Çevrecilere, solculara, sağcılara, İslamcılara, feministlere, liberallere, AB'cilere, Batılı olmakla BATICI olmayı karıştıranlara, vizyon sahibi aydınlara, misyon sahibi olanlara da, ulusal solculara, aşırı milliyetçilere, sanatçılara, dindarlara, sosyal demokratlara, öğrencilere, gençlere, emekçilere, yaşlılara, sendikacılara, işadamlarına, anti-politiklere, popülistlere uygun bir "ANKARA" mutlaka bulunur.
Ankara tavşanı ve Angora yünü…
Sisli karlı kış ve tozlu yazlar…
Kızılay kalabalığı…
Kurtuluş Savaşı ve ilk Meclis…
Cumhuriyet…
Anti-emperyalist hareketler ve öğrenci olayları…
Kızılay Meydanı…
Atakule ve Botanik Parkı…
Bahçelievler katliamı…
7. cadde boyunca başlayan ve biten aşklar…
Sakarya ve Arjantin boy bardakta soğuk biralar…
Mamak Cezaevi ve üç fidan…ODTÜ ve Deniz Gezmiş…
Uğur Mumcu…
Aydınlanma, namuslu ve ilkeli kalemler…
Sinema, Tiyatro ve Kültür Merkezleri, Sergi Salonları…
Bürokrasi…
Mesai bitimi mavi, beyaz ve yeşile boyanan caddeler…
Eti Güneşi…
Sakarya Balıkçı Meyhanesi ve taş plaktan Zeki Müren…
Hüzünlü trenler ve gar… nerede olduğu bilinmeyen “Beyaz Tren”
Anıtkabir…
Ankara Kalesi…
TÜBİTAK…
Elçilikler…
Anadolu Medeniyetleri Müzesi...
Atatürk Orman Çiftliği…
TBMM…
Kültürel miras ve tarih savaşçısı usta kalem Özgen Acar…
Etnografya Müzesi…
DTCF ve panzerler…
Kıbrıs Türkünü temsilen boynu bükük duruşların egemen olduğu basın toplantıları...
Grevler…
UMAG…
"Vurulduk Ey Halkım, Unutma Bizi"…
Kurtarılmış Bölge!! Sincan ve balans ayarları…
Çankaya…
IMF ve hazine…
Kuğulu Park…
Atatürkçülük ve Kemalizm mirasını tüketen vizyonsuz politikacılar…
CHP…
Başkent…
Gençlik Parkı ve Ulus…
Bit pazarı…
Kore Anıtı…
Alparslan Türkeş'in Mezarı…
Karşıyaka Mezarlığı…
Ahmet Taner Kışlalı…
Kırmızı Çizgiler ve Kızılay-Çankaya-Bakanlıklar üçgeni…
Demokrasi kesintileri…
Darbe…
"Our boys have done" ve ABD elçiliği…
Bağımsızlık…
Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil'in "Demedim ki" şiirinde ifade ettiği gibi, "bu kenti sevdim dedim, benim olsun demedim ki. Sevdim dedimse akşam kızıllığını, gönlüm gibi akıp giden şu çayı, şu ormanı, şu denizi, şu dağı. Benim olsun demedim ki…".
Ankara bizler için sağ yanda her şey, sol yanda hiçbir şey. Ankara bizler için bir metafor, bir simge. Ankara bizler için kutsal bir mabet. Ankara bizler için sadece bir kent veya güç merkezi. Ankara bizler için emperyalizme başkaldıran ve ulus devleti Cumhuriyet ile taçlandıran kahramanların kenti. Ankara bizler için Atatürkçülük ve Kemalizmin mirasını siyasi rant oyunları ile bitirme noktasına gelen vizyonsuz ve dar gözlüklü politikacıların oyun alanı. Ankara bizler için anakaranın ve/veya anavatanın başkenti. Ankara bizler için elçilik düzeyinde temsilciliğimiz olan dost ülkenin siyaset merkezi. Ankara bizim için özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin savaş alanı.
Herkese uygun bir "ANKARA" mutlaka bulunur bulunmasına da kritik Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Ankara’yı müdahaleci algısına hapsedecek adımlardan kaçınılması gerekliliğini hiç olmazsa Ankara’ya davet edilenlerin düşünmesi gerekmez mi?
Ve artık, “yeter ki seçimlerde beni öne geçirsin de ne olursa olsun” diye düşünmeyen adayların Kıbrıs Türkünü temsil etmesi gerekmez mi?
Anlatmak gerekmez mi Ankara’ya böylesi siyasi hamlelerin Kıbrıs Türkünün Devletini Rum komşularının gözünde bir kalemde sildiğini ve artık nasıl Kıbrıs Türk’ünün kendi Devletini ve haklarını Rum liderliği karşısında savunabileceğini?
Anavatanını seven ve Devleti ile kendi insanına gönülden bağlı olandan beklenen ise “koşa koşa “ uçağa binmek değil, Ankara’ya bazı doğruları anlatmak olmalı.
Gerisi ise sadece günü ve kendi siyasi geleceğini kurtarmak uğruna bir Devleti küçük düşürmekten başka bir sonuç doğurmaz.
Ve herkese uygun bir Ankara mutlaka bulunur bulunmasına da, marifet Ankara ile Lefkoşa’nın hem bu kadar yakın hem de bu kadar uzak olmayı nasıl başardığının cevabını bulmakta.