Siyasi yelpazenin gerek sağ tarafında gerekse sol tarafında yer alan politik fikirlerin inşa ettiği yapıların her ikisinin de ötesinde yer alan aşırı uçlar demokrasi ile yönetilen tüm ülkelerde siyasi düşünün bir gereği olarak varlıklarını sürdürmekte.
Demokrasinin bir gereği olarak ancak demokrasi tarafından da pek haz edilmeyen aşırı uç kesimlerin yıkıcı bir tehdit olarak varlıklarını sürdürmesinin yegane nedeni ise ülke yönetimine talip olan diğer siyasi duruş ve merkezlerin bıraktıkları boşluklar ve yarattıkları zeminden öte Devletlerin yaşamlarında hayati öneme sahip konularda partiler üstü bir Devlet politikasının ülkenin demokrasisini yönetme iddiasında olanlarca inşa edilememesinden başka bir şey değil.
Ve böylesi bir olgunun siyasette yarattığı akıl tutulmalarını Kıbrıs sorunu özel örneğinde yıllardan beridir yaşamakta, Kıbrıs Türk toplumu.
Gün geldi böylesi bir akıl tutulması öylesi bir noktaya kaydı ki kurulan Hükümetlerin programlarında Kıbrıs sorununa dair ortak akıl’a dayanan bir amaç ve politika yer almadı, alamadı.
Tam da bu noktada Devletlerin ve demokrasi çatısı altındaki özne konumundaki toplumların tarihlerinde, yaşamlarında ve geleceklerinin inşasında stratejik öneme haiz olan sorunların çözümünde gerek sağ gerekse sol siyasetlere ait aşırı uçların yıkıcı etkisi ortaya çıkarken toplumların kaderlerinde bir yapı taşı veya bir kırılma noktası olan sorunlara dair partiler üstü bir Devlet politikasının siyaset kurumu tarafından oluşturulmasında ortaya konan eylemsizlikten ötürü demokrasiler aşırı uçların tehditlerine daha açık bir noktaya taşınmakta.
Ve böylesi bir politik anomalinin Kıbrıs sorunu özel örneğinde yarattığı kısır tartışmalar ve siyasi girdapların pençesinden kurtulmak için çırpınan ve geleceğini arayan bir halk Kıbrıs Türk toplumu.
Ve Kıbrıs Türk toplumunun geçmişi ile geleceğinin ana öznesi olan Kıbrıs sorunu temelinde gerek sağ gerekse sol siyasete ait alırı uçların ortaya koydukları duruşlar ve eleştirilerin tehdit boyutuna varması ve ayrıca anavatan Türkiye ile ilişkileri de olumsuz yönde etkileyecek boyuta ulaşmasının tek nedeni, Kıbrıs Türk siyaset kurumunun Kıbrıs sorununa ilişkin partiler üstü bir Devlet politikası inşa etmesindeki başarısızlığı ve eylemsizliğinden başka bir şey değil.
İddialı bir yorum olmayacaktır ama acı bir gerçektir ki eğer Kıbrıs Türk sağı ve solu diğer bir ifade ile Kıbrıs Türk siyaset kurumu Kıbrıs sorununa dair ortak akıl ve uzlaşı temelinde partiler üstü bir Devlet politikası inşa etme başarısını ortaya koymuş olsaydı, bugün siyasete yön veren akıl ve vicdan tutulmaları ile aşırı uçların irrasyonel açıklamaları ne toplumsal barışı ne de anavatan ile ilişkileri tehdit eder bir noktada olurdu.
Ve eğer, siyaset kurumunun karakteri ve ruh hali olan eylemsizlikten kurtularak Kıbrıs sorununa dair bir Devlet politikası inşa etme başarısını gösterseydi dünün ve bugünün seçilmişleri, aşırı uçların bazen şımarıkça bazen küstahça ve bazen de akıl ile vicdandan nasibini almayan açıklamaları bugün iç ve dış politika ne bir tehdit olurdu ne de yıkıcı etkileri Kıbrıs Türk toplumuna zarar verebilirdi.
Ve bir toplumun geleceğinin belirsizliği, geçmişi ve geleceği arasında sıkışıp kalması, anavatanı Türkiye ile zaman zaman birbirini anlayamaması ve Kıbrıs sorununa dair motivasyon eksikliklerinin nedenlerini uzakta aramaya da dışarıda bulma çabasına da girmek yeni bir zaman kaybından başka bir şey olmaz.
Kıbrıs sorununa dair bir Devlet politikasının üretilememesi veya inşa edilememesinden dolayı partiler üstü politika yerini değişen Hükümetler ile birlikte değişen siyasetlere bırakması ile bir bilinmeze ve belirsizliğe doğru yol almak artık kaderi olmamalı, Kıbrıslı Türklerin.
Kıbrıs Türk siyaset kurumunun temsilcileri ve seçilmişlerinin anlaması gereken tek bir şey var; her şey siyaset ve yeniden seçilmek değildir, olmamalıdır ve ayrıca siyaset ile politika birbirlerinden beslense bile ayni şeyler değildir.
Ve böylesi önemli bir ayrımı yapamayan ve yapmaktan aciz olan siyaset kurumundan Kıbrıs sorununa dair partiler üstü bir Devlet politikasını inşa etmeyi beklemek belki de hayalden öte bir ütopya olsa da politikaya ait olan “kutsal”ın seçimlere ve siyasete alet edilmesinin Kıbrıs Türk’ünün geçmişine ve geleceğine ihanet olduğunu görmek ve anlama yetisine sahip değil bugünün seçilmişleri.
Ve bugünün seçilmişlerinin Kıbrıs davası, anavatan Türkiye ile ilişkilerin zarar görmesi ve 142 yıldır var olma mücadelesini sürdüren Kıbrıs Türk toplumunun geleceğine dair endişelerinin olduğunu söylemek ise ne yazık ki mümkün değil.
Eğer tersi söz konusu olsaydı, Kıbrıs sorununa dair bir Devlet politikasını ortaya koyma becerisini gösterirdi, bugünün seçilmişleri.
Ve politika ile siyaseti birbirinden ayırmayı beceremeyen bugünün seçilmişleri, Kıbrıs Türkü’nün artık kaderi olmamalı.