KALICI BARIŞA GÜVERCİNLER DEĞİL, ŞAHİNLER İMZA ATAR.

Kıbrıs müzakereleri, bizim kadar dost ve kardeş Türk Cumhuriyetleri tarafından da yakından takip ediliyor. Azerbaycan Cumhuriyetinin en yüksek tiraja sahip Müsavat gazetesi de benimle bir röportaj yaparak, Kıbrıs konusundaki son gelişmeler hakkında bilgi aldı.

Sorular ve bu sorulara verdiğim kısa cevaplar şöyle idi;

-Kıbrıs konusu bu sefer bitiyor diyebilir miyiz?

-Evet, Kıbrıs konusunda sonuca ilk defa bu kadar yakınız diyebilirim. Bu yakınlık, Ada Türklerinden ve Rumlarından kaynaklanmıyor. ABD, bu sefer boğazına kadar bu işin içine girdi ve sonuç istiyor. Tabii ABD’nin derdi Kıbrıs’ta iki halkın çıkarı falan değil, Ada etrafındaki petrol ve doğalgaz ile İsrail petrol ve doğalgazından kaynaklanıyor. ABD bu iki bölgedeki petrol ve doğalgazı değerlendirirken Ada’da ve bölgede sorun istemiyor.

-İyi de, bize gelen bilgiler Güney Kıbrıs açıklarında bulunan petrol ve doğalgazın beklenenin altında bir rezerve sahip olduğu yönünde. Yani çok da ekonomik değilmiş.

-Hikaye. Annan Planının da tartışıldığı, 2003 seçim kampanyasında Amerikan menşeli bir internet sitesinde Kıbrıs açıklarındaki petrol yataklarının haritasına rastlamıştık. Haritada özellikle Karpaz açıklarında muazzam petrol yatakları görülüyordu. Serdar Denktaş, Saray Otelde düzenlediği basın toplantısında Rumların Karpaz konusundaki ısrarının temelinde Karpaz açıklarındaki petrol olduğunu söyledi. 15 dakika sonra o internet sitesi kapatıldı. Diyeceğim o ki; Ada etrafı petrol ve doğalgaz kaynıyor. Bulunan rezervlerin az olduğunun açıklanması kimsenin iştahının kabarmaması içindir.

-Annan Planında da ABD devrede değimli idi? O zaman niye anlaşma olmadı?

- Annan Planı bir Anglo-Sakson planı idi. ABD’nin dışında bir çok esas oğlan vardı piyasada. Mesela AB’de devrede idi. AB, anlaşma olsa da olmasa da Güney Kıbrıs’ı AB’ye alacağını açıklayarak Planın temeline dinamit koymuştu. Rumların bu Plana “Hayır” demeleri halinde kaybedecekleri hiçbir şey yoktu. Bunun için rahatlıkla “Hayır” dediler. Mükâfat olarak da AB’ye girdiler. Şimdi durum öyle değil.

-Farklı olan ne?

-Bir kere, Rumlar büyük ekonomik kriz içerisinde. AB’den 10 Milyar Euro para alabilmek için taklalar atıyor. Anavatanları Yunanistan da ekonomik kriz içerisinde. Ne Güney Kıbrıs, ne Yunanistan bu anlaşmaya “Hayır” deme lüksüne sahip değil.

-Peki Türkiye?

-Türkiye, son zamanlarda dış politikada çok zor durumda. “Komşularla Sıfır Sorun” politikası ile yola çıkıldı. Bugün kavgalı olmadığı komşu yok gibi. AK Parti, dış politikadaki bu başarısızlığını 50 yıllık Kıbrıs sorununu çözmek ve seçimlere güçlü bir propaganda malzemesi ile girmek istiyor.

-Peki, tarafların üzerinde uzlaştığı “Ortak Metin” sizin için tatmin edici mi?

-Ortak metinde bizim lehimize olan şeyler var. Ama Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi resmin bütününü görmeden bir şey söylemek doğru olmaz.

-Ortak metinde sizin lehinize veya aleyhinize olan ne var?

-Ortak metin tek tarafı tatmin etmek için ortaya atılmış bir metin değil elbette. Metin, mümkün olduğunca her iki tarafın endişelerini gidermeye yönelik kaleme alınmış. Yukarıda sizin lehinize görülen bir madde aşağıda Rumları tatmin edecek ibarelerle dengelenmiş. Mesela “Tek egemenlik” ibaresi ile Rumlar tatmin edilirken, bu egemenliğin “İki halkın iradesinden neşet ettiği” söylenerek denge sağlanmış. Ama dediğim gibi resmin bütünü önemli.

-Sizin Partiniz, “Paralel Görüşmeci” tabirini ortaya attı. Bu ne demek?

-Hükümetin büyük ortağı CTP, müzakere heyetinde bizzat temsil edilmek istiyor. Dış İşleri Bakanı Özgül Nami, iyi yetişmiş biri. Talat döneminde müzakere heyetinde idi. Müzakere heyetinde Sayın Nami’nin bürokratları var. Görüşmeler “Bilgi Notu” şeklinde sürekli kendisine ve Sayın Başbakan’a iletiliyor. Buna rağmen Heyette yer almak istiyor. İşin özü şu; CTP, Sayın Cumhurbaşkanı’na güvenmiyor. Ona “Uzlaşmaz-Şahin” gibi yaftalar yapıştırmışlar. Oysa CTP başta olmak üzere Eroğlu’na güvenmeyenlerin bilmesi gereken ilke şu; Kalıcı barışa güvercinler değil, şahinler imza atar.