Üniversiteler ilim, irfan yuvaları idi.
En azından öyle kalmaları gerekiyordu.
Ülkemizde durum eskisinden çok farklı.
Üniversite patronları, öğrencilere ‘’yürüyen döviz’’ gözü ile bakarken, birçok meslek sahibi için de kısa yoldan akademik ünvan elde etme kapıları olarak görünüyor (istisnalar hariç).
Hal böyle olunca da kampüs üniversiteleri kavramı yerini dükkanlardan, alışveriş merkezlerinden bozma yol kenarı üniversitelere bırakıyor.
YÖDAK’a kayıtlı 20 üniversite görünürken, yenileri de yolda…
Üniversite açmak, üniversite sahibi olmak da yetmiyor artık.
Para eden fakülteler üniversite sahiplerinin iştahlarını daha çok kabartıyor.
Bunlardan birisi de Eczacılık Fakültesi.
Benim tespit edebildiğim kadarıyla şu an için yedi üniversitede Eczacılık Fakültesi mevcut.
Sayıları daha da artacakmış.
Eczacılık fakültelerinin KKTC kontenjanları da var. Bu sayede, ülkemizdeki eczacı sayısı da giderek artıyor.
İhtiyaç varsa artmalı.
Peki ya ihtiyaç fazlası ise?
Geçen sene rakamlarına göre ülkemizde aktif 329’ün üzerinde eczane mevcut.
Bu rakamın yanında 150 civarı da mezun olmayı bekleyen Kıbrıslı Türk öğrenci bulunuyor. Üstelik İngiltere ve AB ülkelerinde okuyan Kıbrıslı Türk öğrenciler bu sayıya dahil değil!
Güncel rakamların daha fazla olacağı kesin.
Konuya serbest piyasa gözü ile yaklaşabiliriz. Sağlıkta rekabet iyidir, iyi olan kazanır. Rekabet sayesinde hizmet kalitesi de artar.
İşte sağlıkta bu tam da böyle olmuyor.
Gelin ülkemizdeki eczacı-hasta-doktor-sağlık sistemi ilişkilerini biraz detaylandıralım:
Konuya önce hastalar açısından yaklaşalım:
Ülkemizde herkesin alım gücü aynı değil. Dolayısıyla sağlığa ulaşım gücü de.
Bir doktor muayene ücreti 200 TL’den başlıyor. Tetkiklerin maliyetinin ucu açık. Hasta tüm bu maddi travmalardan sonra eline reçetesini alıp da eczaneye ulaştığında neredeyse cebinde ilaç alacak para kalmıyor.
Hastanın önünde iki seçenek kalıyor.
İlki, reçetesindeki en önemli ilaçları alıp diğerlerini almamak.
İkincisi, doktora gitmek yerine şikayetlerini önce eczacısına anlatıp sağlık sorununu orada çözmeye çalışmak.
Maalesef ülkemizde bu iki durumla da sıklıkla karşılaşıyoruz.
Ülkemizde halkımız eczacısına çok güveniyor. Dolayısıyla zaten doktora ulaşılamayan bir sağlık sisteminde ilk uğrak yeri eczacısı oluyor.
Mesleğinde tecrübeli eczacılar, hatasının sağlık sorununu çözme konusunda ciddi katkılarda bulunurken, mesleğine yeni eczacıların ne yazık ki yanlış veya gereğinden fazla ilaç önerebildiğine şahit olabiliyoruz.
Bazen de eczacılık mesleğine yeni atılan bir eczacının ilaçlardaki deneyim eksikliği, ilaç doz ve etkileşim konularında hasta-eczacı-doktor kontrol zincirinin kırılmasına neden oluyor.
Sonuçlar ise her iki tarafı da üzüyor.
Konuya eczacılar ve eczacılık mesleği açısından yaklaşalım:
Eczacı daha mezun olurken eczanesini açmaya hazırlanıyor.
Işıklı tabelalar, ilaç rafları özenle seçiliyor, ürün siparişleri veriliyor.
Fakültenin dersliğinden çıkıp da tezgahın diğer tarafına geçtiğinde ise, sadece sağlıkçı olmadığını, aynı zamanda bir ticaret işi ile de uğraştığını fark ediyor.
Eczanenin kapısından girenlerin hasta-müşteri dengesini kurmakta zorlanırken mesleki etik değerlerden uzaklaşanlar da oluyor.
İnsanların sağlığına dokunmak ile geçimini sağlamak arasındaki ince denge, yeni nesil eczacıların çoğunda günü kurtarma kaygısı ile altüst oluyor.
Peki çözüm önerileri nelerdir?
- Ülkemizdeki Eczacılık Fakülteleri’nin Kıbrıslı Türk öğrenci kontenjanlarına ciddi sınırlama getirilmek suretiyle, üniversitelerin para kazanma kaygısının yerine halkın sağlığı ve eczacılık mesleğinin geleceğinin güvence altına alınması tercih edilebilir.
- Eczacılık Fakültelerindeki stajların yeterli görülmeyip, İlaç ve Eczacılık Dairesi Yasası’nda da mevcut olan, eczacı mezun olduktan sonra eczane açmadan önce, bir eczanede çalışma zorunluluğunun getirilmesi. Bu sayede eczacılık mesleği ile ilgili tecrübe ve görgünün artırılması.
- İlaç ve Eczacılık Dairesi’nin ilaç tekeline son verilip, onkoloji hastaları, Multipl Skleroz hastaları, ALS hastaları gibi ilaçları sadece İlaç ve Eczacılık Dairesi ve devlet doktorları kontrolünde olan hastaların ilaçlarının, düzenlenecek bir yasa ile eczaneler tarafından da kontrollü bir şekilde verilmesinin sağlanması.
Türkiye’de ve Güney’de uygulanan bu sistemin ülkemize de getirilmesi basit bir çalışma ile mümkündür.
- Cumhuriyet Meclisi’nde bekletilen Mesleki Tadil Yasası’nın en kısa sürede geçirilmesi.
Özetle, ülkemizde eczacılık mesleği çöküşün eşiğindedir.
Bundan en çok etkilenen hastalar ve eczacılar iken, çöküşün zeminini hazırlayan üniversiteler için hava her zamanki gibi hoştur!
Yasası bile tadil edilememiş eczacılık mesleği, yeni nesil eczacılık mantığı ile devam ettiği takdirde çöküş de kaçınılmaz olacaktır.
Sağlıkta çökmemiş tek kurum olan eczacılık da çöktüğünde, parası olan da olmayan da bu çöküşün altında kalacaktır.
İletişim: 0542-8529899