Başlık biraz keskin oldu ama bu sonuca ulaşabilmek için konuyu açmak gerekir sanırım. Aslında ‘Rumların bizim anladığımız şekilde bir anlaşmaya niyetleri yok’ demek daha doğru olurdu çünkü EDEK, DIKO, DISI, AKEL ve diğer Rum siyasi partilere sorsanız hepsi de “statüko kabul edilemez, çözüm bir an önce olmalı” diye ağız birliği yapacaklardır. İşte Kıbrıslı Türkleri cesaretlendiren ve karşımızda bizim kadar iyi niyetli bir muhatabımız olduğu yanılgısına sürükleyen de bu gibi yuvarlak söylemlerdir.
Çözüm olmalı da çözümden kastedilen Kıbrıslı Türkler’in kuzeyin anahtarlarını Rumlara teslim edeceği ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinde bir azınlık olarak yaşaması ise, ki söylemlerinin detaylarına indiğinizde göreceksiniz ki her Rum siyasi parti bunu arzulamaktadır, bu satırların yazarı olan Kıbrıslı Türk de böyle bir çözümü çözüm değil dünya yüzünden Kıbrıslı Türklerin yok edileceği korkunç sona doğru atılan bir temel olarak görür. Bu görüşümde yalnız olmadığımı da çok iyi bilmekteyim.
Anastasiades Rum “Siyasi Parti Başkanları Konseyi”ni topladı ve müzakerelerde gelinen noktayı etraflıca tartıştı. Sonuç olarak Türk tarafının önerdiği 5 adımlık yol haritası oy birliğiyle reddedildi. Hatta müzakerelerin kesilmesi gerektiği konusunda bile strateji geliştirildi ve müzakerelerin kesilmesinin Kıbrıs Rum tarafının yararına olup olmayacağı ve böylesi bir adımın KKTC’nin statüsünün yükselmesine neden olup olmayacağı konusunda araştırmalar yapılması kararlaştırıldı. Yani onların derdi Kıbrıs sorununu adil bir şekilde çözmek değil, Kıbrıslı Türklerin yaşamlarını insafsızca etkileyen lanet olası ambargonun devam edip etmemesi.
Türk müzakere ekibinin sunduğu 5 adımlık yol haritasının çok önemli devletlerin temsilcileri tarafından (kapalı kapılar ardında) kabul gördüğü ve Rumların bunu reddetmelerinin anlamsız olacağını belirten bir (önemli bir ülkenin) Büyükelçi olduğunu sizlerle paylaşırsam Rumların çözüm hedefi olmadığını sizler de göreceksiniz diye düşünüyorum. Yol haritası müzakereleri çözüme ulaştırmak için önerilmişti. Yol haritasız geçen 50 yılda neler olduğunu beraber yaşadık. Rumlara tüm dünyadan destek, Türklere ise ambargo.
Anastasiades parti başkanlarına Yunanistan ziyaretinde görüştüğü Yunan Başbakanı ve parti başkanlarıyla yaptığı toplantılar konusunda da bilgi verdi. “Atina ile gerek AB gerekse ABD’ye yönelik ortak faaliyetler ve inisiyatifler konusunda uzlaşmaya varıldığı” da açıklandı. Bakın, Rum tarafına baktığınızda muhatabın Rum lideri Anastasiades olduğunu görürsünüz. Halbuki hepimiz biliyoruz ki Rum liderler Yunanistan ile istişare yapmadan tuvalete bile gitmezler. Ancak dünyaya gayet güzel ve istikrarlı bir görüntü verilmektedir. Bu tam 50 yıllık müzakere süreçlerinde hep böyle olmuştur. Türk tarafında ise ne yazık ki bu yok. Türkiye’de önüne gelen yetkili Kıbrıs konusunda beyanatlar veriyor. Bu da Rumun ekmeğine bal sürüp 50 yıldır yapmaya çalıştıklarına ulaşmalarına yarıyor; Kıbrıs
Türklerini yok sayıp Türkiye ile müzakere etmek. Bu yanlıştan bir an önce dönülmelidir! Kıbrıs sorununda muhatabın Lefkoşa olduğu her fırsatta Türk yetkililer tarafından vurgulanmalı, Türkiye, Yunanistan gibi sessiz bir siyaset izlemelidir.
Rum siyasi parti temsilcileri ile BM inisiyatifi altında devamlı bir araya gelir ve devam eden müzakerelere katkı koymak için görüş alışverişlerinde bulunuruz. O masada da açıkça görülen, hatta sırıtan bir gerçek var. O da Rumların çözümden amaçladığının bizlerin düşündüklerimizle kesinlikle örtüşmediğidir. Yani iki halkın hedefi tamamen farklı! O zaman “çözüm” denen yere nasıl ulaşacağız? Rumun hedeflediği “çözüme” mi yoksa Kıbrıslı Türklerin özlediği adil, iki halkın gerçek eşitliğine dayanan, iki ayrı oluşturucu devletin kendi kendini yönettiği, birbirine karışmadığı bir federal ortaklık devletine mi ulaşacağız?
Rum liderlerin toplantısından çıkan sonuçlardan biri de müzakerelerde al-ver sürecine geçmek isteyen Türk tarafının önerisinin reddedilmesiydi. Süreci takip eden biri olarak benim için sürpriz