Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti meşru bir devlet değildir. Kuruluş anlaşmaları ve anayasası sadece Rumlar tarafından yönetilip Kıbrıslı Türklerin silah zoruyla yönetimden dışlanmasına izin vermediğinden yasal bir devlet konumunda olduğunu söyleyemeyiz. Ancak Mart 1964’ten beridir de BM Güvenlik Konseyinin bugünkü çözümsüzlüğün temelini atan hatalı kararından dolayı da uluslar arası konumda “Kıbrıs” sadece Rumlar tarafından temsil edilmektedir. Bu ne insan haklarına, ne BM kuruluş bildirgesine uymamaktadır ve bu hatayı yapanlar 50 yıl sonra durumun bu olacağını kestirememiştir. Yine de hatadan dönülmemiş ve hataya kılıf uydurularak her önlerine çıkan sorunda kılıfa bir yenisi eklenerek bu güne kadar gelinmiştir.
KKTC vatandaşı, hatta KKTC’de faaliyet gösteren siyasi partilerde yetkili durumda olup ancak her fırsatta “adada tek bir meşru devlet vardır o da Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetidir” diyenler tamamen haksızdırlar ve bu söylemleri de gerçekleri görmezden gelmektedir.
Rumların AB’ye alınmaları da BM’nin 1964 hatalı kararına kılıf yapılarak gerçekleşti ancak bugün Rumlar AB’nin başına da sorun olmuşlardır. Şu anda içinde bulunduğumuz insanlıktan, adaletten uzak durum da devam ettiği sürece Rumlar her fırsatta tüm dünyanın başına sorun olacaklardır çünkü onların her konuya yaklaşımı bencil ve sadece kendi istemleri doğrultusundadır. Kendi istedikleri olduktan sonra dünya yanmış, onlara ne!
Ortada fol yok yumurta yokken sismik araştırmayı bahane ederek müzakerelerden çekilmek, ardından Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye’yi provoke etmek için İsrail ve Mısırla ayrı ayrı anlaşmalar yapmak, tam yarattıkları krizin doruk noktasında Kıbrıs’ta Yunan askerleri ile birlikle tatbikat yapmak, açık denizde İsrail ile tatbikat yapmak, Yunanistan yetkililerini Türkiye yetkililerine gönderip savaş çığırtkanlığı yapmak ve tehditler savurmak sadece son birkaç haftadaki Rum marifetleri.
Ortadoğu’da başlayan yangın yayılmaya devam ederken 1974’ten beri barış içerisinde olan Kıbrıs adasında böylesine sorumsuz bir yaklaşım ancak da Rum komşularımız tarafından sergilenebilirdi. Dedim ya, onların istediği olduktan sonra dünya yanmış. Umurlarında mı?
BMGS Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide göreve geldiği günden beri Rumların yaklaşımını şok içerisinde izlemektedir. Onunla birlikte konuyla ilgili ülkelerin yetkilileri de ayni şekilde gelişmeleri hayretle izlemektedirler. ABD Büyükelçisi Koenig “Türkiye ne yaptı ki? Uluslar arası sularda sismik araştırma yapmak hukuka aykırı değildir” dedi ve Rumların gazabına uğradı. Şimdi de “yer altı zenginliklerini tek yanlı kararlarla çıkarıp değerlendirmek yerine beraber hareket edilmesini” tavsiye etmeye kalkan Eide de ayni şekilde Rumlar tarafından aforoz edilmektedir.
Çok detaya kaçmaya gerek yok. Konu gayet basittir. Rumlar savaşı olasılığını bile göze alarak “Kıbrıs Cumhuriyeti bizimdir. Akdenizdeki doğal gaz da bizimdir” demektedirler. Tüm dünya Kıbrıslı Türklerin de hakkı olduğunu vurguladığında da bunu büyük bir küstahlıkla kabul etmekte ve “Türklerin hakkını da bankaya koyacağız, hizaya gelip Kıbrıs Cumhuriyetine katıldıklarında da onlara vereceğiz” gibi inanılmaz bir yaklaşım içerisinde girmektedirler. Bu Tüm Kıbrıslı Türklere yapılabilecek en büyük hakarettir. Çünkü bizi eşit görmediklerini ve bizim için onların karar verme yetkisini kendilerinde görmektedirler ki bu da Nazilerin kendilerini dünyadan üstün gören yaklaşımını çağrıştırmaktadır.
Rumlar olmayan sorunu öylesine büyüterek ciddi bir krize dönüştürdüler ki artık çözümsüzlüğün kapının eşiğinde olduğunu görmemek elde değil. O zaman sormamız gereken soru da masada tescil edilecek bir çözümsüzlüğe ulaştığımızda Kıbrıslı Türkler ve Türk tarafı olarak ne yapacağımızdır. Biz zaten biliyorduk ancak Rumlarla bu derenin geçilemeyeceği artık tüm dünya tarafından telaffuz edilmeye başlamıştır. KKTC’nin tanınmadığı, bizlere gerekçesiz ve insanlık dışı ambargoların uygulandığı bir statüko devam edemeyeceğine göre o zaman ne yapmalıyız? KKTC’de bunun tartışmasını yapma zamanı gelmiştir.