Kıbrıs’ta çözüm için yeni bir öneri -KKTC AB’ye alınsın

Kıbrıs’ta çözüm için yeni bir öneri -KKTC AB’ye alınsın

“Bölünmüş Kıbrıs’ta çözüm için görüşmeler yeniden başladı. Federasyona yönelik çabalarda tekrar başarısızlığa uğramamak için yeni fikirlere ihtiyaç var. En önemli engel, Kıbrıslı Rum ve Türklerin birbirinden ayrı hayatlara, dillere ve alt yapılara sahip olmaları ve birleşik yeni yönetimin barışçıl statükodan daha riskli olacağından endişe duymaları. Görüşmelerde ve perde arkasındaki yeni diplomaside Kıbrıslı taraflar ve uluslararası toplum, Kıbrıslı Türklere tam bağımsızlık ve AB üyeliği verilmesi yoluyla farklı bir birliğe giden yolu denemeliler. Özellikle Kıbrıs Türk devletinin oldukça güçsüz olması bekleneceğinden, alışılmışın dışında düşünmek, tarafları aslında bir federasyonu kabul edebilecekleri konusunda ikna edebilir. Fakat yeni ve gerçekçi bir yaklaşım, Türkiye’nin çözüme dönük yeni siyasi iradesinden, Kıbrıslı Rumların ekonomik sorunlardan onurlu bir şekilde çıkma gereksiniminden ve Kıbrıslı Türklerin hem AB içinde olma hem de işlerini kendileri yönetme isteklerinden faydalanmanın en ideal yolu da olabilir”.

Yukarıdaki paragraf bana değil, dünyaca ünlü düşünce kuruluşu International Crisis Group (Uluslar arası Kriz Gurubu-UKG)’na ait. Yani her ne kadar yazımın sadece bir cümlesini okuyup beni hemen “barış karşıtı faşist” ilan etmek bazı çevrelerde gelenekselleşmişse de, dilerim bu seferlik tüm yazımı okurlar ve sindirdikten sonra yorum yaparlar. Çünkü UKG, 14 Mart 2014 tarihinde yayınladıkları Kıbrıs raporunda öyle bir öneri sunuyorlar ki inanmak için birkaç kez okumam gerekti.

Bizlerin yıllardır savunduğu çözümün tek yolunun olmadığı gerçeğinden hareket ederek UKG pratik bir bakış açısını tercih etti ve KKTC’nin tanınması ile beraber AB’ye alınmasını ve bunun da Kıbrıs’ta süregelen sorunu çok daha kolay ve kalıcı bir şekilde çözüme ulaştıracağını savunarak bu sonuca ulaşmak için izlenmesi gereken bazı öneriler sundu. Gerçi UKG, “yeni bir KKTC”nin AB’ye alınmasını ifade etti ama bu oluşumun tanınıp AB bünyesine alınmasının da ortada olan tüm karmaşık konuları çözmekle kalmayacağını, AB-Türkiye-Yunanistan-Kıbrıslı Türkler-Kıbrıslı Rumlar ve diğer paydaşları da memnun edebilecek bir sonuca ulaşmak için en etkili yol olacağını vurguladı.

Adadaki gerçeklerden hareket ederek yapılan gözlemin bir parçası da şöyle: “Kıbrıslı Türklerin kendi kaderini tayin etmesini meşrulaştırmak, Kıbrıs Türk yönetimi ve onun Türkiye’deki destekçileri dışında bir tabu olageldi. Uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yönetimini 1964’te eline geçiren Kıbrıslı Rum çoğunluk, resmi bir bölünmeye alenen karşı çıkıyor. Bu tavır, BM Güvenlik Konseyi kararları ve özellikle Türkiye’nin 1974’teki işgali ve sonrasında iki toplumun fiziken ayrılması nedeniyle başta AB olmak üzere Kıbrıs’ın müttefik ağı tarafından destekleniyor. Ne var ki kırk yıl boyunca genellikle BM’nin kolaylaştırıcılığı ile süren beş tur görüşme sırasında taraflar, resmi parametreler olan iki kesimli, iki toplumlu federasyon uyarınca birleşmek konusunda anlaşamadılar. Onlarca farklı formatta yapılan binlerce görüşme, güneydeki

Kıbrıslı Rum çoğunluk ile kuzeydeki Kıbrıslı Türkler arasındaki defakto bölünmenin yavaş ve yarım kalmış normalleşmesiyle sonuçlandı”. Yani, iki bölgeli, iki şu, iki bu, federal, falan diye diye çözüme yaklaşmak yerine çözümden uzaklaşıldığını anlamışlar. Bir diğer deyişle, çözüm istiyorsanız, o zaman eski havanda su döveceğinize yepyeni bir açıdan yaklaşmayı denemelisiniz. Bu açı da KKTC’nin tanınması dahil bir sürü daha once denenmemiş unsure içermelidir.

Son bir paragraph daha alıntı yapıp detaylı değerlendirmeyi bir başka yazıya bırakıyorum: “Mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti ile yeni bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin AB bünyesinde yan yana olması, Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin esasen arzu ettikleri unsurların büyük bölümünü sağlayabilir. Bu durumda her halükarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından reddedilmesi mümkün olan külfetli etnik kotalara sahip bir federal yönetim sözkonusu olmayacaktır. Kıbrıslı Rumların kuzey Kıbrıs’taki mülklerin üçte ikisine sahip olmasından doğan karmaşık sorun, daha açık ve çözümlenmesi kolay bir hal alacaktır. Eğer Kıbrıs Türk yönetimi bağımsız olursa Türkiye’den gelen “yerleşimcilere” kendi limitlerini koyma konusunda istekli olması beklenebilir. AB bünyesinde mümkün olduğu üzere, Türkiye ve Kıbrıslı Türkler kendi aralarında muhtemelen bir savunma anlaşması yaparlar. Ayrıca Kıbrıs’ta çözüm olunca Türkiye’nin AB üyeliği sürecinin önü yeniden açılacaktır”.

Acaba diyorum, beni yıllardır barış karşıtı ilan edenler böyle bir çözümü kafalarına kabul edebilirler mi? Yoksa onların beyinleri Rum’a Kuzey’in ve Kıbrıslı Türklerin yönetimini teslim etmeyen bu yaklaşımı çözüm olarak kabul etmemeye mi programlıdır?