Levent Özadam - Mesaj Kutusu

[email protected]

Kata Szarvas, Macaristanlı, 15 yaşında lise öğrencisi…

10 gün boyunca misafir öğrenci olarak evimizde ağırladık kendisini…

Buraya bazı etkinliklere katılmak için geldiler, gösteriler yaptılar aynı zamanda KKTC’yi tanıma fırsatı buldular!

Biz de elimizden geldiği kadar ülkeyi gezdirdik, tanıttık, Kıbrıs Türk kültürünü gösterdik kendine aile olarak…

Her ne kadar yetersiz İngilizcesi olmasına rağmen tarzanca yine çok faydalı oldu ve böylelikle dil sorunuz olmadı!

Gittiği denizde güneşin altında fazla kaldığından dolayı ikinci derece yanıklardan başka bir sorunumuz olmadı, o da geçici olduğu için buna da şükür dedik…

Arka bahçede oturuyoruz, hava da rüzgarlı, uçuşan poşetlerin hepsi bizim balkona düşünce başını iki yana sallayıp şaşkınlığını ortaya koyuyor…

Onları alıp temizliyor ama ardından onlarcası paraşüt gibi iniyor bahçeye…

Daha fazla dayanmayıp oturuyor sandalyesine!

Belli ki ülkesinde böyle şeyler olmuyor…

Çünkü insanlar poşetlerin sokağa değil, çöp kutularına atıyorlar!

Kola kutularını, plastik su şişelerini, pizza kutularını da…

Ama bizde öyle değil işte, ülkeni ne kadar pis olduğundan şikayet ederiz de bunları sokaklara atanları değil, hep belediyeleri eleştiririz!

Durum böyle olunca da KKTC’ye ilk defa gelen bir genç kız ‘ne kadar pis bir ülkeniz var’ diye sitem eder ve bunun üzerine söyleyecek söz bile bulamazsınız…

Ülkede inşaatlar yapıldıkça çevre daha da kirleniyor...

İnsanlar yoğunlaştıkça da!

Belli ki böyle günlerin artık çok fazla değeri kalmadı, bir iki bakanlık açıklamasından başka kimse iki kelime yazıp da ülkenin çevre sorunlarını dile getirmedi…

Kanıksamışız belli ki!

Teknecik ve Kalecik’te bacadan çıkan zehirli duman insanları kanser ediyor, bu hastalıkta dünya lideriyiz kimin umurunda…

Lefke’de çevre örgütleri bas bas bağırıyor, burası zehir saçıyor diye, tek bir önlem alan var mı!

Beşparmaklar taş ocakları yüzünden hilkat garibesine dönmüş, yakında neredeyse Lefkoşa’dan Akdeniz’i göreceğiz, buradaki doğal yaşamın içine etmişler, etmişler de ne olmuş…

Lütfen Kıbrıs Türk Otelciler Birliği’nin ülkemize gelen turistlere yaptığı anketleri hatırlayınız…

Gelen turistlerin birinci sıradaki şikayeti hep çevre üzerinde olmuştur!

Kaldığı otelden, yattığı yataktan ya da yemekten değil de hep ülkemizin pis olduğundan şikayet ederler…

Çünkü bizde çevre hiçbir zaman devlet politikası olarak belirlenmemiş, devlet çatısı altında kurulan birimler de üç-beş çalışanı ile kaderlerine terk edilmişlerdir.

Böyle olunca da bu ülkenin zaten temiz olması için olanak yoktur!

Buna bir de bizim insanımızın kirletmekte üstüne olmadığı düşünülünce durum aslında göründüğünden de vahimdir!

...

“Papağan olma ada yarısı...”

“Karpaz’da yaşayan insanlara “işgalci, sömürgeci” diyen sözde solcularınız, bugün çamur içinde konteynırlarda ders yapılmasını dert ediyormuş gibi davranıyor. Sanki eğitim bakanlığı hiç solun elinde olmadı, sanki her grup yönetime bir katkı koyarak durumu bu hale getirmedi.

Okulların böyle olmasının pornografik bir teşhirciliğe döndürülmesi “farkındalık” için eleştiri değildir. Çocukların eğitim durumu politikalara (keyifle) alet edilmektedir. Neden?

1. Okullara bakın bu bizim “eşit” veya “egemen” olamayacağımızın delilidir demek için bu pornografik tehşircilik sergileniyor. “Sadece Kıbrıs Cumhuriyeti’nde eşit toplumsal hakları bırakarak bireyler olarak yaşayabiliriz” teması bu görseller ardından işleniyor.

2. Devlet okullarının düzelmesi oligarşinin işine gelmiyor çünkü devlet okulları berbatlaştıkça özel okullara talep artıyor ve zengin Kıbrıslılar kazanıyor.

3. Bu imgelerden sonra Güney’de “devlet okulları rüya gibi” anlatıları döşeniyor, insanlar bu anlatıları paylaşıyor, özendiriliyor ve özel okula gidemiyorsanız çocuklarınızı Rum tarafına gönderin mesajı veriliyor. (Türkçeye de gerek yok zaten “dünya insanı olsunlar, hem zaten Türkçe konuşmanın bir avantajı da yok” yaklaşımları ile de donatılıyor bu söylemler).

Çocukların eğitimde bunca sıkıntı yaşaması objeleştiriliyor ve bu yukarıdaki amaçlara alet edilsin diye kullanılıyor.

Sol yanımız “egemen” olmak istemiyor. İstese haklarını korumak için canını dişine taktığı zengin Kıbrıslıların katıkları ile mimar mühendisler odaları ile ve öğrenci ve parti gönüllüleri ile ”okullarımızı ayağa kaldırıyoruz” projelerine başlar.

Hani şu asla çalmayan “ varlıklılarınız” var ya, onların desteği ile toplumsal adımlar atıp gerçek değişimler için, okulları yeniden inşa etmekten başlanabilir.

Ana muhalefetimiz slogan atmayı bıraksa (yetkili kurulları bunlara dikkat verse) ve gerçekten okullarımızı ayağa kaldırsa mesela? Bakın bakalım oy patlaması yaşıyorlar mı yaşamıyorlar mı?

Ama izin var mı bu adımları atmaya? Yoksa “eşit ve egemen olamazsınız, KC’ni üniter devlete evirenlerin altına girene dek yıkımda yaşamanız şart” diyenlerden izin çıkmıyor mu gerçek işler yapmak için? Yoksa bu tip gerçek düzeltmeler yapılırsa fazla mı “eşit” fazla mı “egemen” olunur diye azar mı işitiyorlar?

Duyduğum kadarı ile kendilerinin bile olsa belediyeler iyi çalıştığında bazı KKTC batsıncı vekiller iş yapan başkanları için “başımıza çıkarttınız” (daha kaba tabiriyle ifadeleniyormuş ama ben kibar kalayım) diye şikayet ediyormuş. Gerçek dönüşüm olunca “eşit egemen” alayı edemediğiniz için bozuluyor mu sözde sol yanınızın içindeki hepimizin söylemlerinden kim olduğunu iyi bildiklerimiz?

Azıcık düşün ve papağan olma ada yarısı. Olur mu?”

(Umut ÖZKALELİ)