Mâlum, suçu ispatlanana kadar millet suçsuzdur ya; hâl böyle olunca ceza hukukunda yetersiz deliller sanık lehine işler. Spor hukukunda ise durum terse işler. En küçük bi’delil veya kanaat, sanık üzerinden şike soruşturması ve de hemen hükmüne varış gerçekleşir. İşte, bildik şike konularında varsayımlar her daim en ön plandadır;
Örneğin sabah uyandığınızda her taraf ıslak. N’olabilir? Tabii ki de yağmur yağmıştır. “E yağmuru gördünüz mü? Hayır. Sesini duydunuz mu? E yine hayır” diyebilirsiniz. Ancak tüm sokak veya mahalledeki zemin sular içerisindeyse tabii ki de yağmur yağmıştır. Özetle şike kovuşturması böyle bi’süreçte devam eder.
Tabii bu konular zaman zaman gerek Türkiye’de, gerekse bizim memlekette sulandırılmıştır.
Neymiş? “Sahada gerçekleşmiş bir şike yokmuş”. Geçiniz!
Teşebbüste bile bir’alt lige veya duruma göre de onlarca puanınızı silerler. E hade bu işten yırttınız?
Ya kamu algısı? Algı mı? Anlamlaştırmayı ifâde eder. Siz istediğiniz kadar sözelde çok tekrar yapın.
Duyu organları aldığı iletileri bi’şeklilde geçmişten de etkilenerek beyinde anlamlaştırır. İşte bu aralar Serdarlı merkezli Çetinkaya’ya ilişkin aldıydı-sattıydı merkezli şike dedikoduları da aynen bu yönde. Hâl böyleyken Kıbrıs Türk futbolunun bu konudaki imajı ne âlemde? İmaj mı? Bir bireyin veya örgütün, kendisine ilişkin olarak başkalarında yaratmak istedigi ya da yarattığı ‘izlenimdir’. Devir artık imaj devri mâlum. Birey veya kurum hayatında algılanan görüntü veya izlenim sayesinde ‘markalaşma’ süreci başlıyor. Günümüz imaj yönetimindeki pazar 10 milyar USD’yi aşmış durumda. Özellikle İngiltere siyaset, spor, moda, sanat ve finans yanında yeni bir sektörde de lider olma yolunda hızla ilerliyor.
Geçtiğimiz ay Guardian Gazetesi, imaj yönetimi veya imaj parlatma konularına değindi. Verilen örnek ise oldukça ilginç; Sudan’ın savaş suçlusu ve soykırım suçlamalarıyla hakkında tutuklama kararı bulunan Ömer el Beşir de imaj yönetimi için bu konuda profesyonel destek veren kuruluşlara milyonlarca USD ödeme yapabiliyor. İster eli kanlı olun, isterseniz suçsuz olun kamuoyunda bıraktığınız izlenimdir geçerli olan.
Bu durum sporda da geçerli mi? Tabii ki de Örneğin Kıbrıs Türk futbolu içerisinde yer alan play out’ta ilişkin aktörlere bir bakalım;
Bostancı Bağcıl, Girne’deki olaylı Çetinkaya maçını çevirerek rahat bir nefes aldı. Aynı anda İskele de ligi bitirdi! Kalan Serdarlı ve Çetinkaya’ya n’oldu? Bildik 4 sarı kartlı Bahtıkara’yla maça çıkış gerçekleşti. E olabilir mi? Olabilir! Mustafa Denizli’nin Fener’deyken 5 yabancıyla maça çıkması veya Dünya Kupası finali yönetmiş Howard Web’in çift sarı kartlı bir oyuncuyu sahada tutma örneklerini bilen bilir. E buraya kadar tamam! Ya sonrası? Biz de Merkez Hakem Kurulu (MHK) başkanlığı yaptık, biliriz. İç talimat var, hiçbir hakem MHK başakanına sormadan maçı tatil edemez. İlgili maçın hakemi uygun bir an’da MHK başkanını arar ve bilgi aktarıp görüş alır.
E Çetinkaya-Serdarlı maçının hakemi eski talebemiz Keremcik de (Kerem Eran) bu prosedüre uygun bir şekilde MHK Başkanı (ki bizim eski atamacıdır) Sadık Özbilgehan dostumu arar. Sonrası mı? İçerdeki Serdarlı cephesi de Sadık Hoca’yla konuyu münazara etmeye başlar. Soru; Federasyon yetkilisi, saha içi telefondaki Serdarlı yetkilisine; “Be arkadaşlar sahayı terketmeyin. Aksi takdirde hükmen yenik durumu yanında üst kurulların puan silme hakkı da var” demesine rağmen neden saha terkedildi?
Federasyon, kulüpler birliği, kulüpler, teknik heyetler, futbolcular, antrenörler ve futbol medyası konuyu derinlemesine soruşturur mu o da belli değil? İlgili aktörlerin toplumda bıraktığı izlenim hiç de olumlu değil. Ne yapmak lâzım? Bişey yapmak lâzım ama ne? Naçizane görüşüm Sporda Şike ve Şiddet Yasası acilen araziye insin artık. İşte o zaman stada gelecek futbolsever sayısı artacaktır. Sonuç mu? “İster şike olsun, isterse olmasın; konun şûyû vûkûndan beter”. Hayırlı işler...
Şûyû vûkûndan beter...
Şûyû vûkûndan beter...