UBP-HP Hükümetinin kamudan maaş çeken kesimlere yönelik açıklamalarının ardından özel sektör çalışanlarının kendilerini üvey evlat gibi hissetmeleri olgusu toplumsal bir olaya dönmenin arifesinde.
Daha basit bir ifade ile Hükümetin seçim öncesi popülist bir yaklaşımı bilinmez ama son gülerde yetkili ağızlardan yapılan açıklamalar kamudan maaş çekenlerin özlük haklarına dair olması istemeden olsa kamu ile özel sektör çalışanı arasındaki bir husumete davetiye çıkarmakta.
Üstelik de Covid-19 pandemi süreci ve devam eden ekonomiye dair istikrarsız yapının en fazla etkilediği kesimin de özel sektör çalışanları olduğu düşünülürse.
Maliye Bakanlığı resmi web sayfasındaki verilere göre 2019 yılında toplam memur sayısı 15,519 kişi.
2019’un Ağustos ayı verilerine göre Maliye Bakanlığı15,519 memur, 13.973 emekli, 9121 destek ve katkıya muhtaç ihtiyaçlı kişiler ile 2760 işçi statüsündeki kamu çalışanına maaş/ödenek/yardım adı altında ödeme yapmakta.
Hane halkı sayısının dört kişiden oluştuğu kaba hesabı ile her ay 165,492 kişi devletin ödediği maaşlar ile hayatını idame ettirmekte.
İçişleri Bakanlığının açıkladığı vatandaş olan 350 bin kişilik ülke nüfusun oranına göre ise nüfusun yarıya yakını devletin ödediği maaş ile yaşamakta.
Rakamlar, tablonun ne kadar korkunç ve endişe verici olduğunu ortaya koymakta. Ve 2020 yılı Devlet bütçesinin yüzde 78.68’nin Devlet tarafından ödenen maaşlar için ayrılmasının birincil amacı hayatını idame ettirmek için Devlet maaşına muhtaç olan vatandaş sayısının nüfusun yarısına denk gelmesinden başka bir şey değil.
Rakamlar tek bir şeyi ortaya koymakta. Kıbrıs’ın kuzeyindeki nüfusun yarısı Devletten aldığı maaş ile yaşayabilmekte ve ekonominin çarkları da Devletten maaş alan nüfusun yarısının kazandığı parayı ihtiyaçları ve hayatını idame ettirmek için iç piyasada harcaması ile dönmekte.
Peki özel sektör çalışanlarının Covid-19 sürecinde yaşadıkları ekonomik sorunların sonuçlarını hiç düşünen yok mu?
Pandemi tehdidinden dolayı kamu çalışanlarına tanınan rotasyon yani yarı zamanlı çalışma ancak tam maaş alma ile birlikte 13.cü maaşın da ödeneceğinin açıklanması ile özel sektör üzerindeki moral bozukluğunun yarattığı psikolojik yıkım artmakta.
Toplumun yarısı devlet garantisi ile hayat standartlarını düşürmeden zor dönemleri atlatmanın arifesinde iken özel sektör çalışanları Devletin desteğini yeteri kadar hissedememekte.
Böylesi bir olgunun üzerine de Devletin en yetkili ağızlarından kamu çalışanlarının endişelerini gideren açıklamaların gün aşırı yapılmasından yana özel sektör çalışanları öfkeli.
Ve böylesi bir öfkenin büyümesi de sosyal bir patlamanın habercisi.
Kuzey Kıbrıs’ın iki ana lokomotif sektörü olan Turizm ve Yükseköğretim alanındaki özel işletmelerde çalışan maaşlıların pandemi süreci ve sonrasındaki yaşadığı zorlukların üzerine döviz artışının da eklenmesi ile birlikte alım güçlerinin günden güne erdiği ortada.
Covit-19 salgını ardından Kıbrıs Türk’ünün kapısında yeni bir düşman daha var ; Sosyal patlama.
Ekonomik kriz ile birlikte başlayacak ve sonrasında etkilerini uzunca bir süre hissettirecek sosyal patlama tehlikesi kapımızda.
Boşanma oranlarının artması, toplumsal panik, adalete ve Devlete güven kaybı sonrası bireysel adalet bulma çabalarının artması, siyasete karşı güvensizlik, olası iflaslar, intiharlar, kaos, anarşi, yağma, vandalizm, cinayet işleme riskinin artması ve benzer olgular bir toplumsal olay olarak sosyal patlamanın aktörleri olarak kapıda beklemekte.
Ve olası bir sosyal patlamaya karşı önlem planlarımız ve tedbirimizin olmaması da vahameti artırmakta.
Sosyal sınıflar daha spesifik bir ifade ile kamu çalışanları ile özel sektör çalışanları arasındaki ekonomi temelli uçurumun neden olacağı sosyal çatışmaların olumsuz etkilerini en az seviyeye indirme sorumluluğu Hükümetin omuzlarında.
Ve Hükümet sebebi seçim bile olsa kamu çalışanları ile özel sektör çalışanları arasında uçurumu büyütecek, özel sektör çalışanlarının kendilerini üvey evlat gibi görmelerine neden olacak açıklamalardan ve her iki kesim arasında husumeti doğuracak söylemlerden kaçmalı ve sosyal bir patlamaya davetiye çıkarmaktan vazgeçmeli.
Çünkü kapımızdaki sessiz düşman gün be gün büyümekte.