Ülkemiz, yaklaşık bir aydır Koronavirüs’ün etkisi altında.
Devletin Koronavirüs krizinde ne kadar başarılı olduğuna gelin bir bakalım:
Cumhurbaşkanı, ‘’varlığını hatırlatabilmek adına’’ açıklama yapma noktasına geldi. ‘’Evde kal’’ demekten başka somut adım atamaz oldu.
Başbakan, Sağlık Bakanı ile aynı karede hiç olmadı. Sırtını önce Bilim Kurulu’na, sonra da COVID-19 Koordinasyon Konseyi’ne dayadı. Bilimsel verileri yol gösterici olarak değil, vitrin olarak kullandı.
Sağlık Bakanı krizi yönetme gayretini, onurunu kurtarma inadına dönüştürdü.
Hükümetin küçük ortağı, elindeki iki enstrümanla sanki oy devşirme peşinde. Biri test tekeli, diğeri ise tüm uyarılara rağmen yapılan yurt dışından öğrenci transferleri.
Turizm Bakanı Haziran’da güller açacak hayalinde.
Milli Eğitim ve Kültür Bakanı kayıp.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, nabza göre şerbet vermeye çalıştı, geri dönüşlere göre ileri-geri adım attı. Mehter takımına şapka çıkarttı. Sağ cepten alıp sol cebe koyma formülleri arıyor.
Ekonomi ve Enerji Bakanlığı ‘’evde kalanlara’’ sahip çıkmadı.
Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Başkanı, Odaları da yanına alarak, yarı Sağlık Bakanlığı’na soyundu.
Tıp-İş Başkanı, doğru tespitleri ile bas bas bağırsa da etkili olamadı. Sendika, tarihinde ilk defa grevsiz kaldı.
Özel hastaneler, çaktırmadan ateşli hastalara baktı, zatürre tedavi etti. Hatta bir hasta COVID-19 pozitif çıksa da hiçbir şey olmamış gibi faaliyetlerine devam etti.
Lefkoşa’daki bir özel hastane, krizin volesini vuran oldu, hassas ilişkiler sayesinde Merkez Hastane ünvanını yılların hastanesi Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin elinden aldı.
Nereye başvuracaklarını bilemeyen hastalar, çözümü hastanelerde değil eczanelerde arar oldular.
Tıbbi atıklar ortada kaldı.
Testler meclisten idare edildi. Sonuçlar hiçbir zaman şeffaf ve detaylı bir şekilde ne bilim kurulları ile ne de kamuoyu ile paylaşıldı.
Temas takibinde geç kalındı, hala acemice yönetiliyor.
Tıbbi malzemelerin hangi firmalar tarafından temin edildiği, kimlerin fırsattan istifade nemalandı(rıl)dığı konuları muamma.
Diyaliz hastaları, virüs kaygısı ile tedavilerini aksatır oldu.
Kan bankasında kan rezervi azaldı ama kan bağış organizasyonu yarı yolda kaldı.
Testlerdeki olumlu havaya tezat, ülke genelinde alınan önlemler gittikçe daha da sıkı hale geldi.
Cepheye gidiyoruz diye naralar atan doktor, 15 yıllık hastasını virüs salgını nedeniyle muayene etmeyi reddetti.
Bazı doktorlar, karantina hastanesinde çalışmamak için türlü yollara başvurdular.
Hemşirelerin dertlerini dinleyen bir Allah’ın kulu çıkmadı. Krizin merkezinde ama üvey evlat muamelesi gördüler.
Yaşlı bakım evleri kaderlerine terk edildi.
Devlet, büyüğünden küçüğüne bazı reklamşör iş adamlarının yardım bahaneli şovlarına sessiz kaldı.
Devlet, virüsle mücadeleden ziyade, para toplama kaygısına düştü!
Belediyeler, devletle birlikte organize olmaktan öte, bireysel ve bölgesel icraatlarıyla, virüs krizini bir sonraki seçimlerin alt yapısı olarak kullandılar sanki.
Örnekler çoğaltılabilir.
Bu ülkede Koronavirüs krizini devlet yönetmedi, yönetemedi, yönetemiyor, yönetemez de!
Devlet sadece tek bir şey yaptı.
Sihirli cümleyi söyledi: ‘’Evde kal’’ dedi. Halk da evde kaldı!
Krizi gerçekten en doğru yöneten tek bir kesim vardı.
Evinde kalan halk!
Bu keşmekeşliğe rağmen, kendi zorda kalan ama devleti zorda bırakmayan halk!
Ekmeğini, olmayanlarla paylaşan halk!
İşten durdurulduğu halde, ödediği vergilerle devleti ayakta tutan halk!
Devlet, halkı yaşama bağladı mı bağlamadı mı, bu ayın sonundan itibaren anlamaya başlayacağız.
Kriz yönetimindeki çürük elmalar bugün kendilerini belli etmeseler de, halkımız bugün onlara ses çıkarmasalar da, krizden sonrası çok şeylere gebe.
Sayın Başbakan’ın da dediği gibi:
‘’Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.’’
Dr. H. İlker İpekdal
İletişim: 0542-8529899