Mutsuz Ve Umutsuz Bir Toplum



Anket/Bilimsel araştırma yapmaya gerek yok. Toplum geneline baktığımızda aşikar birşekilde mutlu değiliz. Gerek ekonomi, siyasi, sağlık, eğitim..gerek toplumsal yapıdan hepimiz muzderip bir durumdayız.

Sanki artık hiçbirşey, ama hiç birşey "düzgün" gitmiyor. Gerek bireysel gerek toplumsal yaşamımızda biriken bu mutsuzluklarla içinden çıkılmaz bir döngü içinde olduğumuzu hissediyoruz.
Hep böylemiydik te şimdi mi farkına vardık sistemin çöküşünü, yoksa yeniden yapılanması, geliştirilmesi gereken kurumu kendi haline bırakıp, günü birlik vizyonlarla nereye el atsak elimizde kalacak "kadere" mi mahkum ettik ?

Görülüyor ki gelişimin temeli olan uygulanabilir istikrarlı programlar, siyasi değişimlere rağmen sürdürebilir planlı projeler uygulamada olması gerekirken, ani hızlı başarılara ve belli zümre çıkarlarına endeksli "ben yaptım oldu" inancı ve "herşeyi ben yeniden yarattım" hevesi içinde toplum yine içinden hiç çıkılamaz döngülere, geçici başarılara mahkum edilmektedir.

Dünyada bu kadar gelişim örnekleri dururken yıllarca ısrarla aynı geçici politikaları sürdürerek acılar, kayıplar yaşıyan bu toplumu bu kadar büyük mutsuzluğa mahkum etmek bu çağda artık "bilgisizlik" değil ancak "isteksizlik" olarak nitelendirilebilinir.
"Kıbrıs meselesi" nin bitmek bilmez bir bahane olarak kullanıldığı gözler önündedir.
Zira mevcut uygulama yani "günü kurtaralım" felsefesi zaman içersinde "toplum kültürümüz" haline gelmiş, doğal olarak bireysel yaşantılarımıza da yansıyarak bizleri mutsuz doyumsuz, ani ve hızlı sözüm ona başarılara indexli, dolaysıyla bunalımlı, stresli, yanlış kararlar alan kişilere dönüştürmüştür. İki kere psikoloğa gidip işe yaramadı diyip bırakan, bir hafta diyetisyene gidip mucizevi şekilde incelmeyince tekrar yanlış beslenmeye dönenler, çocukların ilk yaygarasında istediği herşeyi yapan, altı dakikalık yolu illaki üç dakikada gitmek için sabırsızlanıp, kuralları ve hayatları hiçe sayan, çevreye saygısız, farklı olana hoşgörüsüz olmuş bir toplum zaten mutsuzluğa davetiye çıkarmıştır.

Tüm bunlar, toplumsal yaşantımızın sık sık değişen kısa süreli, geçici maddi hedeflere güdümlü boyutunun artık bireyselliğe indirgenmesinin sonuçlarıdır. Halbuki geleceğin belirsizliği kadar insanı ve bir toplumu yıpratan çökerten başka birşey olamaz. Toplumsal olarak mesela bitişine çok az kala su projesi gibi uzun süreli, kalıcı, yapıcı örneklere gereksinim var.
Gerek iç siyasette, gerek dışta her alanda mevcut uzmanlarımızla, Sivil Toplum Örgütleri ile ve eğitimli tecrübeli paydaşlarımızı katarak ortak yol haritaları yapabilmek üzere "toplumsal yarınlar" oluşturmamız gerekiyor.

Sıklıkla açıklanan "dünyanın en yaşanılası ülkeleri, dünyanın en mutlu milletleri" araştırmalarına bakıldığında sandığımızın aksine milli gelir hasılat düzeyinin en yüksek olduğu ülkeler daha alt sıralarda yer alırken, geleceğe güvenle bakabilen , asayiş ve huzur vaad eden, toplumunu paydaşları olarak görüp sürece dahil eden ülkeler üst sıralarda yer almıştır. Özellikle gönüllü hizmetlere değer veren toplumlar daha mutlu olarak tanımlanmış. Yani birşey beklemeden , paylaşımcı, başkalarının ihtiyaçlarına duyarlı toplumlar kendiyle ve toplumla daha barışık yaşamakta. İşte mutlu birey ve mutlu toplum reçetesinin temel taşlarından bir diğeri.

Evet, mutlu değiliz. Toplum olarak mutlu değiliz.
Belki birden bire olmaz ama ilk adımları atarak bireysel ve toplumsal iradeyi ele alarak değişimin ta kendisi olmamız gerek.
Ve değişim kararlılığı ile hergün bir adım önde, birazcık daha mutlu olabiliriz.
Martin Luther King Bir hayalim var sözü ile tarihi değişime imza atmıştır. Ama hayallerin gerçekler dünyasına geçiş yapabilmesi için uyanmamız, "yaşam tarzı" haline gelecek ufak değişimlerle tekrar kültürümüzün güzelliklerine, evrensel değerlere kucak açmak gerekir. Şikayet etmek yerine yapıcı adımlar atmamız, talep etmek kadar sorumluluk ta taşımamız gerekir.

Gerisi zaten hızla gelir.

Mutlu günler dileğiyle.