Ada’da Kıbrıs Türk halkının şu veya bu şekilde etkisiz kılınması ve sadece Elen bayrağının dalgalanması, Akritas Planı’nı hazırlayanların esas amacıydı…
 
   Bu hedef doğrultusunda, zamanında Girit’te gerçekleştirildiği gibi, Kıbrıs da bir bütün olarak Yunanistan’a ilhak edilecek, direnen olursa ‘hak ettiği’ cezaya çarptırılacaktı…

   Aslında bu zihniyet değil midir Kıbrıs sorununu yaratan?..

   Her neyse; Akritas Planı’nın uygulamaya konulması için 21 Aralık 1963’te düğmeye basıldığında, toplumlar arasında çatışmalar başlamış, ada Türkleri yoğun saldırılara maruz kalmış, 20 Temmuz 1974’e kadar adanın her tarafında çok kanlar akmıştı…

   Zamanın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Kıbrıs Türk Halkının Özgürlük Mücadelesi Lideri Dr. Fazıl Küçük, çok zor ve kötü koşullarda bir seferberlik ruhuna ihtiyaç duyulduğunu açıklarken, tüm kamu görevlilerinin maaşları da sabitlenmişti…

   Karara göre; Cumhurbaşkanı Muavini de, müdür, müsteşar, memur ve odacı da aynı maaşı, yani ayda 30 Kıbrıs Lirası (KL) çekeceklerdi… Maaşlar konusundaki seferberlik kararı uzun bir süre devam etti ve kimse de itirazda bulunmadı. 

   O günlerin şartları onu gerektiriyordu ve başka da çıkış yolu yoktu. Fedakârlık yapılması gerektiğine dair inanç vardı…

   Hatta bir gün odacılardan biri, konu maaşlardan açılınca Dr. Küçük’e  “Ben sizden fazla maaş alırım Doktor Bey. Otuz liraya ek olarak eşim de 15 lira alıyor, etti mi kırk beş” demesin mi?..

   İzah etmeye çalıştığımız gibi bazı hallerde liderlerin, yöneticilerin örnek olması, bizzat fedakârlıkta bulunmaları, yol göstermeleri, toplumda takdirle karşılanır ve halkı bilinçlendirmeye yönlendirir. Bilinçli olmak da zorlukları daha kolay aşabilmenin yollarını açar, engelleri ortadan kaldırır. 



   Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde bazı ülkelerde alınan tedbirler var ya, doğru algılandığında çok kazanımlar sağlar. Örneğin görevlerine makam arabaları yerine; metro ile, bisikletle giden başbakanlar vardı…


Bunlar unutulmuş değildir. Kendi maaşlarından kesinti yapılması kararını alanlar vardır. Bir nevi seferberlik ruhudur ve halklara örnek teşkil etmektedir. Aynı zamanda teşvik edici olup, bilinçlendirmeyi artırmaktadır. 

   İşte Akdeniz köyünün 8 kilometre uzunluğunda ve önemli bir turizm potansiyeline sahip olan sahilinin Başbakan Sibel  Siber ve bakanların da katılımıyla temizlenmesini bu bağlamda değerlendirmek gerek.

   Turizm, Çevre ve Kültür Bakanlığı organizasyonuyla gerçekleştirilen çalışmalar çerçevesinde sahildeki tüm atıklar toplanıp, Caretta Caretta kaplumbağalarının yuvaları da korunarak temizlenmiş oldu.  

   Başbakan Siber, çevre seferberliğinin sadece etrafı temizleme değil, bizim olduğunu hissetme, yani aidiyet duygusunu da geliştireceğini belirterek, herkesin bu güzellikleri görmesini, görürken de koruma bilincinin geliştirilmesi gerektiğini söyledi. 

   Çevre konusunda çok yazılar yazdık. Gerek Türkiye’den, gerekse üçüncü ülkelerden gelen turistlerin konuya ilişkin izlenimlerini aktardık. Tümü de çevreden şikâyetçi. Tümü de çevre kirliliğinden yakınıyor. Çevre konusunda sınıfta kaldığımızı kaç kez dile getirdik. Bu konularda bilinçlendirmeye önem verilmesi gerektiğini vurguladık. 

   Genelde çevre konusunda hala geçerli not almış değiliz. Ancak bu tür davranışlar çevreye olan duyarlılığı ve bilinçlendirmeyi artırmakta, bilinçli kitlelerin çoğalmasına neden olmaktadır. Tabii ki, her şeyden önce Sn. Siber’in da ifade ettiği gibi, herkesin bu ülkenin kendilerine ait olduğunu bilmesi, güzellikleri fark etmesi, görmesi ve görürken de koruma bilincinin geliştirilmesi gerekir.

 
   Doğrusu da bu değil midir?..

   Yeri gelmişken ve konu açılmışken çevre yasasının geçirilmesinde ve bazı önlemlerin alınmasında gösterdiği çabalardan dolayı Turizm, Çevre ve Kültür eski bakanı Ünal Üstel’in de hakkını vermek gerek.

   Sonuç olarak diyoruz ki, hangi ülkede olursa olsun, liderlerin, yöneticilerin güzel hareketleri, her konuda örnek oluşturduğu gibi, bilinçlendirmeyi artırmakta, hem insanlarımız, hem de ülkelerimiz bundan nasibini almaktadır.