Türk edebiyatının önde gelen hiciv ustası, yazar ve şairlerinden Neyzen Tevfik, Aziz Nesin ve Can Yücel göremediklerinden dolayı bugünleri, mezarlarında rahat olmadıkları kesin.
Yaşasalardı eğer, aralarından biri mutlaka “Seferoğlu Akıncı ve Tellioğlu Ersin” * diye başlık atardı kıssadan hissesine.
Vatan topraklarında veya nam-ı diğer “Yeşil Vadi”de bugünlerde Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Ersin Tatar arasında yaşananlar tam bir kara mizah ve trajikomedya.
Ve Kıbrıs Türk’ü izlerken komedyayı, ağlanacak haline artık gülmüyor, gülemiyor.
Umudunu yitiren toplumların geleceğe dair umutları ile birlikte sevinçlerini de kaybettikleri tezini doğrularcasına, kısır bir polemikten başkası değil yaşananlar.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Ersin Tatar tarafından Kıbrıs Türküne yaşatılanlar, yakışmıyor Devlet adamlığına ve siyaset kurumuna.
Ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Ersin Tatar’ın, Arapça “Seyis” kelimesinden türeyen siyaset sözcüğünün etimolojik olarak “at eğitimi/at bakıcısı” anlamına gelmesinin hakkını verircesine ve politika sözcüğünün ise devlet yönetme sanatı anlamına ihanet ederek, “mahalle kavgasına” kadar siyasetin seviyesini düşürmekteki amaçlarının ne olduğunu anlamak güç.
Covit-19 salgını ile birlikte ekonominin dibe vurması, açlık sınırının tehlikeli boyutlara ulaşması, kitlesel iflasların kapıda olması, batık kredilerin sayılarının artacak olmasının neden olacağı sosyal sorunlar ile finans merkezlerinin yaşayacağı krizler, olası sosyal patlamalar, kimin umurunda.
Varsa yoksa anlamsız polemikler, anlamsız siyasi meydan okumalar, üst perdeden dolaylı politik tehditler.
Sokak’taki insan ekmek ile gelecek derdinde ve umutsuzluğun girdabına gün geçtikçe daha çok girerken, Devletin tepesinin keyfi yerinde.
Fildişi kulelerde birbirlerine hadlerini bildirmek ! en iyi ve tek yaptıkları iş, bugünlerde.
Toplumsal öfkenin artmasının ve Devlet’e halkın güvenini kaybederek yabancılaşmasından başka hiçbir sonucu olmayan ve bazılarının adına siyaset koyduğu Saray-Hükümet kavgasını zerre kadar umursayan yok.
Ve tüm yaşananların tek bir açıklaması var, birinin vatan diğerinin memleket dediği kutsal yapı ile birinin millet diğerinin halk dediği manevi birliğe karşı ihanet içerisinde olmak.
Toplumun endişelerinden ve Covid-19 salgını sonuçları ile birlikte içerisine girdiği psikolojiden bihaber, umursuzca üst perdeden siyasi şovlarını sürdürmekten ne bıktılar ne de usandılar.
Kıbrıs Türk’ünün ve Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan tüm kesimlerin bugünlerdeki ruh hali, Bülent Ecevit’in 1997 yılı seçim kampanyasında kürsüden “bu düzen değişecek” diye bağırması üzerine bir vatandaş’ın “düzen hayatından memnun, düzülen ne zaman değişecek?” psikolojisinden çok da farklı değil.
Sokaktaki insan aş derdinde ve açlık sınırındayken, Devletin tepesinin siyaset yapmaktan hala vazgeçmemesi, vicdan ve akıl tutulmasından başka bir şey değil.
Böylesi olağanüstü bir durumda ve beklenen ekonomik dibe vurma öncesinde, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Ersin Tatar’dan beklenen, sorunlara çözüm bulmaları ve siyasi görüş ayrılıklarını bir süreliğine geri plana almalarından başka bir şey değil.
İşgal ettikleri makamlarında kendilerine emrettiği daha farklı bir şey değil.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Ersin Tatar’ın, Covid-19 salgını ve sonrasında ne kadar daha kötü olacağı öngörülemeyen ekonomik sonuçlar ortadayken tek dertlerinin birbirine sataştıkları basit politik oyunlar olması, toplumsal tepkiyi öfkeye doğru götürmekte.
“Küçük kasaba politikacıları” dili ile sürdürdükleri polemik siyasetinin toplumsal sorunlara çözüm bulamayacak olmasından öte bir diğer sonucu ise, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminden de, Avrupa Birliği’nden de, Türkiye’den de Kıbrıs Türkü’ne karşı güven ve saygı erozyonun artacak olmasından başka bir şey değil.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Ersin Tatar’ın sürdürdükleri siyaset anlayışının sonuçlarından belki de en önemli diğer ikisi, Kıbrıslı Türklerin, Devlet ile tüm resmi kurumlara karşı aidiyet duygusunun azalması, diğeri ise sorunları çözmesi gereken siyaset kurumuna karşı duyulan toplumsal inançsızlık.
Kuzey Kıbrıs’ta, ekonomiden önce siyaset kurumunun iflasının kanıtı değil de nedir, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Ersin Tatar’ın sürdürdükleri polemik siyaseti.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Ersin Tatar arasında bitip tükenmek bilmeyen polemikler ile yaşananlar, Fransız iktisatçı ve maliyeci Jean Monnet’in siyasi literatüre giren "bir politikacının amacı sürekli iktidar olmaktır. Bu çaba ona çoğu zaman sorun çözme görevini unutturur" meşhur sözünü Kıbrıs Türkü’ne bir kez daha acı acı hatırlatmakta.
Ve böylesi bir olağanüstü durumda bile çözüm üretmek yerine sorun büyüten eylemsiz ve duyarsız bir siyaset kurumu, ABD eski başkanlarından Ronald Reagan’ın “siyasetin en eski ikinci meslek olduğu iddia edilir….” cümlesi ile başlayan ünlü açıklamasını da belleklere çağırmakta.
Ve tüm yaşananlar ışığında kara mizah yüklü trajikomedyası devam ederken Kıbrıs Türkü’nün, birilerinin belki de çıkıp Cumhurbaşkanlığı seçiminin 6 ay sonraya ertelendiğini hatırlatması gerek, Mustafa Akıncı ve Ersin Tatar’a.
Siyasi görüşü ne olursa olsun Kıbrıs Türk’ünün Devletin tepesinden beklediği tek şey, siyasetin çirkin yüzünün artık bir tarafa bırakılması ve sokaktaki insanın geleceğe dair umudunu sürdürebilmesi için sorunlara kalıcı çözümler bulunması.
*1976 yılında Kartal Tibet yönetmenliğinde çekilen ve Kemal Sunal, Şener Şen, Adile Naşit, Ayşen Gruda, Müjde Ar gibi sanatçıların rol aldığı,Yeşilçam’ın kült komedi filmlerinden “Tosun Paşa” filmi hikayesinden esinlenilmiştir.