Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 21 Aralık 1963 tarihinde Rumlar tarafından tek taraflı işgal edilmesi ve Kıbrıslı Türklerin 1960 yılında kurulan ortaklık Cumhuriyetinin tüm kurumlarından kovulmasının ardından Kıbrıs Türk Genel Komitesi oluşturulur.
Takvim yaprakları 27 Aralık 1967 tarihini gösterdiğinde ise Kıbrıs Türk Genel Komitesinin yerini Kıbrıs Türk Geçici Yönetimi alır. 21 Nisan 1971 tarihindeki toplantısında Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi aldığı kararla ismindeki “Geçici” sıfatı kaldırılır ve Kıbrıs Türk Yönetimi ismi kabul edilir.
Başkanlık sistemi ile yönetilen idarenin ilk başkanlığına Dr. Fazıl Küçük getirilirken, sonra Rauf Raif Denktaş bu görevi üstlenir.
Başkentin Lefkoşa olduğu, konuşulan dilin Türkçe olduğu ve bayrak olarak da Türk bayrağının resmi bayrak olduğu ilan edilir.
1 Ekim 1974 tarihinde Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi'nin kurulduğu ilan edilmesi ile de Kıbrıs Türk Yönetimi misyonunu tamamlayarak son bulur.
Otonom Kıbrıs Türk Yönetiminin de Kıbrıs Türk Geçici Yönetimde olduğu gibi kendi meclisi ve yargı sistemi çağın gereklerine göre hayat bulur.
Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi, Meclisi'nin 13 Şubat 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin oy birliği ile kurulduğunu ilan etmesi ile sona erer.
Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası, 8 Haziran 1975 tarihinde halk oylamasına sunularak kabul edilir.
Ve Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, 15 Kasım 1983'te oy birliği ile aldığı bir kararla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulduğunu ilan ederek KTFD’ye son verir.
Ve tarih, bir kez daha gösteriyor ki, Kıbrıslı Türklerin, bu topraklarda var olma ve Devlet olma mücadelesi 1963 yılından beri devam ediyor.
Ve tarih, bir kez daha yanılmadan, bize gösteriyor ki, tüm kurumları ile birlikte, çağın gerisine düşmeden Kıbrıslı Türkler bir Devlet çatısı altında bu topraklarda varlıklarını sürdürme iradesini, Kıbrıs Türk Genel Komitesinin ilan edildiği tarihten bugüne kadar, 56 yıldır inançla sürdürmekte.
Ve, bizler bugün Devletsiz toplulukların ve toplumların, yaşadıkları sorunları, ızdırapları, insan hakları ihlallerini, anti demokratik eylemlere maruz kalmalarını, kimliklerini ve kültürlerinin tehdit altında olmasını görmezden gelerek, tarihsel gerçeklikleri doğru değerlendirmeden korkarak , kim bilir belki utanarak, Kıbrıs Türk’ünün 56 yıllık Devlet geleneğini yok sayıyoruz.
Eğer KKTC bir Devlet olmasaydı, 4 yıldan beridir Güneyden kaçan Rum bir kadın Kıbrıs’ın kuzeyinde, bir Devletin kendi yurttaşına tanıdığı tüm haklardan yararlanarak özgürce yaşayabilir miydi?
Rum katliamları ile birlikte Yunanistan tarafından Kıbrıs’ta işlenen tüm suçları gözler önüne serdiği kitapları yazdığı için Güney Kıbrıs’ta aforoz edilen Rum gazeteci, Kıbrıs’ın kuzeyinde sırf tanınmadığı için olmadığı iddia edilen Devlet’e sığınıp KKTC’de özgürce yaşayabilir miydi?
Bir Devletin varlığı ve tarihsel gerçekliğini, siyasal tanınma olmamasından dolayı yok saymak, en basit ifade ile sığ bir düşüncenin esir olmak ve ideolojik dogmalar tarafından ipotek altına alınmaktır.
KKTC ve Devletin daha iyi yönetilmesi için elbette eleştirmeli, daha iyisini istemek ve var etmek için elbette mücadele etmeli ancak tarihsel gerçeklik ile ters düşmeden, tarihsel gerçekler ışığında ülkemizi de, Devletimizi de, Cumhuriyetimizi de sevmekten asla vazgeçmemeliyiz.
Dünya tanımazsa, Kıbrıs Türk’ünün bu topraklardaki varlığı ve hakları ortadan kalkar, yoktur, hükümsüzdür demek kendi insanına ihanet değil de nedir?
Ve bize inat, Kıbrıs Rum Yönetiminin eski Başkanlarından Yorgos Vasiliu, dünya tarafından tanınmasa bile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yani KKTC’nin bugün bir devletin bütün karakteristiğine sahip olduğunu itiraf ederek, kendi toplumu ve Rum Kilisesi ile karşı karşıya gelme pahasına, tarihsel gerçeklik ile ters düşmemeyi tercih ediyor.
Dünyanın tanımamasının KKTC Devletinin olmadığı anlamına gelmediğini açık yüreklilikle anlatıyor ve anlıyor, Rum lider.
Dünya tanımasa bile KKTC vardır, deme cesaretini gösteriyor ve kabul ediyor KKTC Devletinin varlığını, Rum Yönetimi eski başkanlarından Yorgos Vasiliu.
Duygular ve olması istenenlerin gerçekmiş gibi kabul edildiği hayal dünyasından kurtulabilme olgunluğu ile konuşabilmenin de bir erdem olduğunu göstermiyor mu aslında Rum lider, kuzeydeki ve güneydeki politikacılara ve mevkidaşlarına?
Ve darısı Kıbrıs Türkü’nün Devlet geleneğini ve var olan gerçekliğini görmezden gelenlerin başına.
Elbette Nikos Anastasiadis’in de darısı başına.