Günlerdir KKTC gündemine takıldık kaldık. Anavatandaki gelişmeleri ise es geçtik...
“Paralel yapılanma” adı takılan cemaatin, Hükumet tarafından bir anda nasıl tehlike ilan edildiğini ve yerden yere vurulduğunu, hatta vatan haini ilan edildiğini ibretle takip ediyoruz.
Oysa daha 3-5 ay öncesine kadar AK Partililerin gözünde Cemaat ve bu Cemaatin lideri, Tanrının Türkiye’ye bir lütfu olarak ilan ediliyor ve saygıda asla kusur edilmiyordu.
Aynı şekilde cemaatin de tüm silahlarını cepheye sürerek, başta Başbakan ve ailesi olmak üzere AK Partiye karşı ciddi bir yıpratma kapmanyası yürüttüğünü görüyor ve piyasaya sürülen video, ses kaydı ve kasetleri dehşetle izliyoruz...
İşin ilginç boyutu, kıran kıran mücadele veren bu iki kesim 10 yıla yakın el ele ülkeyi yönetmiş, askeri vesayet(!) ile bürokratik vesayeti(!) ortadan kaldırmak için tam bir işbirliği içinde kader birliği yapmışlardı...
Hatta bu uğurda adalet ve hukuk kuralları ayaklar altına alınarak açılan Ergenekon, Balyoz vs. gibi davalarda uyduruk delil ve düzmece raporlarla yüzlerce insan senelerce hapislerde çürütüldü ve gelecekleri karartıldı.
Şimi Hükumetin en yetkili insanları tarafından bu davalar, “Kumpas” olarak nitelendiriyor ve “yeniden yargılanma” için hukuki yollar aranıyor.
Sizi bilmem ama ben bu kavgada kimin haklı kimin haksız olduğu ile ilgilenmiyorum.
Buna rağmen bir tesbitimi sizlerle paylaşmak ve dinin politikaya alet edilmesi halinde Din’in nasıl korkunç bir silah haline getirilebileceğini anlatmak istiyorum.
Bilindiği gibi, “Cemaat” veya “Hizmet” dediğimiz grubun başındaki şahıs Fethullah Gülen Hocadır.
Her dini cemaatte olduğu gibi bu cemaatte de “Lider” yani Fethullah hoca; yanılmazdır ve tartışılmazdır.
Onun emirlerini ve talimatlarını yerine getirmek, neredeyese bu cemaatin mensuplarınca bir ibadet olarak telakki edilmektedir...
Bir dini cemaati ve o cemaatin “Lider” dediği şahsa atfettiği özellikleri anlamak mümkündür de, bir siyasi hareketin liderini putlaştırmasını anlamak mümkün değildir.
AK Partide Erdoğan, tartışılmaz liderlikten öte Partililer tarafından kendisine ilahi vasıflar yüklenen bir kişi haline getirilmiştir.
Evet, şimdiye kadar bazı AK Parti mensupları Erdoğan’a dokunmayı ibadet saymıştı.
Ve yine bazı AK Parti mensupları, onun doğduğu yer olan Rize ile Milletvekili seçildiği yer olan Siirt’i mübarek yerler olarak ilan etmişti.
Ama hiç kimse AK Parti Düzce Milletvekili gibi onu ilahi bir varlık ilan etmeye cesaret edememişti.
AK Parti Düzce Milletvekili Fevai Arslan, Erdoğan için “Allahın bütün vasıflarını üzerinde taşıyan bir lider var..” diyerek yalakalığın ne kadar ileri ve tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini göstermiştir bize.
Garip olan beş vakit namaz kılıp günde 5 defa Allahın huzuruna varan hiç bir AK Partili yetkili bu Vekile “Ne diyorsun sen bre zındık. Tez tövbe et..” dememiştir.
Oysa buna ilk itiraz etmesi gereken ve bu Milletvekili kulağından tutup kapının önüne koyması gereken Başbakan Erdoğan olmalıydı.
Yapmadı...
Bu durum, bir Partide lidere soytarılık yapan insanların o lideri nasıl yoldan çıkarabileceğini ve kendisinde ilahi vasıflar olduğuna inandırılabileceğini göstermesi açısından ilginçtir...
Ve her siyasetçiye ders olmalıdır.
ERHAN ARIKLI