Ayın oyun işimiz
Ayın oyun işimiz Geçen hafta canlı’da spordan sorumlu eski müsteşar Süleyman Göktaş; “Bütçede gençlik ve spora ayrılan pay sadece yüzde 0.75” diye açıkladı. O an içimizden “vay guzzum vay. Kuzulara verdiğimiz değer bu kadar işte” derken, sözel olarak da “artık kimse gençliğimiz, mençliğimiz geleceğimizdir demesin” dedik tüm hiddetimizle. Neyse, devlet gençliğimize yatırım yapmıyorsa herkes çekirdek düzeyde bireysel takılmaya devam etsin. (Parantez açıyorum... Bireysel gelişime ben de ‘karşıyım’ tıpkı Mandıra Filozofu gibi. Yaşasın kitlesel gelişim a yurdum insanı. Parantezi kapatıyorum..). Mâlum, ihtiyaçlarımız sınırlı ancak itmeyen ve de bitmeyecek isteklerimiz sınırsızdır. Medya pazarlama enfomasyonu sayesinde tam bir tüketici manyağı olduk. Bu süreçte de fazla mesai, ikinci hatta üçüncü bir iş için debelenip duruyoruz. Aileler yabancılaştı, komşular yabancılaştı, sokaklar yabancılaştı, mahalleler yabancılaştı ve sonuçta toplamda yabancılaştık. Şimdiki bebeler bizim kadar şanslı değiller. Eskiden yeşil alanlarda özgürce deli gibi oyun oynardık. Arabalar ezecek, birileri kaçıracak gibi bi’derdimiz yoktu. Okullara yaya gidilir, ağaçlara tırmanarak meyva yenilirdi. Bilaki lâkaplı abimizin klementin cinsi mandalinaları ve eriklerinin tadını halen ararız ama nafile. Oyunlar koşa koşa oynanır, ip atlanır ve sürekli bir fiziksel faaliyetler zinciri devam ederdi. Hani bir reklam vardı ya, robot çocuk kirlene kirlene, ıslana ıslana, çamura çimene bulana bulana çocuğa dönüşürdü, işte o hesap. Bizden önceki ve bizim kuşakta skolyoz adı verilen duruş bozuklukları, alerji, hiperaktiviteyi yönetme veya obezite sorunu yok denilebilecek kadar azdı. Artık elektronik çocuklar büyütüyoruz. Futbolu bile bilgisayar başında oynuyorlar. Ayakta atıştırma (fast food) sanayi sayesinde 4500 yıllık tarihinde şeker, kolesterol veya tansiyon problemleriyle tanışmayan Çin vatandaşı bile artık aynı dertten muzdarip. Uluslararası Olimpiyat Komitesi sürekli olarak; “Elektronik ortamda oynama, aynı faaliyeti alanda oyna” demesine bakmayın siz, Uluslararası Elektronik Oyunlar Federasyonu’nu çoktan örgütlediler bile. Maşallah bebelerimizin ellerini sıcak sudan soğuk suya dokundurtmadık. Hâl böyle olunca da hayatımızda tatmadığımız türlü türlü antibiyotikleri buzdolabında eksik etmez olduk. Bilirsiz, zenginliklerimiz için türlü türlü imkânlar var artık. ‘Vaktim yok kuyruklu yalanı’ bir yere bırakın ve çocuğunuzla birlikte kaliteli zaman geçirmeye bakın. Atlayın bir bisiklete ki bebenizin göz bebeğinin içi gülsün. O da olmadı dağa bayıra çıkıp kır yürüyüşü yapın daha da yabancılaşmadan. E spor işleri mi? Bırakın çocuk istediği sporla uğraşsın. Asla ve asla sizin istediğiniz branşa doğru yönlendirmeyin bebenizi. Sizi futbol temsil edebilir ama çocuğumuzu basketbol temsil ediyorsa bırakın bebe basketbolcu olsun. Zaten ebeveynler olarak her işilerinin içine burnumuzu soktuk. Bâri bu işlerde bırakın özgürce seçimlerini yapsınlar a dostlar. Bizim nesil ve öncesi kesin hatırlar; Bizim sosyal aktivitemiz için herhangi bi’ücret ödenmezdi. Mahalle aralarındaki mis kokuku sokaklarda büyüdük biz. Saksı aralarından slalom yaptık, koştuk, oynadık ve o ilkel araçlarla oyunlar kurduk, bozduk, sevindik, üzüldük bir gruba ait olduk. Lidere uyduk, lider olduk, insiyatif aldık, cesaret, adalet ve güvenirliliği o alanda yaşadık. Sevgiyi paylaştık, sevgili olduk, yardımlaştık, kazanma uğruna kırdık, döktük vesselâm. Sonuç mu; Oyun çocuğun en önemli uğraşısıdır. E biz yetişkinler işi mi? Aynı oyun işimiz..