Çocukken mermi kovanları bulur onlarla oynardık!

 

İnsanlık tarihine ilgim vardır.

Bir dönem yoğun olarak eski medeniyetlere, inanışlara, dinlere zaman ayırarak okudum ve araştırdım.

Aynı şekilde tarihin akışını, liderleri ve yaşam öykülerini de inceledim.

İnsanlık tarihi savaşlarla, çatışmalarla ve yıkımlarla doludur.

Her türlü dini, felsefik, ideolojik inanışın, insanın öldürülmesini yasaklamasına rağmen insanlar toprak, siyasi güç, çıkar çatışmaları hatta  ‘Tanrı’ için yine ‘Adem’ ve ‘Havva’ dan geldiğine inandıkları diğer insanları öldürmüştür.

Savaşlar dünyamızın utancı ve yüz karasıdır.

En azından yazılı tarihten bugüne elde ettiğimiz bilgi birikimi, gelişimin vermiş olduğu sosyal bilinç, kültür ve tecrübe ile  insanın insanı öldürmediği bir dünyaya kavuşmuş olmayı yeylerdim.

Benim için insanın insanı öldürdüğü nokta insanlıktan en uzak olduğu noktadır.

***

Ne yazık ki Kıbrıs da kan ve göz yaşından nasibini almıştır ve bugün halen daha bir rahata kavuşmamıştır.

Her ne kadar bugünkü durumu bir 'savaş olmama' durumu olarak nitelendirsek de bir 'barış' olduğu şeklinde de değerlendiremeyiz.

Kıbrıs’ta savaş yoktur ama barış da yoktur!

Hala daha her iki toplumdan kayıplar aranmaktadır.

Zaman zaman yürütülen zor çalışmalar neticesinde ölen insanlardan geriye kalanların defnedildiğini görüyor ve yaşıyoruz.

Savaşın izlerinin silinmesi kolay bir mesele değildir.

Savaşın geride bıraktığı psikolojinin empati veya öğreti ile anlaşılabileceğine inanmıyorum.

Aslında her ne kadar bir yerlerde bastırsak ve unuttuk desek de o kötü anılar ve tecrübeler bizlerle birliktedir.

Ben çocuktum karartmalar yapılırdı.

Evimizde zaman zaman olağan üstü bir şey olur diye hazırda tutulan bir takım erzaklar vardı.

Bir havai fişek gösterisinde insanların savaş çıktı diye sokağa döküldüğüne şahit oldum.

Benden biraz daha yaşca büyükler ise çok daha kötüsüne...

   ***

 

Şükürler olsun yaşım itibarı ile ben savaşı görmedim.

Ama savaşın izleri ile yetişen, büyüyen bir nesiliz.

Kayıplarımızla ve kaybettiklerimizle hayata başladık.

Başka şansımız yoktu.

Çocukken oyun oynadığımız yerlerde dolu boş tüfek mermileri bulurduk.

Bu oldukça sık rastlanan bir şeydi.

Arkadaşlarımla patlamamış top, havan mermileri bulduğumuzu hatırlarım.

Hatta çocukluğun vermiş olduğu bilinç eksikliği ile saatlerce patlamamış bir top mermisini evimizin önünde tıpkı bir futbol topu gibi defalarca asfalta attığını gördüm..

Bunlar kolay şeyler değil.

Bu yazıdaki amacım Kıbrıs’ın yakın geçmişini daha da deşerek acıları yeniden canlandırmak da...

Tam tersine geçmişten ve yaşananlarda ders çıkararak, tam da bu günlerde Kıbrıs’ta olanlarla alakalı başımızı iki elimizin arasına koyarak yüreğimizin sesini dinlememiz gerektiğine inandığım için bunları yazıyorum.

***

Bugün yaşananlar Kıbrıs konusunda aslında ne kadar çok çözüme ihtiyacımız olduğunun da aynı zamanda bir ispatıdır.

Neredeyse elli senden beri çözemediğimiz ‘çözmek istemediğimiz’ Kıbrıs konusunda heba edilen onca zaman ve fırsatla bu günlere geldik.

Bakınız bir kriz çıkınca meğer nasıl da hemencecik toplanılıyor, bir araya geliniyor ve hızlı bir şekilde kararlar alınıyormuş?

Peki aradan geçen onca zaman bu kurullar, konseyler neden bir dinamizmle hareket ederek uyum içerisinde adada kazan-kazan esasına dayalı çözümü bulmak için çalışmadı?

Hade Dünyada yaşanan krizlerden, küresel ısınmadan, iklim değişikliklerinden, ekonomik krizlerden, salgın hastalıklardan, Orta Doğuda yaşanan acılardan, akan kandan ders almıyoruz.

En azından ayaklarımızın ucunda duran, hani çok değer verdiğimiz çocuklarımıza bakarak bazı şeyleri düşünmenin zamanı gelmedi mi?

Kıbrıs konusunun sözde ‘çözümüne’ yönelik oynanan tiyatro artık bir tarafa bırakılsın.

Oturun ve garantörlerle birlikte bu işi çözün.

Allah ne bizlerin çocuklarına ne de dünyada yaşayan diğer çocuklara savaşı yaşatmasın ve göstermesin.

Bunun temini, inşası için hepimizin ve bu dünyada yaşayan her bir bireyin sorumlulukları vardır.

Savaşların kazananı yoktur, kaybeden insanlıktır.