KKTC’de yaşamak artık bir tür hayatta kalma mücadelesine dönüştü.Hani şu TV’lerde izlediğimiz yarışma programları var ya… Hayatta kalmak için şartlara uyum sağlamak, çevik ve dayanıklı olmanız gerekir. İşte KKTC de tam öyle…
Hiçbir şeyimizde hayır yok.
Hiçbir elle tutulur tarafımız kalmadı!
Bizi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar halen daha el birliğiyle batırdıkları bu düzenin sanki kaldırılabilir ve kurtarılabilir bir hal kalmış gibi vaatler dağıtmaya devam ediyorlar.
En çok garipsediğim de ne biliyor musunuz yüksünmeden, sanki aynı ülkede yaşamıyormuşuz gibi ahkam kesip her şeyin bir hamlelik işi varmışçasına kolay konuşuyorlar.
Belki de en doğru düzgün bakan ve gerçekten duymak istemediğimiz halde bize gerçekleri söyleyen bakan şu anki Sağlık Bakanı’dır. Adam nerede yaşadığımız da hatırlatıyor, ne kadar çaresiz olduğumuzu da. Üstelik bu durum diline, bedenine, saçına yansımış durumda. Fark ettiğiniz üzere olabildiğince dağılmış bir imaj çiziyor. Ama tam memleket hali. Tabi bize garip geliyor. Diğerleri burunlarından kıl aldırmadıkları için her şeyi düzeltme yeteneklerini kullanma ihtimaller olacakmış gibi hepimizi salak yerine koyarak açık kapı bırakıyorlar daha kazanabilmek uğruna.
Yollara bakar mısınız?
Sokak lambalarına bakın!
Kaldırımlarına bakın!
Elektrik ağına ve akımın dağılım kalitesine bakın!
Suyun olup olmadığına bakın!..
***
En temel ihtiyaç ve beklentilerimizi karşılayamazken, bir devlet olabilmek ve kendi kendine yetebilmek için daha ne yazık ki 40’larca fırın ekmek isterken, şimdi bunca derdin içinde ülkedeki, özellikle de başkent sokaklarındaki billboardlarda tertemiz, ışıl ışıl parıldayan 4-5 adamın fotoğrafları var.
Memlekete turist gelse, korona olmasa, biz de sık ziyaret edilen bir ülke olsak bu adamların o billboardlarda ne işi olduğu cevabını nasıl verecektik onlara bilemiyorum.
Ne yapacakları hangi birine hangi propaganda vaatleri uyuyor acaba diye sorgulanmaz mı?
Hepsi hükümetlerde bulunmuş Hepsinin düzeltmek uğruna söz vermek konusunda üzerlerine yok. Ancak yıllar geçiyor, nesiller yetişiyor ve biz her geçen gün düzeleceğini söylediğimiz konularda daha da gerilemeye devam ediyoruz.
Garip olan çorbada ciddi anlamda tuzu olanların, hep en yükseklerde, temel sorunların en tepesinde oturmuş, yönetmiş, Başbakanlık ve Başbakan yardımcılığı yapmış kişilerin Cumhurbaşkanlığı adayı olmaları, hatta yapamadıklarının nasıl yapılması gerektiğini tarif ediyor olmaları, o billboardlardan gözümüzün içine sanki devrimleri gerçekleştirmiş ve daha da gerçekleştirmeye talip oldukları izlenimini veren bakışlarını gördükçe şaşırmamak elde değil.
Koca koca laflarına bir bakın!
Dinleyin lütfen…
Sözlerini hassas bir şekilde takip edin. Siyasi etiğin anlamlı olduğu bir ülkede bu insanların bu makamlara aday olmasını bırakın esasında insan içine çıkamazlar, ya da özür dilemeyi başarıp sade birer yurttaş olarak yaşamayı tercih ederlerdi.
Bizde durum hiç de öyle değil!
***
Ben sandığı boykot etmeye de karşıyım dostlar!
Elimizdeki malzemeyi değerlendirmek şart. Lakin neyin sözünü verdiklerine dikkat edip, bu sözlerin bağlayıcı olan ayrıntılar olduğunu hatırlatmak gerekecek bu defa. Hangi adayı desteklediğinize göre, kişisel olarak hangi menfaatin peşinden koşacağımıza bakmaksızın toplumsal çıkarlar için sıkı takipçi olmalıyız.
Ciddi bir bilinçle verdiği sözü tutmadığı anda, ne dediğini ona hatırlatarak sorgulanmasını sağlamayı karar ve ilke edinerek bu defa adım atmalıyız! Aksi takdirde, başımıza tüneyip oraya da yuva kurup yapmadıklarından artan bir yığın rahatsız edici ayrıntının yükün başlarımızın üzerine yığmaya devam edecekler.
Gelingörün ki bir süre sonra yüksünmeden bizleri suçlamaya da başlarlarsa hiç şaşırmayacağım.
Nitekim tek başına iktidar olabilseydik, sözlerimizi yerine getirebilecektik söylemleri bunun hazırlıklarının açık göstergesinden başka da bir şey değildir. Ne de olsa onları tek başına iktidara taşımayan da bizleriz…