Önce kaçak bir ofis açıldı.
Sonra bazı bakanlar, eski başhekimler devreye girdi.
Aracılar ayarlandı.
Ve Memorial’in KKTC serüveni başladı.
KKTC’ye ve halkına katma değerde bulunmak değildi amacı.
KKTC’nin Memorial temsilcisi Barbaros Özkaptan’ın öncerliğinde organize edilen, Türkiye’ye doğru tek taraflı çalışan bir hasta nakil trafiği idi.
Bu kişi kendisini işine öyle bir kaptırmıştı ki, sağlık sektöründe çalışan bazı kesimlere kendisini hastane sahibi ve doktor olarak tanıtacak cesareti bile göstermişti.
Bu organizasyonun hedef hasta grubu öncelikle kanser hastaları idi.
Sonrasında buna organ nakil hastaları eklendi.
Sonra beyin cerrahisi ile ilgili hastalara el atıldı.
Son yıl içerisinde ise, evde hasta takip de başladı ama gelin görün ki bu takip, organizasyonu yapan kişinin ifadesi ile ‘’paspasa kadar’’!
Neden paspasa kadar?
Çünkü Memorial’in KKTC’de ne hastanesi var, ne kliniği var, ne laboratuvarı var!
Apartman katında bir dispanseri var. Bizim yasalarımıza göre, sünnet bile yapma yetkisi yoktur dispanserin!
Dolayısıyla evde takip edilen hastaya bir şey olduğunda kapısı çalışnacak olan yer Memorial dğeil devlet ya da ülkemizdeki diğer özel hastaneler oluyor!
Ama gelin görün ki, Memorial’i kamudaki bazı meslektaşlarım çok seviyor.
O bazıları, devletteki mesaisini yarıda kesip bu apartman katına koşuveriyor.
Özellikle onkoloji ve cerrahi hastaları bizzat kamudaki doktorun ağzından çıkan kelimelerle ve gerekçelerle Memorial’in ismi verilerek yönlendiriliyor.
Bu kişiler bu yönlendirmeleri ne babalarının hayrına, ne de toplum veya hastaların faydasına yapıyorlar.
Çünkü Memorial ile anlaşmaları var!
Merak eden Memorial’in sayfasına girip poz verenlere bakabilir.
Ne şartlarda anlaştıkları üzerinde durulması gereken tamamen başka bir konu!
Konuya hastalar açısından baktığımızda ise, devlete mahkum halde doktorunun kapısını çaldığında, yine o ‘’bazı’’ doktorların Memorial’e yönlendirmesine güvenmek zorunda kalıyorlar.
Kimileri sevk çıkarabiliyor, kimileri para denkleştirmek için malını satıp gidiyor.
Neticede kanser, organ nakli, ciddi ameliyatlar gibi kritik sağlık konuları bunlar.
Doktorun ağzından çıkan her kelimeyi havada yakalama ihtiyacı hissediyorlar.
Çünkü tek gaileleri canlarını kurtarmak, yeniden sağlığıklarına kavuşmak!
‘’Bu işlem için cihazımız yetersiz.’’ ‘’Bu ameliyat burada yapılamaz.’’ ‘’Siz Memorial’e gidin gelin, biz takip ederiz.’’ sözleri ile hareket alanları daraltılan, bilinçleri bulanlandırılan hasta ve yakınları yine bildik ‘’doktoruna itaat’’ limanına sığınıyorlar.
Sonrası mı?
Çok hikaye var….
Peki ne yapmalı?
Öncelikle Sağlık Bakanlığı yurt dışı sevkler ve hasta yönlendirmeleri konusunda uyuduğu uykudan uyanmalı.
Yurt dışına sevkler ve buralara kimlerin hangi gerekçelerle sevk ettikleri tüm detayları ile araştırılmalı.
Memorial dosyasını da açma cesaretini de göstermeli!
Ülkemizde illa ki sağlık turizmi olacaksa yasal kurum olan Sağlık Turizm Konseyi ile irtibata geçerek hastaların daha özgür, daha bilinçli bir çekilde hastanelerini ve doktorlarını seçebilmelerinin zemini oluşturulmalı.
Evlerdeki hastalarımızın devletin doktorları tarafından ‘’paspasa kadar’’ takip etme organizasyonu yerine, yine devletin aynı doktorları tarafından devletin kendi hastanesinde ve kendi hasta takip organizasyonu içerisinde takip edilmesi sağlanmalı.
Belki de en zor ama bir o kadar da kolay olan şey, tüm bu simsarlık ve komisyon sisteminin içerisinde olanların, birazcık olsun hastalar adına empati yapabilmeleri…
Ülkemizde sağlık üzerinden dönen bu ciddi rant sistemi bir an önce kontrol altına alınmazsa, gün gelir hepimiz paspasa kadar ilgilenilen sağlıktan ve altın yumurtlayan bu simsarlık/komisyonculuk organizasyonundan nasibimizi alırız.
Paspastan sonramız ise Allah’a kalır…
İletişim: 0542-8529899