Barış Harekâtı’nın 50’nci yıl dönümü kutlamaları Tatar’ın BRTK’de yaptığı konuşma ve 50 pare top atışıyla başladı

“KKTC, en az Rum devleti kadar meşrudur. Tüm baskılara ve ambargolara rağmen dimdik ayaktadır ve yoluna devam etmektedir”

“KKTC ve halkımız diz çökmeyecek. Anavatan Türkiye ve Türk dünyasından aldığımız güçle yeni yolumuzda kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz”

“Egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz tanınmadan müzakere masasına oturmayacağız”

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “20 Temmuz 1974 sabahı doğan özgürlük güneşi, sonsuza dek parlayacak ve sönmeyecek” dedi.

20 Temmuz 1974’te gerçekleşen Barış Harekâtı’nın 50’nci yıl dönümü kutlamaları, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın saat 12.00’de Bayrak Radyo Televizyon Kurumu’nda (BRTK) yaptığı konuşma ve 50 pare top atışıyla başladı.

Cumhurbaşkanı Tatar, bugünlere kolay ulaşmadığını, çok çetin ve zor safhalardan geçildiğini, her adımında büyük mücadele, emek ve alın teri olduğunu vurgulayarak, “Bunları unutmak ve unutturmak mümkün değil” dedi.

Kıbrıs’ta yaşananları gizleyen Rum-Yunan ikilisi ve iş birlikçilerinin “Kıbrıs sorunu 1974’te başladı, Barış Harekâtı ‘işgal harekâtıdır’” iddiasında olduğunu söyleyen Tatar, “Bu gerçek dışı ve çirkin iddiaları ileri sürenler, işgalci ve darbeci görmek istiyorlarsa 21 Aralık 1963 darbesi ile 15 Temmuz 1974 faşist Rum- Yunan darbesine bakabilirler” diye konuştu.

Devletin bir günde kurulmadığını da kaydeden Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “KKTC en az Rum devleti kadar meşrudur. Tüm baskılara ve ambargolara rağmen dimdik ayaktadır ve yoluna devam etmektedir. Bizlere düşen görev her türlü sorunu aşarak, birlik ve beraberlik içerisinde KKTC’yi daha da güçlendirmektir” dedi.

Tatar, Rum liderliğinin haksız ve hukuksuz şekilde elde ettiği konfor alanını korumak için müzakere süreçlerini bir araç olarak kullandığını, Kıbrıs Türk halkını izolasyon zulmü altında ezmeye çalıştığını kaydederek, Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği’ne “Kıbrıs konusunda gerçeklere aykırı ve ayırımcı tutumlarınızdan vazgeçin” diyerek seslendi.

Türkiye tarafından da desteklenen çözüm şeklinin Kıbrıs’ın ve bölgenin yararına olacak adil, kalıcı ve sürdürülebilir tek çözüm şekli olduğunu da vurgulayan Tatar, “Çözüm önerimizden geri adım atacak değiliz. Tüm baskılara rağmen bu konuda kararlıyız” dedi.

Rum yönetiminin izolasyonları daha da yoğunlaştırıp, mülkiyet konusunu da siyasallaştırarak baskı, tehdit ve diğer yöntemlerle KKTC’yi çökertmeye çalıştığını söyleyen Tatar, “Başarılı olamayacaklar. KKTC ve halkımız diz çökmeyecek. Anavatan Türkiye ve Türk dünyasından aldığımız güçle yeni yolumuzda kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz” diye konuştu.

Rum tarafı ve bazı çevrelerin KKTC’nin Türkiye ile var olan kadim ve sarsılmaz bağlarını koparmak için algı operasyonu yürüttüğünü de kaydeden Tatar, “Değişmeyen hedefleri, halkımızı yalnızlaştırmak ve yok etmektir. Tüm bunlara karşı dikkatli ve uyanık olalım,  kıvançta ve tasada bir olduğumuz Anavatan Türkiye’ye daha sıkı sarılalım” dedi.

Federal temele dayalı, Rum hakimiyetinde üniter bir devlete dönüşecek çözüm şeklini asla  kabul etmeyeceklerini de söyleyen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Devletimizden, egemenliğimizden, Anavatan Türkiye’nin garantörlüğünden ve Türk askerinden vazgeçmeyeceğiz. Egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz tanınmadan müzakere masasına oturmayacağız” açıklamasında bulundu.

-“Bugün onur ve gurur gündür”

Tatar, BRT’de yayınlanan konuşmasına şu sözlerle başladı:

“Bugün, vatan bildiğimiz bu topraklarda varoluş direnişimiz ile ulusal mücadelemizin en önemli ve en kutsal günlerinden birini yaşıyoruz. Bugün, bir asırlık özgürlük ve bağımsızlık mücadelemizin taçlandığı, karanlıkların yok olup, özgürlük güneşinin doğduğu gündür.  Bugün, tüm Kıbrıs’a barışı ve huzuru, halkımıza özgürlüğü ve bağımsızlığı getiren, kendi vatanımızda, kendi devletimizin çatısı altında korkusuz ve egemen olarak yaşamımızı sağlayan mutlu 20 Temmuz Barış Harekâtı’nın 50’nci yıl dönümüne ulaşmış bulunuyoruz. Bugün onur ve gurur gündür. Bugün, Barış Harekâtı’nın 50’nci yıldönümünü kutluyoruz:  Kıbrıs’ta Türk varlığı olduğu müddetçe 100’üncü yıldönümünü ve sonsuza dek diğer yıl dönümlerini kutlayacağız.”

-“Vatan ve Kıbrıs Türk halkı hepinize minnettardır”

Barış Harekâtı’nın 50’nci yıl dönümünü büyük bir gurur, coşku ve heyecanla kutlandığını kaydeden Tatar, şöyle devam etti:

“Aziz şehitlerimizi, özgürlük mücadelemizin lideri Dr. Fazıl Küçük’ü, Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş’ı, tüm dava arkadaşlarını, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit’i, Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’ı bir kez daha rahmet ve minnetle anarken, kahramanlık destanları yaratan halkımızı, Mücahitlerimiz ile Mehmetçikleri ve gazilerimizi saygıyla selamlıyorum. Vatan ve Kıbrıs Türk halkı hepinize minnettardır.”

-“Bunu unutup, unutturursak tarih bizi affetmez”

Bugünlere, karanlık, acı ve gözyaşı dolu günlerden gelindiğini, bunun Kıbrıs Türk halkının asırlık direnişine, aziz şehitlere, Anavatan Türkiye’ye, mutlu Barış Harekâtı’na ve mücahitlerle Mehmetçiklerimize borçlu olunduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Bunları unutmak ve unutturmak asla mümkün değildir. Bu duygu ve düşünceleri nesilden nesile aktarmak ve sonsuza dek yaşatmak en büyük görevimizdir.  Bunu unutup, unutturursak tarih bizi affetmeyecektir” dedi.

-“Olmadı, başaramadılar”

Tatar, şöyle devam etti:

“Rum-Yunan ikilisinin, Megali idea zihniyeti dedikleri büyük ülkü doğrultusunda, Girit’te yaptıkları gibi Kıbrıs Türk halkını yok ederek, Kıbrıs’ı bir Elen adası yapma girişimleri yeni değildir. Bu çağdışı ve köhnemiş zihniyet halen devam etmektedir.

Kıbrıs’ın 1878 yılında İngiltere’ye kiralanması ve İngiltere’nin 1914 yılında haksız ve tek yanlı bir kararla Kıbrıs’ı ilhak etmesiyle Rumların Enosis mücadelesi ile saldırılarının yoğunlaştığını görürüz. Rumların 1931 isyanı ile 1950 yılında düzenledikleri plebistin hedefi de Enosis’i gerçekleştirmekti.

Rum-Yunan ikilisi ile kilisenin organize edip oluşturduğu EOKA terör örgütünün de hedefi yine aynıydı. Silah, kan, terör ve katliamla Kıbrıs Türk halkının direnişini yok edip, Enosis’i  gerçekleştireceklerini zannediyorlardı. Ama olmadı, başaramadılar. Bunun da bedeli ağır oldu. Halkımız vatan ve Türklük uğruna evlatlarını toprağa verdi.”

-“103 köyümüz yakılıp yıkıldı”

Türk Mukavemet Teşkilatı’nın öncülüğünde yürütülen büyük ve destansı direnişle halkın 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit kurucu ortağı olduğunu anımsatan Cumhurbaşkanı Tatar, şöyle devam etti:

“Değişmeyen ve bugün de halen devam etmekte olan Rum zihniyetine göre Kıbrıs Türk halkı bu topraklarda misafirdir, azınlıktır ve devlet yönetimde yer almamalıdır. Rum liderliği ilk günden Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ‘Enosis’e sıçrama tahtası olarak’ değerlendirirken, Kıbrıs Türk halkını imha planı olan Akritas Planı’nı hazırlamış, Rum gizli örgütlenmesi ile silahlanması da başlamıştı. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda Kıbrıs Türk halkına tanınan tüm haklar ayakları altında çiğnenirken, 21 Aralık 1963 günü Rum saldırıları başladı. Bu, Rumlar tarafından Kıbrıs’ta gerçekleştirilen birinci darbedir. Bu darbede Kıbrıs Türk halkı eşit kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nden silah zoruyla dışlanırken, halkımız katliamlara maruz kaldı. 103 köyümüz yakılıp yıkıldı, camilerimiz, kutsal mekanlarımız kirletildi, yerle bir edildi, binlerce insanımız göç etmek zorunda kaldı. Halkımız, Rum kuşatması altında, adanın yüzde 3’üne tekabül eden gettolarda açlık ve susuzlukla yaşamaya mecbur edildi.”

-“Güneşin doğuşunun 50’nci yıl dönümündeyiz”

“Dünya bunlara seyirci kalırken, yanımızda bir tek Anavatan Türkiye vardı. Kan istediğimizde kan, can istediğimizde can, ekmek istediğimizde ekmek verdi. Erenköy’de gerçekleşmesi an meselesi olan katliamı Cengiz Topel’ler önledi. Bunları da unutmak mümkün değildir” diyen Cumhurbaşkanı Tatar, şunları da kaydetti:

“Yunanistan’daki Cunta liderliği ile Kıbrıs’taki uzantıları 15 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirdikleri askeri darbe ile ‘Kıbrıs Elen Cumhuriyeti’ni ilan ederken, hedef yine Enosis’ti. Bu ikinci darbenin de hedefi Kıbrıs Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan’la birleştirmekti. Anavatan Türkiye de uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan garantörlük hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974 sabahı Barış Harekâtı’nı başlattı. Girne sahillerinden özgürlük güneşi doğuyordu. Girne dağları ve Beşparmaklar buna şahittir. İşte bugün, bu güneşin doğuşunun 50’nci yıl dönümündeyiz.

Barış Harekâtı devam ederken, Türk askerinin ulaşamadığı bölgelerde savunmasız durumdaki halkımız katliamdan geçirildi. Taşkent, Atlılar, Muratağa, Sandallar ve diğer bölgelerde yaşanan katliamlar, Rum vahşetinin en büyük kanıtıdır. Türk askeri gelmeseydi halkımız tümüyle soykırımdan geçirilecek, Kıbrıs bir Elen adası olacaktı.”

-“Güvenlik kaygısı ve endişe duymadan huzur ve güven içinde yaşayabiliyoruz. Bunun değeri hiçbir şeyle ölçülemez” 

Kıbrıs’ta yaşananları gizleyen Rum-Yunan ikilisi ve işbirlikçilerinin “Kıbrıs sorunu 1974’te başladı, Barış Harekâtı ‘işgal harekâtıdır’” iddiasında olduğunu söyleyen Tatar, “Kıbrıs’ta yaşananlar ve tarih ortadadır. Bunlar gizlenemez” diyerek şöyle devam etti:

“Bu gerçek dışı ve çirkin iddiaları ileri sürenler, işgalci ve darbeci görmek istiyorlarsa 21 Aralık 1963 darbesi ile 15 Temmuz 1974 faşist Rum- Yunan darbesine bakabilirler. Şunu da hatırlatmakta yarar var ki; Barış Harekâtı gerçekleşmeseydi darbeye karşı çıkan bütün Rumlar katledilecek, Yunan halkı faşist askeri cuntanın ayakları altında daha da ezilecek ve Yunanistan’a demokrasi gelemeyecekti.

Bugün, kahraman Türk ordusunun adadaki varlığı ve caydırıcı gücü sayesinde herhangi bir güvenlik kaygısı ve endişe duymadan huzur ve güven içerisinde yaşayabiliyoruz. Bunun değeri hiçbir şeyle ölçülemez.”

-“KKTC en az Rum devleti kadar meşrudur”

Bugünlere kolay ulaşılmadığını, çetin ve zor safhalardan geçildiğini, her adımda büyük bir mücadele, emek ve alın teri olduğunu vurgulayan Tatar, şöyle devam etti:

“Sahip olduğumuz devleti de bir günde elde etmedik. Halkımız, eşit kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nden silah zoruyla dışlanırken, kendi kendini yönetebilmek için 1964 yılının Ocak ayında Genel Komiteyi oluşturdu. Bunu Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi, Türk Yönetimi, Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi, Kıbrıs Türk Federe Devleti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti izledi.

Bu nedenlerle ‘devletimizin 60 yıllık geçmişi vardır’ diyoruz. KKTC en az Rum devleti kadar meşrudur. Tüm baskılara ve ambargolara rağmen dimdik ayaktadır ve yoluna devam etmektedir.  Bizlere düşen görev ise her türlü sorunu aşarak, birlik ve beraberlik içerisinde KKTC’yi daha da güçlendirmektir.”

-“Müzakerelerde samimi, olumlu ve yapıcı bir tutum gösterdik, değişmeyen hakimiyetçi ve dayatmacı Rum zihniyetidir”

Kıbrıs konusuna da değinen Tatar, konuşmasında şunlara da işaret etti:

“1968 yılında başlayan müzakere süreçlerinde her zaman samimi, olumlu ve yapıcı bir tutum gösterdik. Amacımız, Kıbrıs’ın ve bölgenin yararına olacak, adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir anlaşmaya ulaşmaktı. Ama ne var ki, değişmeyen Rum zihniyeti ile hakimiyetçi ve dayatmacı tutumu tüm müzakere süreçlerinin olumsuzlukla sonuçlanmasını sağladı. Bu tutumları bugün de artarak devam etmektedir. Rum tarafı hâlâ gerçekleşmesi mümkün olmayan federal temele dayalı çözümü dayatmaya çalışırken, bu çözüm şekli altında Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasını, Türk askerinin Kıbrıs’tan uzaklaştırılmasını ve devletimiz ile egemenliğimizi yok etmeyi hedeflemektedir. Bunları da kabul etmemiz asla mümkün değildir.

Bugün Ukrayna, Gazze ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan çatışmalar ve katliamlar Kıbrıs’ta Türk askerinin varlığı ile Anavatan Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğünün Kıbrıs Türk halkı için ne kadar önemli ve yaşamsal olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Hakimiyetçi ve dayatmacı Rum zihniyetinin yanı sıra BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihli, 186 sayılı haksız, hukuksuz ve siyasi kararı ile Avrupa Birliği’nin kendi kriterleri hilafına Rum tarafını haksız bir şekilde üyeliğe alması ve Rum-Yunan ikilisine destek vermesi de eşitlik temelinde bir çözüme ulaşılmasının önündeki diğer engellerdir. 

Bunlardan cesaret ve güç alan Rum tarafı adil ve kalıcı bir çözüme yanaşmamakta ve kabul edilemez taleplerde bulunmaktadır. Rum liderliği haksız ve hukuksuz şekilde elde ettiği konfor alanını korumak için müzakere süreçlerini bir araç olarak kullanmakta ve halkımızı izolasyon zulmü altında ezmeye çalışmaktadır. Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği’ne çağrım Kıbrıs konusunda gerçeklere aykırı ve ayırımcı tutumlarından vazgeçmeleridir.

Rum liderliğinin otorite ile yetkisi sadece kendi sınırları içerisindedir. Rum liderliği ne adanın tümüne dair ne de Kıbrıs Türk halkının geleceğine dair söz söyleme hakkına sahiptir.”

-“Çözüm önerimizden geri adım atacak değiliz”

Kıbrıs’ta egemen eşit iki ayrı devletin varlığına dayalı çözüm önerisine de değinen Tatar, şunları da ifade etti:

Rum zihniyeti ile özellikle Annan Planı referandumu süreci ve Rum tarafının tutumundan dolayı ‘başarısızlık abidesi’ olarak tanımlanan Crans Monta görüşmelerinde yaşananlar Kıbrıs’ta federal temele dayalı bir çözüm şeklinin mümkün olmadığını bir kez daha gözler önüne sererken, egemen eşit iki ayrı devletin varlığına dayalı çözüm önerimiz gündeme getirilmiş ve bu önerimiz ilk kez 2021 Nisan ayında Cenevre’de gerçekleşen toplantıda Birleşmiş Milletler’e sunulmuştur. 

Bölgenin en büyük ve en güçlü ülkesi olan Anavatan Türkiye tarafından da desteklenen bu çözüm şekli Kıbrıs’ın ve bölgenin yararına olacak olan, adil, kalıcı ve sürdürülebilir tek çözüm şeklidir. Burada, bir kez daha belirteyim ki; bu çözüm önerimizden geri adım atacak değiliz.  Tüm baskılara rağmen bu konuda kararlıyız. Kıbrıs konusunda “Yeni Milli Siyaset” olarak tanımlanan bu çözüm önerimiz ile tutumumuz Anavatan Türkiye tarafından da büyük bir kararlılıkla desteklenmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM 77’nci ve 78’inci Genel Kurul toplantılarında yapmış olduğu tarihi konuşmalarda dünyaya ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyınız, zulüm niteliğindeki ambargolara son veriniz’ çağrısında bulunması,  bu kararlı ve azimli tutumunu sürdürmesi, Türkiye Cumhuriyeti Milli Güvenlik Kurulu’nun müteakip defalar almış olduğu kararlarda çözüm önerimize destek verilmesi, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın her platformda bizlerden esirgemediği güçlü desteği ve Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in ‘Kıbrıs’ta iki devletli bir çözüm dışında bir çözüm yoktur’ şeklindeki açıklaması gücümüze güç katmıştır.

Türk Devletleri Teşkilatı’na KKTC’nin anayasal adıyla gözlemci üye olarak katılması önemli bir başarımız olurken, Azerbaycan’ın Şuşa kentinde 5-6 Temmuz 2024 tarihinde düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı zirvesine Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in davetiyle katılmamız ve orada KKTC bayrağının dalgalanması başarımızı taçlandırmıştır. Halkımızın ve devletimizin özden gelen haklarının tesisi ve tanınması adına çok önemli olan bu gelişmelerin hayata geçirilmesine büyük gayretleri ve katkıları olan, bizlere bu başarıları sağlayan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e şahsım ve halkım adına teşekkürlerimi sunarım.”

-“KKTC’yi çökertmeye çalışıyorlar ama başaramayacaklar”

Cumhurbaşkanı Tatar, 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı nedeniyle BRT’den yaptığı konuşmada, “KKTC, Türk Devletleri Teşkilatı’nın her organizasyonunda temsil edilirken, Türk Devletleri Teşkilatı gözlemci üyeliğimizin daha ileriye götürülmesi ve tanınma yolunda ilerlememiz öncelikli hedeflerimizdir” diyerek şöyle devam etti:

“Rum Yönetimi, KKTC’ne yönelik izolasyonları daha da yoğunlaştırıp, mülkiyet konusunu da siyasallaştırarak baskı, tehdit ve diğer yöntemlerle KKTC’yi çökertmeye çalışmaktadır. Ama başarılı olamayacaklardır.  KKTC ve halkımız diz çökmeyecektir. Anavatan Türkiye ve Türk dünyasından aldığımız güçle yeni yolumuzda kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz.

-“Egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz tanınmadan müzakere masasına oturmayacağız”

Son dönemde yine federal temele dayalı çözüm şekli ile müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden başlaması, Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılması, Türk askerinin Kıbrıs’tan uzaklaştırılması” yönünde baskı ve dayatmalar yapıldığını belirten Tatar, “Bunlar gerçekleşmeyecek olan boş hayallerdir” dedi ve dünyaya şu sözlerle seslendi:

“Bunları, federal temele dayalı ve Rum hakimiyetinde üniter bir devlete dönüşecek çözüm şeklini asla kabul etmeyeceğiz. Tek dişi kalmış canavarlar üzerimize gelse de devletimizden, egemenliğimizden, anavatan Türkiye’nin garantörlüğünden ve Türk askerinden vazgeçmeyeceğiz. Egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz tanınmadan müzakere masasına oturmayacağız. 

Hazırlanmakta olan Bizans oyunlarını yine boşa çıkaracağız, yarım asır daha müzakere masalarında Rum tarafının esiri olmayacağız.”

-“20 Temmuz 1974 sabahı doğan özgürlük güneşi sonsuza dek parlayacak ve sönmeyecek”

“En büyük gücümüz Anavatan Türkiye’dir. Bunun bilincinde olan Rum tarafı ile  bazı çevreler Anavatan Türkiye ile  var olan  kadim ve sarsılmaz bağlarımızı koparabilmek için  her türlü faaliyetler  ile algı operasyonlarını yürütmektedir” diyen Tatar, sözlerini şöyle tamamladı:

“Değişmeyen hedefleri halkımızı yalnızlaştırmak ve yok etmektir. Tüm bunlara karşı dikkatli ve uyanık olalım,  kıvançta ve tasada bir olduğumuz Anavatan Türkiye’ye daha sıkı sarılalım.  Mutlu 20 Temmuz Barış Harekâtı’nın 50’nci yıl dönümünü kutlarken,  en içten duygu ve düşüncelerimle belirtiyorum ki; 20 Temmuz 1974 sabahı doğan özgürlük güneşi sonsuza dek parlayacak ve sönmeyecektir.  Bu tarihi ve büyük günde halkımızın bir asırlık direnişini, Mücahitlerimizi ve gazilerimizi en içten duygularımla selamlarken, her zaman ve her koşulda yanımızda olan Anavatan Türkiye’ye, kahraman Türk ordusuna, şahsım ve Kıbrıs Türk halkı adına şükranlarımı sunarken, aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Selam sana kahraman Kıbrıs Türk halkı, selam sana Anavatan Türkiye, selam sana Mücahit ile Mehmetçik, selam sana Türk dünyası... Barış ve özgürlük güneşinin altında daha nice 50’nci yıl dönümlerine…”