Bir hedef konmuş ortaya, 28 Temmuz diye… “Buyurun, yerlerde sürünen, kirlenen siyaseti temizleyiverin” demişler. 


   Bu işler, Arif Salih Kırdağ’ın, nam-diğer ‘Kürekçi’nin, eline süpürgeyi ve küreği alıp da, Meclisi süpürmekle olabilse amenna!.. Ama orası “Pancaro’nun Hanı” değil ki süpüresin…


   Orası yüce meclis… Oraya halkın oyuyla girilir: Şarkı söyleyerek, göbek atarak değil!..


   Orada devlet ve halk yararına yasalar yapılır, çalışmalar sürdürülür, fikirler tartışılır. Bazen de kıran kırana…


   Adına ‘rüşvet’ mi dersiniz, ‘komplo’ mu dersiniz; ne derseniz deyiniz, bizim meclisimizde arada bir havada paraların uçuştuğunu da görebilirsiniz. 

   İyi ki sandalyeler, ayakkabılar uçuşmaz. 

   Geride bıraktığımız dönemde, toplumun gözü, kulağı olması gereken Meclis’in, toplumdan geçerli not aldığı söylenemez.  

   Hele bir de Ejder Aslanbaba olayından sonra…

   Bu konuda çok şeyler yazıldı, çizildi, yorumlar yapıldı, yapılıyor da. Ancak meseleyi sonuçta yargı çözecek.

   Varsın siyasi partiler bu konuda karşılıklı suçlamalarda bulunsun, varsın sivil toplum örgütleri, siyasetteki kirlenmeye artık son verilmesi çağrısında bulunsun, önemli olan kirliliğin nasıl ve ne şekilde giderileceği, temizleneceğidir.  

   Meclis Başkanı Hasan Bozer, “çok yara aldık” diyor ve ekliyor:

   “Halka çağrı yapıyorum, seçime beş kala düşünsünler ve dikkatli olsunlar. Daha seçici davranarak Meclise taşıyacakları insanları belirlesinler.”
   Hasan Bozer’e hak vermemek elde değil. Onun da canına tak etti. Daha seçici davranılması gerektiğine inanıyoruz da, hani bir laf var, ‘Kavun değil ki koklayasın.’

   Gene de meclisi temize havale edebilmek için önümüzde bir fırsat vardır. İnce eleyip sık dokuyarak, 28 Temmuz’da sandığa atılacak oylarla kirlilikler tam değilse de, kısmen giderilebilir, vatandaş da rahat bir nefes almış olur. 

   Bir yerden başlamak gerekir ki, o başlangıç da 28 Temmuz tarihidir.

   Siyaset sahnesindeki kirlilik, o kadar artmış, o kadar sahne dışına taşmıştır ki, nerdeyse tüm ülkeyi kaplayacak boyutlara ulaşmıştır. 

   Kara leke, siyasete damgasını öyle bir vurmuş ki, meclisin de, hükümetin de itibarına leke sürülmüştür.

   Her şeye rağmen avuç içi kadar bu ülkede kimin ne olduğu bilinmiyor mu?..

   Bilindiğine göre; 28 Temmuz’u kendimize hedef olarak koymamız ve bu hedefin amaçları doğrultusunda vatandaşlar olarak çalışmalarımızı sürdürmemiz gerekir. Meclise ne kadar temiz, ne kadar genç ve dinamik, çalışkan, ülkeye ve insanlarına hizmeti ön planda tutan vekil sokabilirsek kârdır. 

   Sakın ola yanlış anlaşılmasın, mecliste sadece gençler değil, deneyimli vekillere de ihtiyacımız vardır. Yol göstericilere, yasa yapıcılara gereksinim vardır. Toplum gündemini ıvır zıvır meselelerle meşgul edecek, ya da canlı yayınlarda tribünlere oynayarak, geleceğe kişisel yatırımlar yapacak vekillere ihtiyacımız yoktur. 


   Böyle babayiğitler hâlâ vardır bu toplumda. Yeter ki seçmesini bilelim. Devlet ve organları ancak böyle yücelir, devletin vatandaşı da ancak bu şekilde huzur bulur.