdiği için bizim koymamız gerekmektedir” dediği konular nelerdir?
*Akıncı görüşmelerin durmasınıRumlar’ın önerileri reddetmesine bağladığı Crans-Montana’danbugüne ne değiştiğini açıklamalıdır. O günden bugüne ne değişmiştir ki Türkiye’nin kendisinin son noktayı Kıbrıslılar adına koymasının önündeki engel olduğu iddiası seçimin merkezindedir?
Akıncı ve propagandasını yapan ekip bizi birbiri ile çelişen şeylere inandırmaya çalışıyor. Ama birine inanırsak o inandığımız diğerini ortadan kaldırıyor. Önce söylenen sonra söyleneni çürütürse kişi aslında hiçbir şey söylememiş olur. Akıncı bize önce biat etmediğini söylüyor. Crans-Montana’da vizyonlu bir lider olarak kendi toplumunu kendi aklıyla temsil ettiğini iddia ediyor. Tekrar seçilmesinin en büyük sebebini de bu duruşu olarak ortaya koyuyor. Sonra Türkiye ile ilişkilerimizdeki sorunun Ankara’nınKıbrıs Türkleri olarak bizlerin son noktayı koymamıza izin vermediğinden ileri geldiğini, kendisinin de bunda direten, dik duruşlu bir lider olduğunu söylüyor. Öncesinde ise Crans-Montana’da Türkiye’nin tam desteğini aldığını söylüyor ve hem Türkiye hem Kıbrıslı Türklerin çıkarlarında bir ara kesit bulduğunu iddia ediyor. Ardından böyle bir ara kesit bulunmadığını, Türkiye’nin halk iradesini kabul etmediğini, halkın iradesinin temsilcisi olarak seçilmesi gerektiğinivurguluyor.
Akıncı’nın vermesi gereken çok cevap var. Buna somut olarak müzakere ettiği tek örnek olan Crans-Montana’dan başlasın. Türkiye neresine karşı çıktı, neresini destekledi bize açıklasın. O masada ne konuştuğunu izah ederken bunlara da açıkça değinsin. Biz de seçimde oy verme kararlarımızı ona göre verelim.
Akıncı, haydi cevap ver!