CTP Gençlik Örgütü Lefkoşa İlçesi’nin “Federasyon Sohbetleri” Etkinliği Yapıldı CTP Gençlik Örgütü Lefkoşa İlçesi’nin “Federasyon Sohbetleri” Etkinliği Yapıldı

Ertuğruloğlu: "Kıbrıs sorununun esası Kıbrıs Rum tarafının 'Kıbrıs Cumhuriyeti' olarak görülmesi"

Cumhuriyet Meclisi Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi’nde ilk olarak 897 milyon 914 bin TL’lik Dışişleri Bakanlığı bütçesi ele alınmaya başlandı.

-Toros

Bütçe üzerine ilk sözü CTP Milletvekili Fikri Toros aldı. Konuşmasında Kıbrıs sorunu konusuna değinen Toros, bu sorunun ekonomik ve sosyal diğer sorunların temelinde yattığını ifade etti.

Kıbrıs sorunu konusunda ortaya konan yeni siyaseti eleştiren Toros, BM kararları yürürlükte olduğu müddetçe bu siyasetin başarılı olmasının mümkün olmadığını söyledi.

“Bu çözüm değil, çözümsüzlük siyasetidir” diyen Toros, çözümsüzlüğün Kıbrıslı Türklerin tüm hak ve menfaatlerden mahrum kalması, Kıbrıs’ın sadece Kıbrıslı Rumlar tarafından temsil  edilmesi, izolasyonun etkisiyle Kıbrıslı Türklerin siyasi ve ekonomik anlamda yoksullaşması anlamına geldiğini belirtti.

Toros konuşmasında Kıbrıs sorunun çözülmemesinde Kıbrıs Rum tarafının önemli rolü olduğuna da işaret etti.

Sürecin bir takvime bağlanması gerektiğini de vurgulayan Toros, tarafların uzlaşmaz tutumlarından uzaklaşmaları ve gerekli esnekliği göstererek, eş zamanlı şekilde siyasi irade ortaya koymaları gerektiğini kaydetti.

Yaşanan son gelişmelerin çözüm arayışı adına umut verici olduğunu belirten Toros, enerji kaynakları, garantör ülkelerin çıkarları gibi unsurlar nedeniyle zor bir diplomatik dengenin ortada olduğunu ifade etti.

Toros, yapılacak gayri resmi toplantıyı, yeni geçiş noktaları üzerinde çalışmaların sürmesini, yerel sorunların ele alınacağı diyaloğun başlayacak olmasını, “Doğru yolda atılan küçük fakat olumlu adımlar” olarak tanımadı.

Kıbrıs sorunundaki çözüm arayışlarının sadece garantör ülkelerle sınırlı olmadığını, küresel aktörlerin de sürece dahil olmasının konuyu daha da karmaşık hale getirdiğini belirten Toros, her şeye rağmen çözümün mümkün olduğunu kaydederek, bunun sadece ada için değil küresel ve bölgesel aktörlerin çıkarları içine alan bir dengeyi içerdiğini anlattı.

-Derya

Daha sonra CTP Milletvekili Doğuş Derya söz aldı. Derya konuşmasında Soğuk Savaş dönemi sonrası yaşanan küreselleşme ile orduların küçüldüğünü, askeri güvenlik şirketleri oluştuğunu dile getirdi.

Bu şirketlerin aynı zamanda finans dünyasına yatırım yapan ve dev enerji şirketleri tarafından finanse edilen şirketler olduğunu kaydeden Derya bunların genelde İngiliz- Amerikan menşeli şirketler olduğunu ifade etti.

Bu şirketlerin dünyayı şekillendirmeye çalışan, borsa ve finansta para kazanmak için dünya haritasını şekillendiren bir noktaya geldiğini dile getiren Derya, bunların istihbarattan üniformaya, lojistik destekten teknolojik yatırımlara bir yapılanmaya ağları olduğunu anlattı.

Üçüncü dünya savaşı çıkar mı gibi tartışmalar olsa da aslında şu an dünyanın bir çok yerinde aynı anda savaşın sürdüğü bir durum olduğunu ifade eden Derya, ulus devletlerin üzerinde durduğu zeminin ortadan kalktığını ve dünyanın “deliler tarafından yönetilen” bir yere gittiğini belirtti.

Dünyadaki gelişmelere bakılarak yeni bir okuma yapılmasına ihtiyaç olduğunu ifade eden Derya, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı ve yaptığı ziyaretleri eleştirdi.

Otokratikleşen bir düzene doğru gidildiğini söyleyen Derya, Kıbrıs Rum  liderliğini de eleştirdiğini ancak yaşanan sürecin ve yeni siyasetin Kıbrıs Rum liderliğinin yaptıklarının görmezden gelinip Kıbrıslı Türklerin haklı pozisyonunun ortadan kalkmasına neden olduğunu savundu.

Dışişlerinin ortaya koyduğu politikanın Osmanlı’nın çöküşü sırasında ortaya konmuş Pantürkist bir bakışla şekillendirildiğini de söyleyen Derya, bunun Türki cumhuriyetlerin bugünkü gerçeklikleriyle bağdaşmadığını söyledi.

Derya, kurumsal hafızanın sürekliliği açısından 1970’lerden itibaren altına imza konan tüm uzlaşmalara sadakatle bu sürecin devam ettirilmesi gerektiğini belirtti.

Bakanlığa bağlı birçok temsilcilik olduğunu ifade eden Derya, Katar, Bişkek, Bakü gibi temsilciliklerin ne görev yaptığını sordu.

Son dönemlerde saldırgan bir büyüme içinde olan inşaat sektörünün ülkeye ucuz iş gücü olarak getirdiği işçilerin önemli kısmının Pakistan’dan  geldiğini söyleyen Derya, artık ülkede seçmen olan Pakistan yurttaşları da olduğunu belirtti.

Öte yandan bu Pakistan’lı işçilerin "insan tacirleri" tarafından köle kamplarına kapatıldığının gazetelere yansıtıldığını kaydeden Derya, Pakistan elçiliğinin şirketlerle iş birliği yaptığının da iddia edildiğini kaydetti.

Bu konuda gerekli denetim ve prosedürlerin geliştirilip geliştirilmediğini soran Derya, yaşananlar konusunda herhangi bir önlem olup olmadığını sordu.

Derya bu insanların sömürülmesinden de, sömürülen insanların suça yönelmeleri dolayısıyla ülkenin sosyal dokusunun bozulmasından da rahatsız olduğunu kaydetti.

-Ertuğruloğlu

Kıbrıs konusu bağlanımda alışık olunan tezlerin Toros ve Derya tarafından tekrar edildiğini belirten Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, dünyanın değiştiğini ve bakanlığın görevleri olduğunu, ancak bütçe payı 0,59 olan bakanlığa ülkede verilen önemin net şekilde ortada olduğunu kaydetti.

Bakanlığın görevinin ülke temsiliyeti olduğunu, ne çalışma ,ne içişleri, ne de eğitim bakanlığı olmadığını söyleyen Ertuğruloğlu KKTC gerçeğinin iyi algılanması gerektiğini kaydetti.

Dışişleri Bakanlığı'nın insan kaçakçılığı yapan bir bakanlık olmadığını, sadece Pakistan ya da Türki devletlerden gelen iş gücünde değil, öğrenci kisvesi altında gelen ama öğrenci olmayan kişilerin de neden olduğu sıkıntılar olduğunu hatırlatan Ertuğruloğlu  bu sıkıntıların durdurulması için bir seferberlik ilan edilmesi gerektiğini söyledi.  

Kendilerine düşen görevleri her zaman yaptıklarını ifade eden Ertuğruloğlu Türki devletlerle olan ilişkilerin küçümsendiğini, eleştirildiğini söyledi.  Bunun üzerine CTP Milletvekili Doğuş Derya bu yönde bir argümanı olmadığını kaydetti.

Eğer bu ilişkiler bu kadar gereksizse, Rum tarafının sözde Kıbrıs Cumhuriyeti sıfatıyla Türki devletlere uyguladığı baskının nasıl açıklanabileceğini soran Ertuğruloğlu, AB’yi bir silah gibi kullanan Rum tarafının bu ilişkileri sabote etmeye çalıştığını söyledi.

Kıbrıs Türk halkının sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti"in bir toplumu olmadığını vurgulayan Ertuğruloğlu Kıbrıs Türk halkının devlet sahibi bir halk olduğunu belirtti.

Kıbrıs sorununun Rum tarafının "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak kabul edilmesinden ibaret olduğunu ifade eden Ertuğruloğlu, bunun göz ardı edilerek egemen eşitlik politikasının çözümün önünde ön koşul olarak alınmasının hiç anlaşılır olmadığını, çözümün önünde tek bir ön koşul olduğunu bunun da Rum tarafının "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak sayılması olduğunu ifade etti.

İlgili BM kararlarına işaret eden Ertuğruloğlu, “Dünya Rum’a Kıbrıs Cumhuriyeti muamelesi yaptığı Rum da bunu pervasızca Kıbrıs Türkünün aleyhine kullanarak ambargolar uygulattığı sürece siz hangi müzakereden hangi çözümden bahsedebilirsiniz?” diye sordu.

Önceki sürecin sonuç vermeyeceğinin ortada olduğunu anlatan Ertuğruloğlu açıkça federasyon seçeneğinin ortadan kalktığını vurguladı.

KKTC devlet Meclisi'nde bu konuşmaların yapıldığını anımsatan Ertuğruloğlu, devlet göz ardı edilip toplum söylemi yapılmasını eleştirdi.

Türkiye AB ilişkilerine de değinen Ertuğruloğlu “Türkiye’nin Kıbrıs meselesi olmasa AB’ye üye yapılacağını mı düşünürsünüz?” diye sordu.

“Kıbrıs meselesi anavatan Türkiye’yle saptadığımız ilkelerle ileri götürülen ve savunulan bir meseledir” diyen Ertuğruloğlu, şimdiki Rum liderliği kötülenerek sanki önceki liderlikler iyiymiş gibi bir hava yaratılmak istendiğini ancak önceki liderliklerin de aynı şekilde olduğunu belirtti.

Kıbrıs Türkü’nün 1960 Cumhuriyeti’ne sarıldığını çünkü o yapıda Kıbrıslı Türklerin ihtiyaç duyduğu tüm unsurların olduğunu dile getiren Ertuğruloğlu, “Sarılmayan Rum’du. Zaten Rum 1960 Cumhuriyeti’nin kurulmasını da istemiyordu” dedi.

BM Güvenlik Konseyi’nin dünyaya barış sağlama görevinin ortadan kalktığını, sorun ve kriz yaratır hale geldiğini dile getiren Ertuğruloğlu, Kıbrıs sorunu konusunda da durumun bu olduğunu söyledi.

Hem BM daimi üyeleri, hem de AB’nin kendi ulusal çıkarları uğruna Kıbrıs Türküne yapılan muameleyi görmezden geldiğini belirten Ertuğruloğlu, "Çözümünüz 'devlet iddiamızdan, egemenlikten vazgeçmek mi?'"diye sordu.

Kendilerine bilinen retorikten vazgeçme çağrısı yapıldığını ifade eden Ertuğruloğlu,  “Bilinen retorik sizlerin retoriğidir” dedi.

Ertuğruloğlu “İstediğiniz çözüm Rum’un azınlığı olmak mı” diye sordu.

Siyasi eşitliğin ancak egemen eşitliğe dayandırılıyorsa bir anlamı olacağını dile getiren Ertuğruloğlu, “Karşı tarafta bizimle anlaşmaya hevesli bir Rum var da biz buna engel oluyoruz gibi bir tablo çiziyorsunuz. Bilinen retorikten çıkın diyorsunuz, sizin retoriğiniz 60 yıl denendi. Her anlaşmaya 'hayır' diyen Rum oldu, ancak sonunda ne oldu Denktaş Bey’e lakap takıldı: Mr. No”.

“Sizlere vatan haini diyoruz zannediyorsunuz ancak böyle bir şey söylemiyoruz” diyen Ertuğruloğlu öte yandan yaşanan sorunların tek nedeni Kıbrıs sorunu gibi bir yaklaşımın da doğru olmadığını belirtti.

Amerika’nın Kıbrıslı Rumlara silah ambargosunu kaldırması ve askeri eğitim vermesine işaret eden Ertuğruloğlu “Bu eğitimler kime karşı savaşmak için veriliyor?” diye sordu.

“Rum bize her türlü kötülüğü yapıyor ama onlara değil bunları yapmalarına izin veren uluslararası camiayı suçlamak lazım” diyen Ertuğruloğlu, Kıbrıs sorununun esasının Kıbrıs Rum tarafının "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak görülmesi olduğunu kaydetti.  

Ertuğruloğlu “Bu sorunları biz yaratmadık bunlar aleyhimize yaratıldı, bunlardan evet zarar görüyoruz, her türlü hakkımız ihlal ediliyor” dedi.

Türkiye Yunanistan ilişkilerinde yumuşamadan kendilerinin herkesten çok mutluluk duyacağını ifade eden Ertuğruloğlu, ilk başta bu gerginliği yaratanın kim olduğunu sordu.

Garantörlüğün hakkını veren tek ülkenin Türkiye olduğunu belirten Ertuğruloğlu, öte yandan Rumların Kıbrıs sorunu 1974’te başladı dediğini kaydetti.

Ertuğruloğlu Kıbrıslı Rumlar sorunu bu şekilde görmeye devam ettiği sürece hangi müzakereden hangi anlaşmadan bahsedilebileceğini sordu.

Kaynak: rss