Bugüne kadar gerçekleştirilen Kıbrıs müzakereleri süreci ve Rum tarafının uzlaşmaz ve şımarık tutumu sonucunda gelinen bu günde, KKTC’nin varlığı ve tanınması, biz Kıbrıslı Türkler için en net ve en doğru yol olarak karşımıza çıkmasındandır.
Yarım asırlık ayrılık ve yarım asırlık birleşme sevdası, biz Kıbrıslı Türklere sadece zaman kaybettirmiştir.
Tabii bu durum, iç siyaset için malzeme teşkil etmesi ve taraf belirlemesi açısından, siyasi parametre olgusu olarak kullanılması, erozyona ve çözüme olan inancın da günden güne erimesine sebep olmuştur.
Zaman zaman, genel seçimlerde oyun yönünü belirleyen bir misyona bürünse de Kıbrıs müzakereleri, KKTC’nin en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığı makamını da “görüşmecilik” sıfatıyla, dar bir çerçeveye de sıkıştırmıştır.
Bütün bunları, tüm çıplaklığı ve gerçekliği ile bu sütundan sizlerle paylaştık paylaşmaya da devam ediyoruz. Dahası, Kıbrıs meselesinin bu şekliyle tamamlanması durumunda, “Görüşmeci” sıfatındaki Cumhurbaşkanlığı makamının ne olacağını da hayal etmiştik birlikte.
Son zamanlarda bir de AB olgusunu da kuyruğuna dolayan Kıbrıs müzakereleri, kimi kesimlere daha cazip gelmeye, bir an önce neyimiz var neyimiz yok vererek, AB’ye üye olmak adına çözümü sağlamak peşinde koştuğuna da tanıklık ettik.
Bu uğurda partilerin kurulduğunu, imajların çizildiğini ve söylemlerin de AB’ye göre uyarlandığını da yaşadık hepimiz.
Hani bir laf vardır ya, “kelin merhemi olsa kendi kafasına sürerdi” diye, AB’nin durumu da tam bu hesap.
AB, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının egemen olduğu bir topluluk olsaydı eğer, Annan Planı referandumunda %80’e yakını hayır diyen ve bu hayırla birlikte bölünmüşlüğe bir ilmik daha atan tarafı, bütünü temsil ediyormuşçasına içine almazdı!
Bu gerçekleri hep dillendirdik, hep yazdık hep işaret ettik. Rum tarafının ENOSİS emelinden başka bir gayesi, bizleri de azınlık haricinde kabul edeceği bir durum söz konusu değildir diye.
Alın şimdi bakalım buna ne diyeceksiniz;
İngiltere’de, hukuk eğitimi görmüş ve avukatlık yapmış, sırasıyla İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Parlamento ile İlişkiler Bakanlığı, Adalet Bakanlığı görevlerinde bulunmuş birisi, dünyanın en popüler gazetelerinden birindeki yazısında, “Aklın yolu KKTC’yi tanımak diye yazı yazıyor.
Adı Jack Straw…
Çözümün, adanın bölünmüşlüğü ve Türk Devleti’nin tanınması olduğuna kanaat getirmiş. Üstelik de AB’nin Rumları, gayri yasal bir şekilde, bölünmüş olmasına rağmen, adanın tümünü temsilen tam üye yapmasını da AB’nin en büyük hatalarından biri olarak nitelemiş.
Şimdi buna da karşı çıkanlar, muhalefet edecek olanlar çıkacaktır elbet, ama durun, Jack Straw faşist değil, o bir İşçi Partisi üyesi…
Bir de dışarıdan müdahale eleştirisi de yapmayın derim, İngiltere, Türkiye Cumhuriyeti gibi Ada’nın yasal garantör Devleti’dir.