Günlerden pazartesi.
Aylardan Kasım.
Miladi takvim, 1983 ‘ü göstermekte.
14’ncü günü yaşarken on birinci ay, kimsecikler fark etmese de güneş o gün başka bir güne doğdu.
1968’den beri devam eden Rum tarafının “çözümsüzlük çözümdür” siyaseti ile Kıbrıs Türk’ünü belirsizlik içerisine mahkum etme oyunları karşısında 7’den 70’e herkesin sabırla beklediği bir şey vardı.
Kıbrıs’ın kuzeyi sıradan bir güne uyanırken, Silihtar burcu halkın temsilcilerini ağırlamaya hazırlanıyordu akşam için kurulan kardeş sofrasında.
1983 yılının, 14 Kasım pazartesi akşamı, kardeş sofrasında yerlerini alan Kıbrıs Türk Federe Devlet meclisinde halkın temsilcisi olan tüm milletvekillerine, ertesi gün Cumhuriyet ilan edileceği açıklandı.
İtiraz da olmadı, muhalefet de.
Kısa süreli bir şaşkınlık dışında belki de ilk ve son kez kardeş sofrasında tam bir birlik yaşandı.
Neden 15 Kasım diye sorulan bir soruya ise, “Geçitkale çatışmalarının yıl dönümü” diye cevap verir, Rauf Denktaş.
Ve Kasım’ın 15’i, günlerden salı, “Bağımsızlık Bildirgesine” hükümetten muhalefete tüm milletvekilleri imza koyarak meclis oturumunda oy birliği ile Cumhuriyetin kuruluşunu kabul edildiğini dünyaya ilan eder.
Muhalefet ve sol parti milletvekillerinin “Bağımsızlık Bildirgesine” ilk önce imza koymaları ise Rum tarafındaki şoku daha da artırır.
Sokaklardan önce Kıbrıs Türk’ünün yüreği bayram yeri olur.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki sevinç, coşku ve bayrama, İngiltere başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki Kıbrıslı Türkler de katılır.
Cumhuriyet ve tam bağımsızlık kararı alan Kıbrıs Türk’ünün meclisi, ülkem dediği bu topraklarda Rum toplumu ile birlikte eşit siyasi haklara sahip olduğunu ve haklarından asla vazgeçmeyeceğini de iradesi ile ortaya koyar.
Soğuk Savaş döneminin iki bloklu dünyasında bağlantısız ülkeler ve SSCB’nin desteği ve ABD, İngiltere ve batı bloku ülkelerinin çekimser kalması ile 13 Mayıs 1983 tarihinde BM Genel Kurulunda kabul edilen Rum yanlısı karar tasarısının ardından Kıbrıslı Türkler, ya azınlık olduklarını kabul ederek Rumlar ile görüşmeleri sürdüreceklerdi ya da Devlet ve bağımsızlıklarını ilan ederek var olma mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini dünyaya ilan edeceklerdi.
Ve Kıbrıs Türk halkının tüm dünyaya baş kaldırıp eşit olarak yaşama iradesini ilan etmesinden ve Kıbrıs adasında azınlık değil “eşit bir halkım” diye haykırmasının üzerinden tam 37 yıl geride kaldı.
KKTC’yi doğuran zaruri şartları o günkü şartları ve kararları ile diplomatik oyunları göz ardı değerlendirmek ise Kıbrıs sorununu hurafeler gölgesinde çözüme kavuşturma hayali kurmaktan başka bir şey değil.
Ve insan hakları ile çelişen ambargolar altında 37 yılı geride bırakan Kıbrıslı Türkler ve kurdukları Devlet için anavatan Türkiye’nin desteği ile yeni bir dönem kapının eşiğinde.
Geride kalan 37 yılın sonunda daha güçlü Türkiye uluslar arası konjonktüre yön vererek KKTC için yeni dönemin kapılarını aralamak üzere.
KKTC’nin tanınması veya ekonomik ambargoların kırılmasının ardından gerçekleşecek ekonomik tanınma olasılığı karşısında Kıbrıs Rum tarafına ve Yunanistan’a endişe hakim.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Azerbeycan hamlesi ise Kıbrıs sorununun çözümü için toplumlararası görüşmelerin başladığı 1967 yılından beridir Kıbrıslı Rumların sürdürdüğü “çözümsüzlük çözümdür” siyasetine de darbe vurması yanında dünyaya da çok önemli bir mesaj vermekte;
“Türkiye ve KKTC’nin daha fazla beklemeye sabrı yok.”
Ve güçlü duruşu ile yol ayrımına gelen Türkiye ve KKTC, Kıbrıs sorununun da artık makas değiştirmesi gerektiğini tüm dünyaya ilan etmiş durumda.
Ya iki devletli çözüm için Rumlar masaya gelecek ya da Kıbrıs Türk’ü anavatanı Türkiye ile birlikte “kendi göbeğini kendi kesecek.”
Tüm dünya Ankara-Bakü ve Lefkoşa üçgenine gözlerini çevirmiş durumda.
Ve zulüm ile geçen 37 yılın ardından Kıbrıs Türklerinin Devleti için vakit tanınma ve var olma vaktidir.