KKTC Hükümetinin arazi desteği ve T.C Hükümeti’nin de parasal yardımlarıyla ülkemize Sunni İslam Mezhebi’ne dayalı din eğitimi vermek üzere bir İlahiyat Koleji kurulmuştur.
Binlerce yıl özellikle Avrupa’da din ve mezhep savaşlarıyla akıtılan kanların ve yapılan kıyımların sonucunda “laiklik” kelimesi Fransiz İhtilali sonrası dünya literatürüne girmiştir. Geçmişte devletlerin bir din veya mezhebi benimseyip diğerlerine mensup olanları düşman olarak görmeleri nedeniyle milyonlarca insanın kanı boş yere akıtılmıştır. Bu amaçla devletin dinde taraf olmaması gerektiği, herkesin de din ve vicdan hürriyetine sahip olabilmesi düşünülerek “laiklik” kavramı ortaya çıkmıştır.
Anayasamızın Başlangıç Kısmı’nda Kıbrıs Türk Halkın’nın laik bir devlet kurmak amacını taşıdığı belirtilmektedir. Yani KKTC’yi kuranlar bu devletin en önemli unsurlarından birinin Laiklik olacağını öngörmüşlerdi. Devletin Şekil ve Niteliklerini düzenleyen Anayasa’nın 1. maddesinde ise KKTC’nin laik bir Cumhuriyet olduğu açık bir dille vurgulanmaktadır. KKTC Anayasası’nın temel ilkelerinden biri ve belki de en önemlisi Laikliktir.
Laiklik, hukuki, dini veya siyasi açıdan farklı şekillerde tarif edilebilir. Ancak Anayasamızda hukuki bir ilke olarak varolan laikliğin bu açıdan tartışılmaz unsurları bulunmaktadır, şöyle ki: a) Laik devlette, din, ibadet ve vicdan hürriyeti yer almaktadır. b) Din ve Devlet işleri birbirinden ayrılmıştır ve devletin ayrıcalıklı olarak herhangi bir din veya mezhebin öğretilmesi gibi organizasyonlarda taraf olması düşünülemez. Keza devlet eğer bir dini mezhebin öğreticisi olur ise diğer mezheplere karşı da negatif ayrımcılık yapmış olacaktır. c) Bir din ve mezhebin bir başka din ve mezhep üzerinde baskı ve sindirme hareketleri ile bir mezhebin ayrıcalıklı konumda yer almasını önlemek de devletin ödevidir. d) Laik devlette, herkes din ve vicdan hürriyetine sahiptir, kimse kendisinin istemediği din ve mezhebi öğrenmek zorunda bırakılamaz. Her dini mezhebe mensup cemaat kendi inancını öğretmekte serbesttir. e) Laik devlette akıl ve inanç olgunluğuna erişmeyen ( Reşit olmayan ) çocuklara herhangi bir din veya inanç empoze edilemez.
Görüleceği üzere ilk veya orta eğitim kurumlarında herhangi bir dinin veya mezhebin eğitimini vermek aslında Anayasamızın 1. maddesinin açık şekilde ihlal edilmesi anlamına gelir. Benzeri bir konuda Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce mahkum edilmiştir.
Eğitimde laiklik esastır. Bu sebeple herhangi bir dinin veya dini mezhebin üzerine ağırlık verilerek KKTC’de eğitim programı uygulanamaz. Devlet herhangi bir dinin öğretimi için taraf olup organizasyon düzenleyemez. Devlet tüm dinlere eşit mesafede olmalıdır. Yani devlet bir dinin veya mezhebin tarafı olarak yada tedarikçisi, yardımcısı pozisyonunda bu tür dini eğitimleri üstlenmemelidir. Din eğitimi kendi cemaatlerince yerine getirilir ve devlet de cemaatların yapacağı bu dini eğitimin sadece denetleyicisi ve gözetimcisi olur.
Laik devlette, kimse kendisinin istemediği din ve mezhebi öğrenmek zorunda bırakılamaz. Bu amaçla henüz kendi iradesi ve vicdanıyla karar verme yetisine sahip olmayan küçük beyinlerin bir dini mezhebin organizasyonuna empoze edilmeleri anayasal kurallar yanında insan hak ve özgürlükleri açısından da kabul edilebilir bir durum değildir. Avrupa’daki din ve mezhep zulmünden kaçan Amerikalı göçmenlerin torunları 18. yüzyılda Anayasalarını kabul ederken, devletin bir din tesis edemeyeceğini ve herkesin din hürriyetine sahip olduğunu da hükme bağladıklarını buradan hatırlatmak isterim.
Devlet, çocuğun kendini dinini seçme özgürlüğüne sahip olduğunu da bilmelidir. Çocuk ergin ve kendi kararını verme olgunluğuna geldiğinde buna, özgürce ve sadece kendi iradesiyle karar vermelidir. Devlet bu özgürlüğün bertaraf edilmesine, din hürriyetinin zedelenmesine kesinlikle izin vermemeli, çocuğa bir din empoze edilmesine karşı gerekli önlemleri de almalıdır.
AV. BARIŞ MAMALI