KKTC YÖNETİM KADROLARINA AÇIK MEKTUP

 Bir önceki yazımda Polis ya da Başsavcılıktan kaynaklanan nedenlerle dava sayısının abartılması ve dava açma süresinin gecikmesi nedeniyle ortaya çıkan adaletsizliğe değinmiştim. Bu yazımda ise benzer olaylarda Polis ve Başsavcılığın farklı davranışına yer vermek arzusundayım.

Bu yazımda sizlere benzer nitelikte iki adet olayı isim vererek anlatacak ve Adalet Sistemimizin nasıl çalıştığı hakkındaki görüşünüzü takdirlerinize bırakacağım:  

Olay 1: KKTC’ne muhtemelen çalışma amacı ile gelen ve zaman içinde İş Kurma İzni alarak Gazi Mağusa’da  Cep Telefonu satış mağazası açan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının 2009 yılında sattığı bir telefon dolayısıyla başına gelenleri anlatacağım.

Ahmet isimli İzmir’li genç Mağusa’da Kıbrıs Türk’ü ve KKTC vatandaşı bir kız ile nişanlanır ve cep telefonu  satış mağazasında ticaretle uğraşır. Günlerden bir gün vatandaşın biri kapıdan girer ve cep telefonu alacağını, karşılığını Mağusa’nın tanınmış iş adamlarından birinin adını vererek “adı geçen kişinin” çeki ile telefon almak istediğini söyler. İzmirli Ahmet “adı geçen” çek sahibinin adını ve ödeme kabiliyetini bilmektedir. Teklifi kabul eder. 2009 yılı şartlarında dükkanında bulunan en pahalı telefonu 1.500,- TL.lık bir ay vadeli çek karşılığında satar. Sattığı telefonun faturasını da keser ve alıcıya verir.  İzmir’li Ahmet küçük esnaftır ve paraya ihtiyacı vardır. Çek hamiline yazılı olduğu için, o tarihlerde bunun sorun yaratmaması dolayısıyla çekin üzerine imza filan atmaksızın yanındaki personel ile çeki finans şirketine gönderir. Ve çeki vadesinden önce paraya çevirir. Zira; finans şirketi çalışanları da çek keşidecisi muteber bir kişi olduğu için çeki iskonto etmekte sakınca görmez ve İzmirli Ahmet’in personeline parayı öderler. Çek üzerinde ne Ahmet’in ne de personelinin imzası yoktur.

İskonto ettirilen ileri vadeli çekin  vadesi geldiğinde bankadan çekin çalıntı olduğu ve ödenemeyeceği bilgisi gelir. Finans şirketi yönetimi polis’e çeki İzmirli Ahmet’ten aldığı bilgisini verir.  Polis İzmirli Ahmet’i tutuklar yargıç karşısına çıkarır,  yargıç Ahmet’i teminata bağlar, ancak, Ahmet teminat şartlarını yerine getiremediği için mahkeme Ahmet’i en fazla 3 ay tutuklu kalmak üzere hükümsüz tutuklu olarak merkezi cezaevi’ne gönderir. Ahmet bu olaydan dolayı nişanlısının ailesinin isteği ve baskıları nedeniyle nişanlısından da ayrılmak zorunda kalır. Mutemet tarafından “sirkat edildiği polis tarafından bilinen bir çekle” telefon sattığı için hayatının akışı değişen İzmirli Ahmet avukat tutacak parası olmadığından (KKTC Anayası’nın amir ve açık hükmüne rağmen) Lefkoşa Merkezi Cezaevinde tamı tamına 8,5 ay hükümsüz tutuklu olarak kalır. Yani Polis ve Yargı mekanizması Ahmet’i hapishanede unutmuştur. İnsan Hakları ve KKTC Anayasa’sına aykırı olarak  8,5 ay tutuklu kalan Ahmet bizzat benim şahsi girişimim ve ricalarım sonucu 8,5 ay sonra yargıç karşısına çıkabild. Yargılama sırasında Ahmet’in yine avukatı yoktu. Ahmet yargıca yaşadıklarını anlatır ve şu soruyu sorar: Sayın yargıç çeki sirkat eden ve benden telefonu alan kişi bu çeki bana değil de mesela avukatına vermiş olsaydı ve avukat benim gibi çeki vadeden önce bozdurmuş olsaydı, günün sonunda o avukatı tutuklayacakmıydınız? Yargıç bu soru karşısında Ahmet’e bu soruyu sormadığını kabul ediyorum der, Yargıç bu olayda Ahmet’in suçsuzluğuna kanaat getirmiştir ama Ahmet’e şu teklifi yapar: Eğer savunmanı bu şekilde sürdürürsen kararımı açıklamak için seni tekrar Merkezi Cezaevine göndereceğim ve yaklaşık 20 gün daha tutuklu kalacaksın, ama suçlamaları kabul edersen hemen bugün DEPORT kaydıyla seni serbest bırakırım der.  Merkezi Cezaevinde zaten yokluk içinde ve perişan olan Ahmet bir daha geriye bakmamak üzere boynunu bükerek suçlamaları kabul eder ve Girne’den gemiye bindirilerek Türkiye’ye, mahkum arkadaşlarının topladığı cep harçlığı ile yolcu edilir.

 

Bumudur ADALET? Zaten 8,5 ay sorgusuz sualsiz yatan, hapishanede unutulan kişiyi beraat ettirmek için 20 gün daha cezaevinde kalma korkusuyla korkutup, suçlamaları kabul ettirmek midir ADALET? Cevabını siz verin…

 

Olay 2: Eski Büyükelçi, Eski Milletvekili, Eski Bakanlardan herkesin çok iyi bildiği, konuştuğunda milliyetçilik ve vatan sevgisi, doğruluk, dürüstlük konularında mangalda kül bırakmayan  V.Ç. oğlu A.V.Ç. hiç tanımadığım halde bana gelerek çocuğunun okul parası olarak Yakın Doğu Üniversitesine ödenmek üzere benden 3-5 günlüğüne borç istedi.

 

A.V.Ç. Ocak 2014 ayında benden öğrencilik yıllarından elinde kalan İngiltere’de faaliyet gösteren Lloyds Bank üzerine keşideli 21.01.2014 keşide tarihli 680,- GBP çek karşılığında 3-5 gün içinde ödenmek üzere 1.300,- U$D (Binüçyüz Amerikan Doları) borç para aldı. USD çeki olmadığı için o günkü çapraz kurlardan sadece ve sadece teminat amacıyla ben istemediğim halde çeki kendi rızası ile yazarak verdi bana.   A.V.Ç. sözünü tutmadı ve parayı vaat ettiği zaman içinde ödemedi. Üç ay kadar bekledikten sonra çek tarafımdan Garanti Bankası aracılığı ile tahsil için İngiltere’ye gönderildi. 29.05.214 tarihinde ilgili bankaya tahsil için ibraz edilen çek Lloyds Bank tarafından “Keşide edildiği hesabın kapalı olması” gerekçesi ile iade edildi. Bu bilginin bana ulaşmasını takiben 26.06.2014 tarihinde Lefkoşa Polis Müdürlüğü Adli Şube Müdürlüğüne giderek A.V.Ç. hakkında “Kapalı olan hesap üzerine çek keşide etmek suretiyle dolandırıcılıkla para temini” şikayeti ile şikayette bulundum.

 

Ne oldu dersiniz?

Aralık 2014 ayında konularında çok mahir ve bilgili olan tahkikat memuru polisimiz “İngiltere’nin KKTC’ni tanımaması nedeniyle çekin keşide edildiği tarihte hesabın açık olup olmadığının öğrenilemediği, bu nedenle de şikayet konusunun aydınlatılamadığı” gerekçesi ile işlem yapılamadığını ve alacaklı olduğum tutar için hukuk davası açmam gerektiğini belirterek şikayet dosyasını kapatmıştır.

Buyurun karşılaştırın. Hiç yorum yapmaya bile gerek yok. İkinci olaydaki özne olan kişi A.V.Ç. değil de Türkiye Cumhuriyeti ya da bir başka ülke vatandaşı olsa en az üç dava  açılır ve yine en az üç yıl hüküm giyerdi. İzmir’li Ahmet’i imzası dahi bulunmayan, faturasını ibraz ettiği bir satış karşılığında eline geçen  ve bozdurduğu çek dolayısıyla 8,5 ay sorgusuz sualsiz cezaevinde tutan Polis>Savcı>Yargıç mekanizması Sahtekarlıkla para temini suçunu işlediği kesin olan A.V.Ç. için onun arkasındaki siyasi güçten dolayı işlem yapmaya dahi gerek görmüyor.

Varın söyleyin bumudur ADALET?

Gerçekten çok merak ediyorum sesimizi duyan var mı acaba?   

Devam edecek…