Dümdüz, doğrudan ve parmağımızın arkasına saklanmadan ifade ediyoruz.
Lale devri bitti.
Ve artık uyanmanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Devlet yönetimi, maaş ödemek ve Devlet hazinesinin kalemlerine hizmet ve icraat için konulan meblağların parti yandaşları arasında bölüştürülmesi olarak algılanmasının da artık sonu gelmeli.
Maliye Bakanlığı bile bile ek mesai statükosuna göz yummamalı mesela.
Mesela, Eğitim ve Kültür Bakanlığı seçim zamanı karşıma dikilmesin diye taşımacıların tehditlerine göz yummamalı.
Devlet hastanesi dışında diğer özel hastanelere sevk yapılan hastalar ile ilgili Devlete kesilen şişirilmiş faturalara da Sağlık Bakanlığı göz yummalı mesela.
Tarım Bakanlığı, tarım ve hayvancının oy tehditlerine boyun eğerek bütçesini sadece ve sadece ilgili kesimleri memnun etme ya da daha açık bir ifade ile sus payı olarak harcamamalı mesela.
Ve memurun da tek derdi sadece ve sadece maaş olmamalı.
Hükümetlerin tek derdinin maaş ödemek olmaması gerektiği gibi.
Ve tüm kesimler artık bilmeli ki lale devri bitti.
Maaş ve 13.maaş ile ilgili sorun yaşanmayacağı sözünü alarak da her şeyin güllük gülüstanlık olacağını düşünmek ise ölü gözünden yaş beklemekten başka bir şey değil.
Devletin ve dolayısıyla Devlet erkini elinde tutan Hükümetlerin tek görevi maaş ödemek ve motivasyonları ise statükoları mutlu ederek iktidarlarını sürdürme olmamalı.
Seçilmişler ve atanmışların da artık toplum ile Devleti içten içe kemiren statükolara alet olmaması gereken yeni bir dönemi inşa etmek zorundayız.
Türkiye’nin de eski Türkiye olmadığını bilerek hareket etmek zorunda, Hükümetler.
Ve Hükümetler, böylesi bir gerçeklik üzerinden yeni bir ve olmasını gereken bir anlayışı ile Devleti yönetmek zorunda.
Ana sorun ve soru, maaş ödemek ve kaynakları dağıtmaktan öte Hükümetler, KKTC Devletinin kendi ayakları üzerinde durabilmesi için gereken cesareti ve iradeyi ortaya koyabilecek midir?
Gerisi ve ötesi sadece teferruattır.
Elbette, anavatan Türkiye’nin KKTC’ye her zeminde desteği sürecektir.
Ancak Kıbrıs Türkünün Devletini yönetenlerinde artık adil ve icraat ile hizmeti ruhu ve karakteri haline gelmiş yeni bir Devlet yönetim anlayışını inşa etmelerinin zorunluluğu gün gibi ortada.
Ki zaten ve kim ne derse desin, anavatan Türkiye ile imzalanan ekonomik protokollerin de ruhunun bu yönde olduğu bir gerçek.
UBP-YDP-DP Hükümeti bir milat olmalı.
Popülizmin ruhu ve karakteri olan bir siyaset anlayışının yarattığı statükolara karşı bir kırılma noktası olmalı, UBP-YDP-DP Hükümeti.
Ve hiçbir siyasi partinin de Devleti popülizme esir etmesinde birbirinden farkının olmadığı da diğer bir gerçek.
Daha açık bir ifade ile yaratılan ve sürdürülen düzen ile ilgili ister sağ ister sol partiler olsun, kimsenin kimseye ne kızacak ne eleştirecek ne de hesap soracak haddi var.
Ersan Saner Hükümeti yeni bir dönemin ilk tuğlasını koymak zorunda.
Lale devir biterken toplumsal ödev ve sorumluluk, UBP-YDP-DP Hükümetinin boynunda.