Koronavirüs ile tanışmamızla birlikte, aklımıza gelmeyen süreçleri yaşadık ve şu anki noktaya geldik.
Sağlık ile siyaset birbirine girdi.
Suçlamalar, karşılıklı karne notu vermeler, açık aramalar, rant kavgaları, fırsat kollamalar havalarda uçuştu.
Sağlık mı siyaseti, siyaset mi sağlığı yönetti anlaşılamadı.
Anladığımız tek şey, sağlık ve siyaset el ele verip Koronavirüs ile uğraşacağına, birbirleri ile uğraşmayı tercih etti.
Tüm bunlar da ne yazıktır ki, halkımızın gözleri önünde yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor.
İşte böyle bir ortamda, Sayın Siber’in adı anılmaya başlandı.
Ortaya çıkma merağı ile değil, yapılan teklif üzerine adı anıldı.
Başbakanlık Covid 19 Koordinasyon Konseyi Başkanlığı teklif edildi.
Teklifi görev bilip, hiç çekinmeden kabul etti.
Aslında Sayın Siber, bu görevi kabul etmekle büyük siyasi riskler de aldı.
Siyasi kimliğini hiç düşünmeden bir kenara bırakıp, her zamanki hekim kimliği ile görev aldı.
Hata yapabilir, hata yapmaya zorlanabilirdi.
Aldırmadı, önceliği halkın sağlığında gördü, yürüdü…
Ekibi ile birlikte, tamamen bilimsel temellere dayalı görüş ve önerilerini dile getirdi, yazılı olarak gerekli yerlere sundu.
Tarama testlerinin yapılması gerektiğini söylediğinde kendisini topa tutanlar, haftalar sonrasında sessiz sedasız önerilerini uygulamaya koyuldular.
Tıbbi sarf malzemelerinin sarflarının takibi konusundaki endişelerini dile getirdiğinde kendisini topa tutanlar, kayıtsız kuyutsuz yapılan sarfların hesaplarını veremediler.
En son noktada, kendisini davet eden hükümetin ve Sağlık Bakanlığı’nın, bilimsel çizgiden uzaklaşmaktaki inat ve ısrarını görünce, Koronavirüs ile mücadelenin siyasetin temel malzemesi hale getirildiğine farklı olaylarla da şahit olunca, bu sefer hekimlik mesleğinin karizması gereği, kendisine verilen görevi tam zamanında iade etmesini de bildi.
Halkımızı bilgilendirmeye ise kendi üslubu ile devam etti.
Sayın Siber, elini taşın altına koymayabilirdi.
Medyayı arkasına alıp, sosyal medyayı karargah edinip, birbirlerini ezmekle meşgul siyasilerin üzerlerinden kolayca atlayıp önlerine geçebilirdi.
Yapılan tüm hataları, gelecekteki siyasi kazanımları için basamak olarak kullanabilirdi.
Tam aksine, ağzından ‘’siyaset’’ değil, ‘’devlet’’ kelimesi çıktı.
Devleti hep ciddi olmaya, bilimsel davranmaya çağırdı.
Sayın Siber’in, 2013 senesinde yaklaşık iki ay süren bir Başbakanlık deneyimi olmuştu.
O dönemde Başbakanlık makamı da kendisine önerilmişti.
‘’İki ayda ne yapılabilir ki?’’ diye soranlara, ‘’Meğer iki ayda çok şey yapılabilirmiş’’ cevabını halk aracılığıyla vermeyi başararak taraflı tarafsız çoğu kimsenin takdirini toplamıştı.
Şimdi gelelim Cumhurbaşkanlığı seçimlerine.
Pandemi döneminde bile adayların akıllarından bir türlü çıkaramadıkları seçim süreci!
Önceki yazımda, Sayın Siber aday olmalıdır demiştim.
Şimdi de artık yola çıkmasının zamanı gelmiştir diyorum.
Sayın Siber, yola çıktığında hekim kimliğini hiç bırakmayacağı belli.
Bilimsel gerçeklerle hareket eden hekimkimliği, aylarca, belki de yıllarca Koronavirüs ile mücadele eden bir ülkenin Cumhurbaşkanı olma yönünde artı bir değerdir.
Sayın Siber’in devlete ve kurumlarına duyduğu saygı ve çözüme yönelik gayreti zaten geçmişteki performansından belli.
Devletini yüceltecek bir Cumhurbaşkanı olma yolunda yine artı bir değerdir.
Sayın Siber’in, ayrıştırıcı olmayan, polemiklerden uzak, birleştirici tutumu zaten biliniyor.
Halkın her kesimi ile uzlaşan, gönülden iletişim kurabilen bir Cumhurbaşkanı olma yolunda artı bir değerdir.
Dolayısıyla, Sayın Dr. Sibel Siber, hiç düşünmeden ve ikilemeden yola çıkmalıdır.
Yola çıkması ile birlikte, ‘’karizmasını kaybetmiş’’ Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin beli hiç olmazsa biraz olsun doğrulacak, oynamaz denilen taşlar yerinden oynayacaktır.
Dr. H. İlker İpekdal
İletişim: 0542-8529899