Taksim Gezi Parkı eylemleri ile başlayan ve Türkiye’nin dört bir yanına sıçrayan destek gösterileri ile ilgili görüş ve düşüncelerimizi daha ilk günden ortaya koymuş ve bunların, yanlışlardan kaynaklanan birikimlerin patlaması olduğunu dile getirmiştik.
Bunlardan ders alınması gerektiği düşüncesindeyiz. Bir başka deyişle, halka rağmen ‘Ben yaparım olur’ zihniyetinin değişmesi gerektiği mesajıdır bu. Nitekim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın söylemleri de benzeri doğrultudadır ve tansiyonun düşürülmesinde önemli etkenlerdir.
Tabii ki içten ve dıştan bu eylemleri fırsat sayarak, devletle halkı karşı karşıya getirme çabası içinde bulunan provokatörler de yok değildir. Onların amacı mezhep kavgalarını tırmandırmak ve bundan rant elde etmektir. Ama yanlış politikalara karşı düzenlenen eylemlerde sergilenen olgun davranışlar her zaman destek bulmakta, takdir edilmektedir.
Gezi Parkı eylemlerine, özellikle son iki yıldan bu yana çeşitli yanlışlardan ötürü biriken tepkilerin dışa yansıması da diyebiliriz.
Geçen gün Adnan Işıman, dün de Fatma Azgın kedi örneğiyle konuya girmişlerdi…
Kedi ya da köpek fark etmez. Onu bir odaya hapsedip, kapıları kilitleyerek, elinizdeki değnekle dövmeye kalkıştığınız takdirde, savunmaya geçer ve can havliyle üzerinize atılır. Çünkü başka seçeneği ve çıkış yolu kalmış değildir. Baskılar ister istemez tepki doğurur, zaman zaman da şiddeti yaratır.
KKTC için de aynı şeyleri düşünebiliriz. Halka rağmen atılan bazı adımlarda doğruluk derecesi nedir?..
Türkiye’deki iktidara yaranmak uğruna halkın benimsemediği ve homurdandığı icraatlar yok mudur?..
Halbuki yaranma veya körü körüne itaat yerine saygın bir konumda olmak ve ikili ilişkileri saygın ve herkesin imrenebileceği bir düzeye çıkarmak çok daha iyi, çok daha akıllıca değil midir?..
Bu kısa mesajın algılanacağı düşüncesiyle ve hafta sonu itibarıyla biraz da kentlerimize, köylerimize uzanalım. Hatta hükümet kurma çalışmalarına da boş verelim. 48 günlük hükümetin yapabileceği ne ola ki?.. Yine de bir seçime daha, hem de erken erken giderken, halkın hükümetsiz kalmaması gerekir diyoruz.
Kentlere, köylere uzanacak olursanız, içinizdeki olumsuzlukları, sıkıntıları da atabilirsiniz diye düşünüyoruz.
Kıbrıs’ın kuzeyi artık ‘Festivaller diyarı’ oldu. Aslında iyi de oldu.
3. Girne Kültür-Sanat Festivali devam ediyor. Muhteşem bir görsel şölenle başlamıştı… Dünyaca ünlü Hollanda Sokak Tiyatrosu ‘Close Act’ın gösterileri nefes kesmişti… Belediye Başkanı Sümer Aygın’ın deyişiyle güzel bir Akdeniz kenti olan Girne’de konser ve tiyatrolar, kültürel etkinlikler bir ay sürecek.
Bu arada Çınarlı’da başlayan Kültür – Sanat Festivali de zengin programlar içeriyor. ‘Sanata ve Sanatçıya Saygı’ adı altında başlayan festivalde hem örf ve adetler yaşatılacak, hem de ülkemiz sanatçılarının öne çıkarılması hedeflenecek.
Dahası, 6. Lapta Turizm Festivali kapsamında düzenlenen 3. Fotoğraf Yarışması ve Sergisinde ödül alanlar da belirlenmişti. Belediye Başkanı Fuat Namsoy’un deyimiyle Lapta’nın turizmdeki yerini unutmamak lazım.
Bugün 3 ayrı yerde daha festival var. Lefke 4. Ceviz Festivali ile 6. Uluslararası Esentepe Zerdali Festivali ve kısa adı ÇAM-SEN olan Çamlıbel Bucağını Güzelleştirme, Kalkındırma ve Yaşatma Derneği’nce düzenlenen Koruçam Ev Ürünleri ve El Sanatları Festivali…
Hangi birine gitmeli?..
Görülüyor ki, Kıbrıs Türk halkı asırlardır sürdürdüğü gelenekleri, örf ve adetleri, kültürünü, sanatını, mutfağını bu güne taşıyabilmenin mutluluğu içinde… Bu konuda köyler, kentler adeta seferber olmuş, birbiriyle yarışır hale gelmiş…
Bunlar tatlı rekabetler, halkımıza moral veren sosyal ve kültürel aktiviteler…
İnsanların birbirleriyle tanışması, kaynaşmasına vesile olan etkinlikler…
Her köy kendi maharetini ortaya koyuyor ve beğeni toplayabilmek için gayret gösteriyor. Yorgunluğun yerini tatlı bir mutluluk alıyor ve bu da gözlerden okunuyor.
Hükümet olsa da gerçekleştiriliyor bu festivaller, olmasa da!..
Acaba bir yerde politikacılara “Bizlerden örnek alınız” mesajları mı veriliyor?..