LEKOŞA’NIN BONBARDIMAN EDİLMESİ

LEKOŞA’NIN BONBARDIMAN EDİLMESİ

Başkomutan Lala Mustafa Paşa, Cenk Tepesi (S.T.Marina) üzerine kazılan toprak mevzilere toprak yerleştirilerek, Lefkoşa’yı bombardıman etmeye başladı. Türk topçusunun ateşi iki gün devam etti. Fakat istenilen sonucu vermedi. Surlar çok sağlam olduğundan, düşman mevzilerine za-rar verilemiyordu.

Bunu gören Mustafa Paşa kente yaklaşarak, surların etrafını çeviren büyük hendeklerin önlerine kadar geldi. Burada dört tabyaya karşı, dört istihkam yaptırdı. Her istihkama 15’er top yerleştirdi. Etraflarını da hen-dekle çevirdi. Yakın mesafeden kent dört gün, dört gece bombardıman edildi. Türk topçusu günün en sıcak zamanlarında, 4 saat kadar bonbar-dımana ara verip dinleniyordu. Bu bombardıman sırasında kent içinde bir çok bina yıkılıp, burçlar ve surlar da bir hayli zarar gördü. Surlardan askerlerimizin üstüne atılan toprak ve yıkıntılardan, ağaç ve dal parçala-rından hendekler dolmuşdu. Mustafa Paşa zikzak hendekler kazdırıp kale bedenlerine ulaşdı. Bütün bunlara karşın beklenilen sonuç elde edileme-di. Bundan cesaretlenen Venedikliler birkaç çıkış hareketi denedilerde başarılı olamadılar.

Türklerin top atışları beklenilen sonucu elde edemedikleri Piri Tari-hinde şöyle anlatılmaktadır:

“Allah’ın yardımı ile, günden güne, “Yekdir Allah” diyen gazilerin, din düşmanları ile savaşmak istekleri artıyordu. Her kolun siperlerine sa-yısız toplar konulup gece gündüz atılan top gülleleri ile kalenin burçları, hisarları yıkılmış, yere batası kâfirlerin eşsiz güzellikteki evler, sarayları, baykuş ve karga yuvasına dönmüştü. Kıyamet gününden işaret veren bu tehlikeden hepsi sersemlemiş, güçsüz düşmüştü.(13)

İtalyan askeri Rabriano Falehetti bu durumu şöyle anlatmaktadır:

“Türkler gelip kentten bir mil uzakta kamplarını kurduklarında üçyüz İtalyan askeri bir huruç hareketinde bulunup Türklere saldırdı ve bu ça-tışmada bizden hiç ölen olmadı. Düşman Mağosa Tepesi diye bilinen bir tepenin ardında mevzilenip orada sayısı beşe varan müstehkam mevziler yaptılar. Bu istihkamlar kent hisarlarının beş tabyasını karşılıyordu. Ya-pım sırasında topçu ateşimizden bir çok adamları öldü.

Bu istihkamlar tamamlanınca kenti hiç durmaksızın taplarıyla döv-meye başladılar. Arada bir tabyadan ötekine uzanan hendekler kazmaya da başlamışlardı. Bundan sonra bazıları hisarlara kadar gelen kıvrımlı hendekler kazmaya geçtiler. Ayrıca, sözü edilen beş tabyayı da kuşatan hendekler kazıp bunların içine bir çok top ve tüfekçi yerleştirdiler. Bun-lar devamlı ateş açıyorlar ve bizi istihkam siperi bulunmayan hisarlara çıkmaktan alıkoyuyorlardı. Daha sonra hendeklerini hisar altlarına dek uzatıp orada iki istihkam duvarı inşa ettiler. Duvarların biri sağda, öte-kiyse soldaydı ve tüm bunları o şekilde yapmayı başarmışlardı ki topçu-muz kendilerini bu tabyaların

köşesine dek gelmekten engellemiyordu. Nitekim geldiler ve köşeleri de tuttular.”

Mustafa Paşa bombardımanların etkisini görmek amacıyla Kostanza ve Podokataro burçlarına hücum emri verdi. Türk askerleri, “Allh… Allah… Allah…” sesleri ile Venedik keferesinin üzerine atıldı. Podoka-taro burçlarına yapılan saldırı başarılı olmadıysa da, Kostanza üzerinde Muzaffer Paşa tarafından yapılan hücuma etkili oldu. Düşman gafil av-lanmışdı. Türk birliği, Venedik mevzilerine ve burca girdi. Göğüs göğü-se, çok kanlı bir savaş oldu. Düşman komutanı Andrew de Spello, Türk kılıçları altında can verdi. Türk bayrağı İlk kez Kostanza burcu üzerine dikildi. Kostanza üzerinde rengini şehit kanlarından almış, “üç şanlı bay-rağımız dalgalanıyordu.

Ancak KOnstanza burcunu ele geçiren Türk birliği geriden takviye edile-medi. Venedik keferileri daha atik davranıp, bölgeye yeni askeri birlikle-ri takviye gönderdiler. Türk birliği üstün düşman kuvvetleri karşısında kahramanca göğüs göğüse çarpışarak, geri çekilmek zorunda kaldı. Bu sırada büyük bir kısmı şehitlik mertebesine erişdi. Kostanza burcu üze-rinde dalgalanan bir bayrak ve altında yatan şehitler mahzundu. Onların mahzunluğu ölüm değildi… zafere beş kala Türk ordusu tarafından tak-viye edilememek ve fethin gecikmesi idi.

Venediklilerin sonradan itiraf ettiklerine göre, eğer o gün Başkomu-tan Mustafa Paşa daha büyük bir güçle Kostanza burcundan içeri doğru ilerlemeye devam etseydi, Lefkoşa daha o gün fethedilecekti.(14)

Lefkoşa kentinin bonbardımanı sonrasında, Türk top güllelerinin düşmanın burçların arkasına yaptıkları yığınlarına gömülüp ve büyük çapta zarar veremeyerek etkisiz kaldığı ortaya çıkdı.

Ağustos ayı başlarında, Venedikliler Mapusa’ya adamlar göndererek, ünlü komutan Astore Baglioni ve miktar asker istediler. Venediklilerin gönderdiği adamların bir kısmı Türkler tarafından yakalandı ise de, diğer bir kısmı Mağusa’ya gitmeyi başardı. Komutan Baglioni önceleri Lefko-şa’ya gönderilmek istenmedi. Daha sonra bu konuda serbest bırakıldı. Fakat Baglioni Türkler tarafından yakalanacağı endişesi ile gitmek iste-medi.

Dandola ve kurmayları Mağusa’dan ümit kesince, Beşparmak dağla-rındaki 100.000 kişilik sivil yerli halkın 20.000 asker çıkarabileceğini düşünmeye başladılar. Zaten gruil halk Venedikli komutanlar Sinklitiko ve Karafa yönetiminde idi.

Mustafa Paşa, Türk okçularının okları üzerine mektup sardırıp, Ve-nedik askerlerine attırıyor, psikolojik savaş yapıyordu:

“Teslim olduğunuz takdirde size alicenaplık göstereceğim, kentin yağma edilmesine izin vermeyeceğim. Beklediğiniz yardım kuvveti Gi-rit’te dağıldı, krak Filip özel işlerini düşünüyor. Var olan yüz bin kişilk orduma yeni kuvvetler ekledim”(15).

Venedikliler, Mustafa Paşa’nın çağrılarına kulak tıkayıp, körü körü-ne kenti savunmaya, her iki tarafdan da nice canlar gitmesine neden ol-dular.

TOPRAK SÜRMESİ

Bu kadar zamandır, gece gündüz demeden, kent sayısız top gülleleri ile döğüldü. Fakat surlardan Türk ordusunun geçebileceği bir yer açılma-dı. Başkomutan Mustafa Paşa savaş meclisini otağında otağında topla-yıp, açılış konuşmasını yapdı:

“Bunca zamandır bu çetin kalenin yıkılması uğruna elden gelenin ya-pıldığı, çok emek harcandığı halde içine girilebilecek bir yer açılmadığı herkesin malûmu olmuştur; acaba bunun alınmasına çare nedir?(16)

Lefkoşa fethine bir çare bulmak amacıyle birbirlerine danışıp, görüş alış verişinde bulundular. Savaş meclisine katılan gün görmüş, işbilir ko-mutanlar yanıt verdiler:

“Bu kalenin acayip şekli ve ayrıksı yapısı günümüz mühendislerinin akıllarına şaşkınlık verecek kriterde olup, burçlarıyla hisarları ve öbür duvarları sade bir kat taş ile yapılmıştır. İç taraflarından duvarların yük-sekliğince dağlar gibi topraklar yığılıp öylesine destek sağlanmıştır ki atılan top gülleleri ancak kendi oylumu kadar delik açıp toprağa düştüğü için, kaleyi yıkmak bir yana belki sağlamlaştırılmasına hayli yaradığı açıktan açığa, hepimizin malumu olmuştur. Bu türden kalelerin top ile döğülerek alınmasına emek harcamanın zaman yitiminden başka bir şeye yaramadığı, kaç kez denenip görülmüş bir sorundur; o halde bu işin çare-si elbirliğiyle toprak sürmeğe girişmekte yatar(17)…

Başkomutan Mustafa Paşa savaş meclisinin bu kararını onayladı. Bu karara göre, kazma ve küreklerle toprak sürmesi yapılarak, derin hendek-ler açılacaktı. Genel Kurmay Başkanlğı tarafından yayınlanan “Kıbrıs Seferi” kitabında, Lala Mustafa Paşa, birliklere kazma kürek dağıtarak toprak sürmesi, (toprağı zik-zak kazarak açılan hendek içinde ilerlemek) yapılmasını, derin hendekler açılmak suretiyle ilerlenmesini, kale önün-deki hendeklerin de toprak, ağaç vesaire ile doldurulmasını, bu surette kale duvarlarının temellerine varılarak, lağımlar açmak suretiyle surlar üzerinde giriş ve hücuma uygun gedikler açılması”(18) emrini verdi.

Topçu ateşi desteğinde, Türkler gece gündüz demeden çalışarak, sur-ları çevreleyen su hendeğini 8 Eylül günü zaptedipLefkoşa surlarına da-yandılar. Zaten o güne kadar açılan hendeklere yerleştirilen tüfekçiler, surlar üzerinde görünen Venedik askerlerini deviriyorlardı. Buraya Ro-dos adasının fethinde kullanılan toplar getirilerek yerleştirildi. Böylece ikinci hat topçu mevzileri oluşturuldu.