Seminer’tesi..
Yoğun iş temposu hasebiyle çoktandır yurt dışı yapmamıştık. E hâl böyleyken üyesi olduğumuz Kıbrıs Türk Spor Yazarları Derneği’nin Antalya’da organize ettiği ara seminere aldığımız davet bi’hayli sevindirdi. Sonuçta işin ucunda biraz örgün aydınlanma, biraz da keyif eğitimi vardı. 77 kişilik kafileyle atladık gittik. Otelimiz on numara beş yıldız bi’oteldi. Lara Mevkîî’ne bağlı denize nazır manzaralı bir otel suiti çok da iyi geldi. Önce otel içi adaptasyon, sonrasında da ver elini SPA oldu klasik. Biraz sauna, biraz hamam, biraz buhar odası, biraz ısıtmalı havuz, biraz da fitness merkezi organizasyonu vardı bodrum katında. Daha ilk günden direkt koşu bandı üzerinden 20 km’ye sardık. Sonra ki günlerde de çift 16 km’ye sardık çok şükür. Neden mi? E yalnız yaşayan biri olarak günde üç öğün açık büfeye sarkmak lüksümüz yoktu. Ve bu eksikliği or’da giderme yolunu seçtik. İyi halt ettik afiyetle; E hâl böyle olunca da her gün yüzme ve de koşu bandında debelendik durduk. Ne zaman mı? Bilirsiniz, Türkiye’ye gidildi mi alışveriş furyası dahilinde sürü ve de koloni psikolojisi şeklinde kredi kartlarını kılıç kalkan ekibi gibi kullanan toplum bireyleriyiz. E hâl böyle olunca da spor yazarı dostlar ekstra yük valizlerine de para harcamak zorunda kaldılar. İyi de ettiler. Mâlum çoluk çocuk ve eşler ille de bi’hediyeler bekler. E başka n’aptılar? E esas mesele olan eğitim faaliyetlerine bakmaya çalıştılar. Birinci oturumda spor turizmine ilişkin şahsen beni sarmayan hâller vardı. Bu oturumu hayal meyal hatırlıyorum. Bu konuda tek bildiğim Antalya’nın ilgi turizmi açısından çok önemli bir bölge olduğu. Bu pastanın da en büyük payı spordan geliyor. Az buz değil, her sezon arası totalde 1500 takım Antalya’da ikinci hazırlık kampı yapıyor. E bu da toplamda bölgede ortalama 7500 zengin ve de kaliteli turist demek. E başka? Bunların yanında da yılda 120 milyon USD ek gelir sağlayan kongre turizmi var. İşte, birinci oturumdaki konuşmacı arkadaşlar bu yönde dem/gem vurdu. İkinci oturumda turizm fantazisi dışındaki gerçekler vardı. Bi’tarafta Doğan Türk Birliği Teknik Direktörü Caner Oshan’nın ve hakem dostların feryatları, diğer bi’tarafta da şu an işsiz teknik direktör Güvenç Kurtar bizi de kurtar’ın futbol bilmine ilişkin saptamaları vardı. Hocaya göre yılda 70-80 maç yapmayan bi’futbolcudan performans beklemememiz gerektiğini savunuyordu. E bizim gençler bunun yarı antrenman sayısını yapınca neydi olacağı; tabii BAL’da (Bölgesel Amatör Ligi) top kıoşturan Mustafa Yaşınses, Çağrı Kıral ve de Musa Şanlıer için bu söylenen antrenman frekansı ve de uyumu şimdiden başlamış bile. Oraya gitmişken bu çocuklarımızı teğet geçmek olmazdı. Atladık antrenmanlarına gittik. Bıçak gibi kesen soğuk içerisinde buz kesmiş gözlerle bize bakmaları ve de kemik sesleri içerisinde sert ve de haşin bir antrenman süreci yaşamaları şahsen eski hocaları olan bendenizi bi’hayli burktu. Biraz sulu gözlerşle antrenman izleme, arkasına da; “Be çocuklar, bir milyonu koymadan adaya gelmeyin” merkezli bi’emeklilik tavsiyeleriyle bezenmiş bitiriş konuşması ve de otele dönüşü yaşadık. Sayılı gün çabuk geçer; “yatcaz, kalkcaz hoop ordayız” şarkısı gibi üçüncü günde ada’ya hâsıl olduk çok şükür. Sonuç mu? Sonuçta bu sosyal âlemlere yıllardır katkı koyan tüm KTSYD Yönetim Kurulu üyelerine bin selam...