Müzakerelerin yavaşladığı, daha doğrusu Rum tarafının yaptıkları ve yapmadıkları ile yavaşlattığı bu günlerde iki lider hafta içerisinde bir araya geldi ve ayda bir veya daha seyrek bir şekilde görüşmeye devam edeceklerinin sinyalini de verdiler. İki tarafın müzakerecileri önceleri haftada iki defa görüşecekleri konusunda hemfikirken şimdi bakıyoruz da Rum müzakereci Mavroyannis “haftada iki görüşme için hazırlanamıyoruz” mazereti ile bu görüşmeleri de bire indirerek ayak sürüme stratejisine devam edeceklerini bize göstermiş bulundu.
Peki o zaman Kıbrıs sorunu bir-iki ay içerisinde çözülecek diyenler bu sonuca nasıl ulaşabiliyorlar? Örneğin Sayın Dışişleri Bakanı Nami hemen her gün bu iş çabucak biter diyor. Bu açıklamayı arka arkaya sadece temenni olarak mı yapıyor? Elli yıldan sonra artık ayaklarımızı sağlam bir yere basıp gerçeklerle yüzleşme ve kandırmaca oynamaktan vazgeçme zamanı gelmedi mi? İşin ilginç yanı Sayın Nami müzakereler daha da hızlanmalıdır diye açıklamalar yaparken, 2. Cuöhurbaşkanı Talat ve bazı siyasiler Cumhurbaşkanı Eroğlu’nu yol katadilemediği için suçlarken, Rum tarafı da tam tersine yavaşlatma taktiklerini artırmış görünmektedir.
Müzakereler yavaşalarken de ABD ve AB yetkilileri Anastasiades ve Mavroyannis ile ağız birliğine giderek devamlı ayni nakaratı tekrarlamaya başladılar: Maraş Rumlara verilsin! Katıldığım tv programlarında da devamlı vurguladığım gibi Maraş çok karmaşık bir konudur. Dolayısı ile de Maraş konusunun sadece bir güven yaratıcı önlem olarak ele alınmasını savunmak, müzakereleri de çıkmaza doğru yönlendirmek olur. Ancak gelin görün ki bir taraftan acele bu işi bitirin diyen ABD bile Maraş’ın güven yaratıcı önlem olarak ele alınmasını savunmaktadır.
Bilindiği üzere Türk tarafının Maraş ile ilgili yaklaşımı her zaman için Maraş’ın kapsamlı bir çözümün parçası olduğu idi. Bence bu noktadan bir milimetre bile kaymadan durmamız gerekmektedir. Yoksa Rumlar Maraşı da alıp ceplerine kopyacaklar ancak Annan Planı döneminde bize verilen sözlerin tutulmadığı gibi yine hüsran içerisinde bir on yıl daha Maraş karşılığında bize verilen sözlerin tutulmasını bekleriz Amaç Maraş’ın ekonomik olarak realize edilip her iki halka yarar sağlaması ise, müzakereler devam ederken Maraş’ı KKTC yönetimi altında özel bir statü ile kullanıma açar, yeniden inşasına başlarsınız. Haklı mal sahiplerine “gel, kullan” dersiniz. Gelmeyen için de bir vesayet yasası altında başkasının geçici kullanımına verirsiniz ve oraya akacak para ile bir cennet yaratırsınız. Tabi Türk vakıflarının olan arazileri de bir şekilde “yasal sahiplerine iade ederek”.
Niyet başından kötü ise Maraş’ı da kaybederiz, herhangi bir sürdürülebilecek çözüme ulaşma olasılığını da. Bundan dolayı Türk tarafı sıkı durmalıdır ve dünyanın dikkatini Maraş’tan başka bir yere kaydırmalıdır diyorum. Bir de “hemen şimdi barış” diyen çevreleri Maraş’ın kapsamlı bir çözümün parçası olabileceği gerçeğini ilişkileri olduğu ABD, AB ve Rum yetkililere iyice anlatmalarını
yoksa Maraş kaybedildikten sonra herhangi bir çözüm olasılığının da kalmayacağını bilmeleri gerektiğini belirtmek isterim.
Sevgili Kudret Özersay geçtiğimiz hafta içerisinde Moskova’ya giderek Rusya ile direkt temas yaptı ve Kıbrıs Türk tezlerini bizden bizzat dinlemelerini sağladı. Bu önemli ziyaret Rumları, özellikle de Yoldaş Hristofyas’ı çok rahatsız etti. O kadar ki Hristofyas çok sert basın açıklamalarının ardından Moskova’ya gidip Özersay’ın bozduğu Rum-Rus ilişkisini düzeltecekmiş. Yani güya barış yanlısı Hristofyas’ın bir Kıbrıslı Türk yetkilinin Rus Dışişleri Bakanlığı ile temasına bile tahammülü yok. Acaba olası çözümden sonra bize nereleri yasaklamaya kalkacak acaba diye sormadan geçemeyeceğim.
Sayın özersay’ın Moskova ziyaretinde Rusya'nın Sesi muhabiri sorularını Türkçe sormak istemiş.Sorduğu sorulardan biri:"Rumlar çözümü pek istemez görünmekte, o halde siz daha fazla İNDİRİM yapacak mısınız?". İşte Kıbrıs sorununun çözümünde Kıbrıs dışından birisinin yanlış kelime seçeneğinden kaynaklanan ironik algı zaten geldiğimiz durumu özetliyor. Biz “indirim” yapmaya devam edeceğiz ki bir noktada Rumlar da fiyatı kabul edip satın alsınlar. Al-ver süreci dedikleri herhalde bu olsa gerek...