Geleceği belliydi.
İki aşama çok önemli idi:
İlki; ülkemize Korona Virüs’ün girişini geciktirebildiğimiz kadar geciktirmek idi.
İkincisi ise, ilk COVID-19 vakası tespit edilmesinden itibaren nelerin yapılacağı idi.
Ülkemize Korona Virüs’ün girişini ne kadar geciktirebildiğimiz konusu, ağırlıklı olarak devletin sorumluluğunda idi. Cumhurbaşkanı’mızdan tutun da Başbakan’ımıza, Sağlık Bakanı’mızdan tutun da milletvekillerine kadar, hangi ölçüde işbirliği ve koordinasyon içerisinde olduklarını kamuoyunun takdirlerine bırakmak lazım.
Artık, durum değişti.
İlk COVID-19 vakası ile birlikte, ülkemizde ikinci aşamaya gelinmiş durumda.
Çünkü, bir olay yaşayana kadar kısmen de olsa sanaldır, yaşadıktan sonra gerçek olur.
Ve Korona Virüs de KKTC için artık gerçek oldu.
Gerkek olmaz da okullar tatil edildi.
Marketlere adeta hücum edildi.
Eczanelerde maskeler ve dezenfektanlar tükendi.
Bazı belediyeler otobüs duraklarını ve yolları ilaçladıkları görüntüleri yayınladılar sosyal medyadan.
Tiyatro gösterileri, toplantılar gibi grup aktiviteleri ertelendi ya da iptal edildi.
Sağlıkla ilgili örgütler ha bire önlemler konusunda afişler ve bilgilendirmeler paylaştı.
Devletin yetkili kurumları da toplantılar üzerine toplantılar yaptı.
İnanmayacaksınız ama, ölmek istemediğini söyleyerek panik atak geçirenler de oldu!
Bazıları doğru iken, bazıları da sanki biraz abartılı idi gibi sanki.
Zira, sabah toplu yerlerde bulunmamaya dikkat edelim diyenler, aynı günün akşamında 70 kişinin bir arada olduğu meyhanede günün değerlendirmesini yapıyordu ateşli ateşli.
Sokaklarda, duraklarda ‘’ghost-buster’’ görünümlü personelin hangi sıklıkla ve ne kadar süre boyunca dezenfektanlı önlemler alacaklarına dair hiçbir plan proje paylaşılmamıştı.
Okulların kapatılma ve açılma kriterleri belirlenmiş miydi?
Okullar ne kadar sıklıkla dezenfekte edilecekti?
Sosyal medyada yayılan Korona Virüs ile ilgili bilgilendirme yarışı daha ne kadar sürecekti?
Bazı oteller karantina altına alınırken bazı otellerin en güvenli otel ilan edilmesi ne kadar mantıklı idi?
Her yerin kapatılması gerektiğini bangır bangır bağıranların, kendilerini evlerine kapatmayıp da toplum içerisinde dolaşmaları ne derece mantıklı idi?
Fırsattan istifade, eczanede satılan bazı ürünlerin, hastalığa karşı koruyucu olabileceğinin kamuoyu ile paylaşılması, halka yardım mı yoksa fırsattan istifadecilik miydi?
Değerli okurlar;
Çelişkiler listesi ve sorular uzar gider…
Görünen o ki, toplumumuzun neredeyse tümü, Korona Virüs ile ilgili alınması gereken tedbirler konusunda yeterli bilgiye sahip oldu. Aslında alınması gereken önlemler, her zamanki grip salgınlarında alınması gereken önlemlerle neredeyse aynı.
Bir önemli fark var, o da 15 günlük izolasyon konusu. Yani, Korona Virüs ile şüpheli bir teması söz konusu olan bir bireyin, toplumdan 15 günlük bir süreyle kendini uzaklaştırması veya uzaklaştırılması konusu. Buna devlet kadar bireylerin de çok büyük hassasiyetle uyması gerekiyor.
Ülkemizden yurtdışına çıkan ve geri dönen her kim olursa olsun, gittiği yerde Korona Virüs ile karşılaşmış olma riskini de aklında bulundurarak, döndükten sonra, hiç olmazsa 15 gün boyunca, kendisini toplumdan bir nebze de olsa izole etmesi gerekiyor. Bu süre zarfında veya sonunda, ateş, öksürük, nefes darlığı belirtilerinden birisi ortaya çıkarsa, kendisini saklamayıp derhal sağlık kuruluşuna başvurması gerekiyor. Bu basit önleme kaçımız dikkat ediyor?
Başta devlet olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlara düşen görev ise, gerek halkımızı bilgilendirme, gerekse önlemler alma konusunda süreklilik arz eden bir organizasyonu derhal tesis etmeleri olacaktır. Ancak görünen o ki, Korona Virüs ile ilgili çok başlılık hala devam ediyor.
Korona Virüs konusunda bireysel ve idari samimiyetimiz bu konular üzerinden belli olacaktır.
Dr. H. İlker İpekdal
İletişim: 0542-8529899