KKTC’de yaşayıp devletten maaş çeken, diğer yandan da Rumlarla kurdukları yakın ilişkileriyle bilinen içimizdeki sözde siyasetçi ve sendikacıların Avrupa Parlamentosu’nda görev yapan 5 Kıbrıslı Rum üyeye verdiği mektup bu kişilerin gerçek yüzünü ortaya koymakta, içimizdeki beslemelerin kimlere hizmet ettiğini göstermektedir.
KKTC topraklarında yaşayan, içimizdeki jurnalcilerin kaleme aldığı bu mektupta yeralan gerçekdışı iddialar, “bu kadar da olmaz” denilecek niteliktedir.
Anavatan Türkiye’yi ırkçılıkla suçlayan, KKTC’de Rumca konuşanların cezalandırıldığını iddia eden, etnik temizlik yapıldığını söyleyecek kadar ileri giden bu işbirlikçilerin ileri sürdüğü her yalanın altında bir menfaat beklentisi olduğu açıktır.
Türkiye’den getirildiği iddia edilen nüfusun Kıbrıslı Türkler’in 3 katı olduğu yalanının da ortaya atıldığı mektupta yazılanların gerçekle ilgisi olmadığı çok iyi bilinmektedir.
Rum tarafının yıllardır yaymaya çalıştığı yalanları destekler nitelikteki mektupta yer alan “Kıbrıs'a öğretmenler gönderilerek başlatılan bu süreç milliyetçiliğin ırkçılığın Kıbrıs Türk toplumuna bir yaşam biçimi olarak benimsetilmesi ile başlamış, Türkçe’yi zorunlu kullanmak, Rumca konuşan Kıbrıslı Türkler’i cezalandırmak, köyler ve yerleşim yerlerinin isimlerini değiştirmek şeklinde devam etmiştir” ifadelerinin aslı astarı olmadığını da herkes çok iyi bilmektedir.
Rumların kaleme aldığı hissi veren mektupta, 1960 Kıbrıs Anayasası’nın Rumlar tarafından bir gecede değiştirilmesi ve Kıbrıslı Türkler’in 1950’lerden başlayarak haklarının gasp edilmesi gerçeği görmezden gelinmekte “Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgal ettiği” yalanına yer verilerek Kıbrıslı Türklerle Rumlar’ın silah zoruyla birbirinden ayırıldığı iddia edilmektedir.
Bu kişilerin yazdığı ifadeler Rumların “Kıbrıs Yunandır, felâket 1974’de dini ve milli düşmanımız Türkiye’nin adayı işgalinden sonra başladı” görüşüyle birebir örtüşmektedir.
Bu mektup, bize bir tarafta Kıbrıs’ın tamamına sahip olma projesini yıllardır adım adım uygulayan Rum tarafı olduğunu, bir yandan da onların emellerine uygun hareket eden içimizdeki Rum yanlısı gruplar olduğunu göstermektedir.
Girit ve Batı Trakya’da sahnelenen oyunların Kıbrıs’ta tekrarlanmasına engel olan 1974 Barış Harekatı ile gelinen noktadan geriye dönüşün mümkün olamayacağı gerçeğini herkes kabul etmek zorundadır.
Kendi topraklarında yaşayan Kıbrıs Türkü, bir kez daha Rum’un boyunduruğunda yaşamayacak, hürriyet meşalesini kendi bayrağı altında sonsuza kadar yakmaya devam edecektir.
Bu mektupta yazılanlar, yaşanmış tarihi tahrif etmek ve gerçeklerin yerine yalanlar düzerek halkı aldatmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.
Kıbrıs’taki Türk varlığını “Kıbrıslılık” gibi coğrafi bir temele oturtup bunun üzerinden ahkam kesenler, kendilerini çok akıllı sanmaktadır.
Mektupta yer alan ve KKTC’deki parlamentoyu “kukla” olarak niteleyen ifadeler gerçekten de haddini aşan bir tanımlamadır.
Türkiye’nin Kıbrıs’ı “istila ettiğini” ileri sürecek kadar kendini kaybetmiş olanlar, Anavatan Türkiye ile Kıbrıslı Türkler’in arasına açmak için ne kadar çalışırlarla çalışsınlar başarılı olamayacaklardır.
Bu ülkede kimlerin Rum’un kuklası olduğu bellidir, Rum’dan beslenen, aslını inkar edenlerin sarfettiği sözlerin hiç bir değeri yoktur.