EL-SEN grev kararı alması ile birlikte Kuzey Kıbrıs yine karanlığa gömüldü.
EL-SEN’in ortaya koyduğu eyleme diğer bazı sendikalarda destek vererek kamu vicdanında derin yaralar açan “kocaman bir yanlış’a, bir hak işgaline” ortak oldular.
Neden hak işgali?
Çünkü hiçbir sendika grev yapma hakkını kullanırken halkın hakkını elinden almaya, o hakkı işgal etmeye hakkı yoktur.
Neden yanlış?
Çünkü hiçbir sendikanın grev yaparken veya hakkını ararken kendi zümresi dışında kalan kitleyi yani toplumu mağdur etme hakkı yoktur.
Neden kamu vicdanında büyük bir yara açılmıştır?
Çünkü hiçbir sendika, hakkını ararken toplum ve kamu faydası ile ters düşemez, düşmemelidir.
Sendikacılık toplumu, halkı cezalandırmak değildir, olmamalıdır.
Ve sendikacılık ne yazık ki bu ülkede bir ağalık düzeni, kendisini halkın ve yasaların üzerinde görme şımarıklığı içerisinde bir statükoya dönmüştür.
Kamu reformu gündeme gelir gelmez karşı çıkan sendikalar...
Özelleştirme tartışmalarında ortaya konan çözüm modellerine tartışmadan karşı çıkan ve muhalefet eden sendikalar...
Devlet içerisinde 7'den 70'e herkesi tehdit ve şantaj ile baskı altında tutmaya çalışan sendikalar...
Kendi özlük hakları ve maaş ile ek mesailer noktasında oluşan yılların statükosu tartışılmaya başlanınca sokaklarda fırtına koparmaktan geri durmayan sendikalar...
Sorunlar karşısında Devletin, Hükümetlerin orta yol önerilerine kulak asmayan, krizi her zaman tırmandıran ve kaos siyasetinin aktörleri olan yine sendikalar...
Kamu çalışanları ve Kıbrıs Türk halkının ortak çıkarları ve geleceğinden daha çok kendi maddi çıkarlarını kitlesel bir hak arama oyunu altında korumak adına halkı mağdur edenler, sendikalar.
Kamu çalışanlarının elbette tüm hakları korunmalı ve geriye götürülmemeli ancak insan sormadan da edemiyor peki Kıbrıs Türk'ünün ve Devletin hakları hiç mi yok?
Sendikalar vizyon sahibi mi misyon sahibi mi ülkede?
Ve misyon sahibi olan sendikalara karşı Hükümetler yani Devlet artık eli kolu bağlı oturmamalı.
Devleti, Kıbrıs Türk’ünün çıkarları adına yönetme yetkisini alan tüm Hükümetlerin artık iki çıkar yolu vardır, EL-SEN’nin halk adına halka karşı yaptığı eylem ve grevden sonra;
Ya oy uğruna devekuşu gibi kafalarını toprağa gömecekler ya da halk uğruna ve Devletin namusunu ayaklar altına almamak için misyon sahibi sendikaların karşısında otoritesini sergileyerek dimdik durmak.
Ve halkı cezalandırmak ile sendikacılığın bağdaşmadığını da sendikal statükonun sahiplerinin anlamasının zamanı kamu vicdanında gelmiştir, politikacılara inat.
Elektrikleri keserek, güç gösterisi ve şov yaparak yaşlıyı, hastayı, çoluk çoçuğu mağdur etmek, hayatları ile oynamak, ben yaparım asarım keserim havasındaki feodal hareketler ile Kıbrıs Türk halkını cezalandırmak hangi sendikal ilkelere ve etik kurallara uymakta?
Cumhuriyet meclisinde yer alan seçilmişler içerisinde sesini çıkarmayan, sin da gülle geçsin refleksi ile hareket edenlere veya EL-SEN’in hiçbir vicdana sığmayan eylemini açıklamaları ile meşrulaştırmaya çalışanlara da yazıklar olsun…
Ve Kıbrıs Türk’ü ne çektiyse bugüne kadar vizyonsuz ve omurgasız politikacılar ile demokrasi ve sendikal hakları her istediğimi yaparım olarak düşünüp bunu kendisinde hak olarak gören feodal zihniyetlerin yönettiği sendika ve sivil toplumdan görmüştür.
Ve eğer sendikacılık da buysa, eğer sendikacılık kendi halkını cezalnadırmak ve mağdur etmekten zerre kadar vicdan azabı çekmemekse ; batsın sizin yapacağınız sendikacılık.