HALA SULTAN… HALA SULTAN…



Bu memlekette din, hele de İslam dini diyince birilerinin kırmızı görmüş boğa gibi saldırmasına alıştık gayri.
 
İnsanların din karşıtlığını anlamak mümkündür de, fanatik din karşıtlarının devlet erkini ele geçirdiğinde, o devletin nasıl zalimleştiğini en iyi bilenlerdeniz.
 
Bu ülkede, çocuklara kuran kursu veriliyor diye polisin camilere baskın yaptığı, Kur’an-ı Kerimlere suç unsure olarak el konulduğu, 5-6 yaşındaki çocukların ifadelerinin alınması için karakollara çekildiği dönemleri yaşadık biz.
 
Hatta ve hatta Kur’an öğretiyor diye bir imama hapis cezası verildiği talihsiz dönemlere de şahit olduk.
 
28 Şubatın etkilerinin KKTC’yi kasıp kavurduğu o dönemde, şimdi islamın bayraktarlığını yapan bir çok ucuz kahraman korkudan sinmişken, biz bu olayı şiddetle protesto etmiş, “mahkemelere hakaret etti” diye hakkımızda dava açılmış,aylarca yargılanmış ve ceza almıştık.
 
Şimdi yaşanan gelişmelere bakıp geçmişi hatırlayor ve sadece tebessüm ediyorum.
 
Bu sebeple, bu ülkede Din Kültürü ve Ahlak derslerinin mecburi olmasından tutun İlahiyat fakültesinin ve ardından bir ilahiyat kolejinin açılmasına kadar bir dizi icraatı çok önemsiyorum.
 
Günümüz İslam dünyasında, Din adına işlenen cinayetlere, kan ve zulme bakan bir çok vatandaşımızın, “Acaba bir gün bizde de böyle fanatikler yetişir mi?” kaygusu ile, bu ülkedeki islami faaliyetlere mesafeli durmasını ve hatta reaksiyon göstermesini anlayışla karşılamak ve onları ikna etmek zorundayız.
 
Hala Sultan İlahiyat kolejine gelince;
 
KKTC, Kilise fanatizminin en üst düzeyde olduğu Güney Kıbrıs’la ve Rumlarla bir varlık yokluk mücadelesi vermektedir.
 
Geçmişte bazı Türk köylerinin, kilisenin misyoner çalışmaları neticesinde topyekün hristiyanlığı kabul ettiği hatırlamak istemediğimiz acı bir vakıadır.
 
İki dinin mücadelesinin en yoğun yaşandığı bu coğrafyada, yabancı dil bilen, çağdaş bilgilerle donanmış, müslüman din adamlarının olmaması en büyük eksikliğimizdir..
 
Hala Sultan İlahiyat Koleji bu büyük eksikliği giderecek yapıda kurulmuş bir kurumdur.
 
Bu kolejde, normal düz liselerde okutulan derslerin hemen hepsi okutulmaktadır. İlahiyat dersleri ise fazladan alınan derslerdir.
 
Dolayısı ile “Bu kolejden mezun olanlar sadece imam ve hatip olmalı, sadece İlahiyat Fakültesine gitmeli ve başka bir meslek seçmemelidir” gibi bir iddia saçmadır. Neticede Üniversiteler kontejanla değil, sınavla öğrenci almaktadır. Bu öğrenciler de diğer okulların öğrencileri gibi eşit şartlarda imtihana girer, kazandıkları bölümde de okurlar. 
 
Bu kolej, zorla öğrenci kabul etmiyor. Kimse çocuğunu bu okula göndermek için zorlanmıyor.
 
Dine, Din Eğitimine ve Dini kurumlara karşı çıkma anlayışı, SSCB döneminde kalmış ideolojik bir anlayıştır. Maalesef bu ideolojinin dünyada tek temsilcileri bizde kalmıştır.
 

Şurası bilinmelidir ki;
 
İslam dini tektir. Bu dinin esasları “Nas” dediğimiz Kur’an ve Hadislerle belirlenmiştir.
 
İslamı kabul eden her millet, onu kendi mantalitesine gore yorumlamış ve hayatına uydurmuştur. Müslümanlık dediğimiz şey de budur. Bu sebeple İslam tek, Müslümanlık çeşit çeşittir.
 
İslam Dininin Türk Milletinde aldığı şekle “Türk Müslümanlığı” denir.
 
Türk Müslümanlığında Afganistan yahut Suudi Arabistan’daki bir islam anlayışına rastlayamazsınız. El Kaide yahut Vahabi türü İslam anlayışı, günümüzde veya geçmişimizde bazı insanlarda, tarikatlarda ve hatta bazı cemaatlerde görülebilir.
 
Ama Türk Milletinin genelinde asla karşılık bulamamıştır...
 
Dolayısı ile insanımızın ülkemizdeki dini kurumlara bakıp “Buralarda da bir gün vahabi, yahut el kaide tipi müslümanlar yetişir mi?” kaygusuna kapılmaları son derece yanlıştır.
 
Öte yandan Laiklik ilkesinin arkasına sığınıp devletin dinle barışmasına karşı çıkmak da saçmalıktır ve laikliği bilmemektir.
 
Laik devlet, vatandaşlarının dini ihtiyaçlarını karşılayan, onlara din eğitimini ve kültürünü veren bir devlettir.
 
Ve yine laik devlet, vatandaşlarının dinine ve inançlarına karışmayan, dinlinin de, dinsizin de karşısında eşit duran devlettir.
 
Nesli tükendiği için Kelaynak kuşlarını korumaya alan UNESCO, bir gün bu arkadaşları da korumaya almalıdır.
 




ERHAN ARIKLI