Kıbrıs Türk’ü 1878 yılında Ada’nın İngiltere’ye devri ile birlikte kahraman Mehmetçiği uğurlamak zorunda kalmıştı 82 yıldır Kıbrıslı Türkler Mehmetçiğin özlemi ile yaşıyorlar ve için, için kan ağlıyorlardı.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960 yılında kurulması ile birlikte kahraman ordumuzun ve Mehmetçiğin adaya dönüş yolu da açılmış oluyordu.
Zürih-Londra anlaşmaları uyarınca üç garantör devletten biri olan Türkiye Kıbrıs’ta 650 kişilik bir alay bulundurma hakkını kazanıyordu.
Yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye ve Yunanistan arasında altı maddelik bir askeri ittifak anlaşması imzalanıyordu:
1. Kıbrıs Cumhuriyeti Türkiye ve Yunanistan; ortak savunmaları için aralarında işbirliği yapmayı ve bu anlaşma ile savunmanın ortaya çıkardığı sorunlar hakkında birbirleriyle görüşme ve danışmalarda bulunmayı garanti ederler.
2. Türkiye-Yunanistan ve İngiltere, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne karşı doğrudan doğruya ve dolayısıyla yöneltilen herhangi bir taarruz ve tecavüze karşı koymayı garanti ederler.
3. Kıbrıs’ta üçlü karargâh kurulacaktır.
4. Bu karargâha Türkiye 650, Yunanistan da 950 kişilik bir subay, astsubay ve er birliği ile katılacaktır.
5. Bahsi geçen Türk ve Yunan subayları Kıbrıs Cumhuriyeti Ordusu’nun talim ve terbiyesini sağlayacaktır.
6. Üçlü karargâhın komutanlığı, Türkiye ve Yunanistan hükümetleri ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı yardımcısının birlikte atayacağı Kıbrıslı, Yunanlı ve Türk bir general tarafından bir yıl süreyle ve sıra ile yönetilecektir. Ayrıca Kıbrıs’ta iki bölge İngiltere hükümetinin tamamen egemenliği altında bulunacaktır. Bu bölgeler şunlardır:
a) Ağrotur – Piskobu - Paramal.
b) Dikelya – Pergama (Beyarmudu), Ay Nikola, Ksilpfağu.
İngiltere hükümeti bu iki bölge dışındaki Kıbrıs adası üzerindeki hâkimiyetini bazı şartlarla Kıbrıs Cumhuriyeti’ne devretmiş ve bu durum taraflarca onaylanmıştır.
İngiliz parlamentosu 4 Temmuz 1960’ta Kıbrıs adasına bağımsızlık verilmesini kabul etmiştir. 15 Ağustos’u 16 Ağustos’a bağlayan gece 21 pare top atışı ile Kıbrıs’ın bağımsız bir cumhuriyet olduğu dünyaya ilan edilmiştir. 2 ayrı ulusa dayalı yeni bir devlet kurulmuştur.
Tarih boyunca devamlı mücadele ettiğimiz, Rumeli’de başlayan katliamları Girit’te, Batı Anadolu’da ve Kıbrıs’ta devam ettiren Rumlarla ortaklaşa kurduğumuz devletin uzun ömürlü olmayacağı açık, açık ortadaydı. Fakat Kıbrıs Türk’ü 82 yıl sonra kahraman ordumuza ve Mehmetçiğe kavuşacağının heyecanı ve mutluluğu içindeydi.
Evet, yeni devletin kuruluş evraklarının imzalanması da tamamlanmıştı. Son sömürge valisi, Haçlı düşüncesi ile hareket etmekle ün yapan Sir Hugh Foot 16 Ağustos, 1960 günü saat 10.25’te Chichester Muhribi'ne binerek Kıbrıs’tan ayrılmıştı. Geldikleri gibi gitmişlerdir.
1878'de başlayan Evkafın Türklere devri mücadelesi ile güçlenen, efsanevi Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulması ile şahlanan Kıbrıs'taki Ulusal Direniş Mücadelemiz zaferle sonuçlanıyor, sömürgeci İngilizler ve Haçlı düşüncesi ile hareket eden Valileri Sir Hugh Foot geldikleri gibi gidiyorlardı. Chichester Muhribi'ni Mağusa limanından seyreden Mücahitler ufukta kayboluşunu görmüşlerdir.
Magosa Limanı’nda büyük bir coşku, heyecan, mutluluk ve sevinç gözyaşları vardı. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş 16 Ağustos 1970 tarihinde not düştüğü anılarında Magosa limanındaki coşkuyu, mutluluğu ve heyecanı şöyle anlatmaktadır:
“Büyük bir tarihi gün!... On sene önce bugün, Mehmetçik Kıbrıs'a ayak basmıştı.
Osmanlının Kıbrıs'tan ayrılışım gören dedem Şeherli Mehmet “Türk askeri bir gün yine gelecek, biz göremeyeceğiz ama siz göreceksiniz” derdi.
Dedem Şeherli Mehmet, Türk askerinin Kıbrıs’a yeniden ayak bastığını göremedi ama o gün Osmanlı’nın Kıbrıs’tan ayrılışını görüp de sağ olan yaşlılarımızı Magosa Limanı’na toplamıştık. Herkesin gözleri yaşlıydı.
Allahım, o ne büyük mutluluk, ne büyük heyecandı...
Yıllar süren hasretin sona erişiydi o gün...
O ne büyük mahşeri kalabalık, o ne büyük sevinçti...
Ve bugün yeniden sesleniyoruz:
Türkiye’nin ve Mehmetçiğin gölgesi üzerimizden eksik olmasın...”
16 Ağustos günü saat 12.00’de Türk askeri karaya çıkmaya başlamıştı. Sevinç ve heyecan doruktaydı. Gözlerden sevinç gözyaşları dökülüyordu: “Türk askeri çok yaşa”, “Hoş geldin Mehmetçik” sesleri Magosa Limanı’nı inletiyordu.
16 Ağustos bizim için çok önemli tarihi bir gündü... “Türk ordusu, Uluslararası anlaşmalardan doğan bir hakka dayanarak, yeni kurulan Türk-Rum ortaklık devleti Kıbrıs Cumhuriyeti’nin koruyucusu görevi ile Ada’ya geliyordu. Türk Ordusu’nun yeniden gelişi kolay olmamıştı. Uzun, tarihi, zor ve şanlı bir mücadelenin sonunda bir daha ayrılmamak üzere Türk Ordusu Kıbrıs'a geri geliyordu.
O günlerde dilden dile anlatılan meşhur bir öykü vardı. Türk Ordusu’nun Magosa Limanı’nda şanlı çıkışını üzülerek seyreden bir Ermeni, Rum ahbabına şöyle demiş:
“Bunlar geldiği yerden bir kere daha çıkmaz... Siz Rumlar Kıbrıs Davasını kaybettiniz...”
Cenab-ı Allah Türk milletine ve iki devletine bu acıyı, cümle Sadatların dualarının bereketiyle bir kez daha yaşatmasın! Âmin...
Türk Ordusu artık Magosa Limanı’ndaydı... Kıbrıs Türk’ü daha da bir özgürdü, güven içindeydi, yarınlarına umutla bakıyordu.
Mehmetçik’in gölgesinde daha mutlu günler bizi bekliyordu. Yediden, yetmişe Kıbrıs Türk’ü bunu hissediyor ve inanıyordu.
Magosa Türk bayrakları ile süslenmiş gelincik tarlasına benziyordu. Magosa’da kırmızı-beyaz güller açmıştı. Her taraf milli renklerle süslenmişti. Araştırmacı-yazar Ahmet Gazioğlu işte bu anı şöyle anlatmaktadır:
“Magosa’ya çıkışlarında 24 saatten beri Magosa’yı, meydanları, surları dolduran ve geceyi uykusuz geçiren, bayram ve şenlik yapan onbinlerce Kıbrıslı Türk’ün eşi görülmemiş tezahüratı ile karşılandılar.”
Baf Serdarı Esat Fellahoğlu ise bu anı “Baf’ta Direniş” kitabında şöyle anlatmaktadır:
“Türk askeri 16 Ağustos'ta Magosa’ya çıkacaktı. Yıllarca özlemini duyduğu Türk askerini bağrına basmak için, Kıbrıs Türk halkı Magosa’ya koştu. Magosa, Magosa olalı böyle bir kalabalık görmemişti. Kıbrıs’ın her tarafından, Türk nüfusunun yarısından fazlası Magosa’da idi.
Kimse bu karşılamayı kaçırmak istemiyordu. Kimse hasretini çektiği Türk askerini, bir an önce görmekten mahrum kalmak istemiyordu. O günkü heyecanı, o günkü coşkuyu, o günkü sevinç gözyaşlarının akışlarını hiç unutmam. Mehmetçiğin Magosa Limanına ilk ayak basışı ile yerleri gökleri çınlatan o tezahüratı anlatmak mümkün değildi.
Sömürgeci İngilizler’in Kıbrıs’a gelişini hatırlayan bir asırlık yaşlıların binlerce Türk'ün arasında Türk Alâyı’nı karşılamaları dikkat çekiyordu.
Türk Alayı’nın gemiden inmesi ve tören yerini almasını tamamlanınca, Alay bandosu eşliğinde hep bir ağızdan İstiklal Marşı söylenmiştir. Sancak töreninde selamı Tümgeneral Cemal Madanoğlu almıştır. Alay saat 13.30’da Liman’dan çıkarak Namık Kemal Meydanı’na doğru yürüyüşe geçmiştir. Bu sırada kurbanlar kesilmiştir.
82 yıldır özlemi ile yanıp kavrulduğumuz kahraman Türk ordusu ve Mehmetçik, işte Magosa’daydı... Yolun iki tarafına toplanan Kıbrıs Türk halkı, sevinç gözyaşları içinde Mehmetçiklerimiz’i çiçek yağmuruna tutmuşlardı. Bazen de dayanamayarak kahraman Mehmetçiklerimiz’e sarılıp öptükleri ve bağrılarına bastıkları görülmüştür.
Türk Alayı’nda yer alan komutanlarımızın Namık Kemal'in büstüne çelenk koyup saygı duruşunda bulunmalarından sonra, önceden hazırlanan yere gidilmiştir. Burada Federasyon Başkanı Rauf Denktaş Türk Alayı mensuplarına ve coşkulu bir kalabalığa hitaben bir konuşma yapmıştır. Başkan Denktaş Kıbrıs Türk halkı ve şahsı adına “Mehmetçiklere hoş geldiniz” diyerek kahraman Türk ordusunu yeniden aramızda görmekten duyduğumuz sevinci anlatan bir konuşma yapmıştır:
“Kıbrıs’ta sizin varlığınız bize 26 milyonluk bir kuvvet, 26 milyonluk bir iman, 26 milyonluk bir güven getirmiştir. Bundan sonra terk edilmiş bir Türklük değil, Kıbrıs’ta Türklük şerefi ile yaşamaya azimli, Türklüğü için daima çarpışmaya hazır kuvvetli bir Türk topluluğu bulacaksınız. Sizi burada barışın gözcüleri olarak selamlıyoruz.
Barışın gözcüleri olarak kucaklıyoruz. Siz burada kuvvetli durdukça, bizim haklarımızın koruyucusu oldukça, hiç şüphe yoktur ki, Kıbrıs’ta Türkler, güven içinde günlük işlerine bakabilecek ve geleceğe emin bir surette korkmadan, yılmadan ilerleyecektir.”
Türk Alayı saat 15.00’te Lefkoşa’ya doğru yola çıkmıştır. Lefkoşa’ya, Geçitkale, Serdarlı ve Değirmenlik yolu ile gidilerek Kuzey Mesarya Ovasındaki Türk köylerinin Mehmetçiğe olan özlemi bir dereceye kadar giderilmek istenmiştir. Yol üzerindeki Türk köylerinden kendi araçlarıyla geçen Türk Alay’ı coşkulu, sevinçli ve büyük kalabalıklar tarafından karşılanmıştır.
Yol üzerindeki Gönendere’de Mehmetçikleri karşılamak için büyük bir tak kurulmuştu. Civar köylerden gelenler de Gönendere’de toplanmıştı. Türk Alay’ı tak’ın altından geçerken büyük ve coşkun bir kalabalık tarafından önü kesilmiş ve dana kurban edilmişti. Türk Alayı bu coşkun kalabalığı kıramamış araçlarından inip halkın arasına karışmıştı. Halk Mehmetçiğe sarılarak ve kucaklayarak 82 yıllık özlemini gidermiştir.
Türk Alay’ı ancak saat 17.30’da iki buçuk saatte Lefkoşa’ya ulaşabilmiştir. Normalde 1 saate yakın olan bu yolun iki buçuk saatte alınmasının nedeni, Mehmetçiğe olan sevgi ve özlemdir. Yine de Kıbrıs Türk’ünün Mehmetçiğe olan özlemini gideremediği, evlerine kucaklayamamanın üzüntüsü ile döndüğünü Baf Serdarı Esat Fellahoğlu şöyle anlatmaktadır:
“Halk, özlem duyduğu Mehmetçiği yakından görmek ona dokunmak, ona sarılmak arzusu içinde idi ama yapamadı yaklaşamadı. Halk sonra Lefkoşa’ya taşındı. Lefkoşa’da bu arzusunu elde etmek imkânı bulur ümidi ile askeri götüren konvoy ile Lefkoşa'ya gitti oradaki intizamlı sert yürüyüşünü gururla seyretti ve o kadarla iktifa etmesi gerekti.
Birçokları onları kucaklama imkânı bulamadı ve köylerine, evlerine, Mehmetçiğe karşı sevgisini gösterememe üzüntüsü ile ama artık onun yanı başında bulunduğunu bilmenin arzusu ile döndü. Türk askeri bir daha ayrılmamak üzere Kıbrıs’a gelmişti artık.”
Türk Alayı, K. Kaymaklı yolu yanında ikiye ayrılmıştı. Bando önde, bir bölük Türk askeri ve komutanları arkada, Atatürk meydanına doğru yürüyüşe geçmişlerdi. Yolun iki tarafına toplanan halk “Türk askeri çok yaşa” diye sloganlar atıyor, büyük bir sevinç ve gururla Mehmetçikleri alkışlıyordu. Buradan Evkaf binası önüne doğru düzenli ve intizamlı yürüyüş devam etti.
Komutanlar Evkaf bahçesindeki Atatürk büstüne çelenk koyup saygı duruşunda bulundular. Girne kapısına doğru tekrar yürüyüşe geçen Alay orada araçlarına binerek kamp yerine gitmiştir.