Ana kuraldır; doğa boşluk kabul etmez.
Ve temel prensiptir, siyaset ise boşluk tanımaz.
Toplumsal yapılarda da durum farklı değildir.
Kimi zaman anarşi ve toplumsal kaos’u besler, bırakılan boşluk.
Bırakılan otorite ve adalet boşluğu, kendi adaletini uygulamak kendi otoritesini kuran yığınlar tarafından doldurulur.
Kimi zaman ise muhalefetin bıraktığı boşluk ile siyaset kurumu derin bir eylemsizlik içerisinde toplumsal sorunlara yabancılaşmaya başlar.
Covid-19 salgını süreci ile birlikte siyaset kurumunun muhalefet tarafı tam bir “eylemsizlik” içerisinde.
“Eylemsizliğin” her iki modeli de “ortaya karışık” misali yaşanmakta.
Hükümeti yıpratmak ve kamuoyu desteğini azaltmak amacı ile stratejik bir politik eylem olarak “bilinçli eylemsizlik” içerisinde uyuyan muhalefet ile “bilinçli olmayan bir eylemsizlik” girdabında boğulan kısır muhalefet, siyaset kurumunun muhalefet tarafına egemen.
Ve her iki durumun da olağanüstü durumlar ve zamanlar dışında elbette belirli bir sınıra kadar toplumsal ve siyasal kabul edilebilirliği olmakla birlikte 1974 sonrasında Kıbrıs Türk toplumunun içerisinde geçtiği en zor günler olarak toplumsal vicdan ve zihinde yer eden böylesi bir süreçte, muhalefetin kendi insanını yalnız bırakmasının kabul edilir bir yanı ne yazık ki, yok.
Ve muhalefetin “bilinçli eylemsizlik” ile devam eden uyku hali ile “bilinçli olmayan kısır eylemsizliği”nin doğurduğu boşluk Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı tarafından politik olarak kullanılmakta.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, ana muhalefet başkanından öte, muhalefetin üst aklı ve sözcüsü gibi.
Covid-19 salgın süreci temelinde süren bir psikolojik savaş ve bir sinir harbi üzerinden devam eden, Devletin tepesine egemen olan “Soğuk Savaş”ta muhalefet ortalarda yok.
Kayıp olan muhalefetin görevini yaparken de bırakılan boşluğun yarattığı zemini de 6 ay kalan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik olarak tutarlı bir şekilde kullanıyor, Mustafa Akıncı.
Ancak toplumsal beklenti, Cumhurbaşkanı makamını işgal eden birinin toplumun içerisinde geçtiği “olağanüstü durum ve zamanlarda “ tarafsız ve birleştirici olmasından başka bir şey değil.
Hükümet ve muhalefetin ana görevlerini yerine getirmemesinin siyaset kurumunda yarattığı boşluk ile Covid-19 salgını sonrası beklenen ekonomik kaosa karşı yol haritasının yoksunluğu karşısında Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın devreye girmesinden daha doğal bir siyasi tavır olamazdı ancak Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, toplumsal mutabakatın sağlanmasına yönelik liderlik yapması ve partiler üstü duruşu ile Devlet çarklarının dönmesini sağlamak yerine ana muhalefet görevine soyunmasının anlaşılabilir bir yanı yok.
Olağanüstü zamanlardan geçerken, kayıp muhalefetin “bilinçli eylemsizlik uyku hali” ile “bilinçli olmayan kısır eylemsizliği”nin ise affedilir bir yanı yok.
Ve yaşanan süreçte de Hükümetin de, toplumsal sorumluluk temelinde “sütte çıkmış ak kaşık” olmadığı da ortada.
Ancak, “kayıp muhalefetin” bilinçli uyku hali, ilkel siyasetten öte tek kelime ile ihanet.
Ve kayıp muhalefetin ihaneti, yolunu bulamayan bir Hükümet ile bırakılan boşluğu 6 ay sonraki seçimlere yönelik siyasi yatırım olarak kullanan bir Cumhurbaşkanı, Kıbrıs Türk’ünün kaderi olmamalı.