İkinci Cumhuriyet zamanı

İkinci Cumhuriyet kavramı tartışmalı ve siyasi bir tabu olarak varlığını hep sürdürdü.

Türkiye’de üzerine yüklenen farklı anlamlar, karşıt duruşlar, endişeler veya yüceltmeler ile 29 yıldır tartışılmakta, İkinci Cumhuriyet kavramı.

Siyasi duruşu ve görüşü farklı kesimlerce değişen anlamları ile ya öcü ya da yeni bir kurtuluş yolu olarak üzerinde uzlaşılamayan bir noktada kaldı.

“Yedi Kocalı Hürmüz” misali tüm kesimlerce hem biraz benimsendi hem de dışlandı.

Fransa, beşinci Cumhuriyet döneminde.

Fransız Anayasası’nın değişikliğe uğradığı siyasal dönemleri ifade etmekte, dönemsel kategoriler.

Ülkelerin, özgün sosyolojik, siyasal, coğrafi, ekonomik ve kültürel özelliklerine yanında içerisinde bulunulan özgün zamansal niteliğine göre de doğruluğu ve/veya yanlışlığı göreceli olan değişken bir kavram, İkinci Cumhuriyet.

Devlet olgusu ve varlığının sürekliliği önünde bir engel daha açık bir ifade ile Devletin temelleri yıkarak Devlet varlığını sona erdirecek girişim ve tehlikeleri örtbas etmek amacıyla kurgulanan veya yorumlanan İkinci Cumhuriyet kavramı, vatana ihanet kavramı ile eşanlamlı.

Hükümetlere muhalif olmak ile Devlet düşmanlığı arasında ince bir çizgiden öte bir sırat köprüsü, İkinci Cumhuriyet kavramı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin son 17 yılında iktidarı elinde tutan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP döneminin tüm yönleri ile objektif siyasal değerlendirmesi yapıldığında adı konmamış olsa da, Türkiye’de Devleti yeni çağın gerisinde bırakmamak adına İkinci Cumhuriyet dönemine geçildiğinin göstergelerini, ezber bozulmalarını ve eski siyasi paradigmaya dair kırılmaları görmek zor değil. 

Entelektüel çevrelerin toplumun özgün yapılarını görmezden gelerek ortaya koydukları ütopik ideal modeller ile siyasal elitlerin eski paradigmalara ve statükoya muhafazakarca tapmaları, Devleti en çok sahiplenen ve sevdiğini söyleyenler tarafından yıpratılmasından başka da bir sonuç doğurmaması da değişimi kaçınılmaz yapmakta.

Ancak, halk desteğinin azaldığı eskiye dair siyasi paradigmaların varlığının ve toplumsal alanda artık işlevini yitirmeye başlamasının, Devleti içten içe zayıflatması gerçeği karşısında Devleti korumak ve yaşatmak adına İkinci Cumhuriyet kavramının tartışılmasından da korkmamak gerek.

Türkiye ve dünyadaki, İkinci Cumhuriyet kavramına yönelik tartışmalar, siyasi uygulamalar, karşı duruşlar, entelektüel öngörüler ve eleştiriler bir yana, Kıbrıs Türk Federe Devleti dönemi ile birlikte Kıbrıs’ın kuzeyinde 45 yıldır varlığını sürdüren Devlet olgusu temelinde “İkinci Cumhuriyet” kavramının tüm yönleriyle tartışılması gerektiği bir döneme girmekte Kıbrıs Türk halkı.

Ve Kıbrıs’ın kuzeyinde tartışılması gereken “İkinci Cumhuriyet” kavramı, Devletin varlığı temelinden çok, niteliği ekseninde olmalı.

Siyaset kurumu ve temsilcilerinin, Devleti devlet gibi neden yönetemediğini tartışmaktan başlamalı, Kıbrıs Türk toplumu.

Devletin varlığının değil ama niteliğinin felsefesini sil baştan yaparak yeni bir sistemi var etmek, tek kurtuluşu Kıbrıs’ın kuzeyinin.

Çünkü, en basit ifadesi ile “işler iyi gitmiyor.”

Hükümet ve muhalefet ayrımı yapmadan son 20 yılın siyaset kurumu ve temsilcilerinin “sınıfta kaldığı” çıplak bir gerçek.

Devlet olmanın tüm gerekleri varken, başaramamanın bahanesi ne Rum tarafı ne izolasyonlar ne Türkiye ne de başkası olmamalı.

Ekonomi ile birlikte diğer tüm kurumların dibe vurduğu, özgün ve bir o kadar da stratejik bir dönemi yaşamakta, Kıbrıs’ın kuzeyi.

Ve ilk yapılması gereken Devleti yeniden tesis ederek ve Devlete nitelik kazandırarak yeni siyaset kurumu ve aktörlerini yaratmak, yeni bir Kıbrıs Türk sağı ve Kıbrıs Türk solunu tüm yönleriyle var etmek olmalı.

Türkiye ve Kıbrıs Rum kesimi ile siyasal ilişkilerin de ideolojik duruşlara göre politik gel-gitlere meze yapılmadığı, yeni bir döneme geçmek zorunluluğu da Kıbrıs’ın kuzeyinde kapıda beklemekte.

Eskiye dair hiçbir şeyin ve kimsenin değerinin olmadığı yeni bir Kuzey Kıbrıs’ı var etmek artık elzem.

Siyaset kurumu aktörlerinin adalet ve eşitliğe dair tecavüzlerinin Devlet’e mal edilmeyeceği, Devletin bürokratlarının talimat almak için ayaklara çağrılmadığı ve de kimsenin kendi varlığını Devletin üstünde görmediği ve de siyaset kurumu temsilcileri tarafından böylesi bir egosantrik duruşa prim verilmediği kısaca ve basitçe Devletin namusunun seçilmiş ve atanmışlar tarafından “Yedi Kocalı Hürmüz”e çevrilmediği, yeni zamanlara ihtiyacımız var.

Kıbrıs Türk solu tarafından, doğru nitelik kavuşturulan ve doğru kadrolar ile yönetilen Devletin, olası yeni bir anlaşma ve sürdürülebilir yeni ortaklığın da anahtarı olacağı unutulmamalı.

Ve Kıbrıs Türk sağı tarafında da unutulmamalı ki, doğru bir niteliğe kavuşturulmayan bir Devletin de eninde sonunda kendi halkı tarafından terk edilerek başka bir Devletin hegemonyasında yaşamaya mahkum olacağı.

Siyaset kurumunun sağı ve solunu ayırt etmeden eskinin seçilmiş siyasi elitlerine koşulsuz bir “sivil itaatsizlik” ile yeni zamanların kapısını aralamalı Kıbrıs Türk’ü.

Yeni bir siyaset kurumu, yeni bir Devlet anlayışı ile ana kimliğine kavuşan güçlü Devlet, yeni bir toplumsal anlayış ve yeni bir gelecek mümkün.

Kıbrıs’ın kuzeyinde “İkinci Cumhuriyeti” tüm yönleriyle tartışılmalı ama yeni zamanların yeni aktörleri tarafından.