ÜÇÜNCÜ VE SON TAARRUZ YAPILMASI

ÜÇÜNCÜ VE SON TAARRUZ YAPILMASI

Lefkoşa kuşatması, yedi hafta sürdü. Ortaçağın yeniden berkidilmiş kale bedenlerini, balyemez topları ile yakmak, su gibi cephane harcanmasına neden oluyordu. Anadolu dökümhanelerinde üretilen cephane, Silifke ve Anamur limanlarına götürülerek, Kıbrıs’a gönderiliyordu. Harcanan cephanenin haddi hesabı yoktu.

Bunun üzerine lağım çalışmalarına başlandı. Surların altına doğru lağımlar kazılarak, içine barut doldurulup patlatıldı. Böylece surlardan Türk ordusunun geçebileceği bir gedik açılmasına çalışıldı.

30 Ağustos’ta Piyale Paşa Rodos’tan Kıbrıs’a dönerek, Venedik ve Haçlı donanmasının yakında Kıbrıs’a gelmelerinin mümkün olmadığını bildirdi. Kış yaklaşıyordu. Kent kış gelmeden fethedilmezse, diğer kalelerin alınmasını imkansız hale getiriyordu. Yedi haftadır süren kuşatma ile düşman ve surlar iyice yıpranmışdı. Mustafa Paşa üçüncü ve son taarruzla Lefkoşa kentinin fethedilmesine karar verdi.

“Piyale Paşa ve Ali Paşa’dan donanmadan yedek kuvvetlerin gönderilmesini istedi her gemiden 100’er yiğit seçilerek, 20.000 kişilik bir kuvvet Lefkoşa kalesi önlerine gönderildi. Piyale Paşa Türk donanması-nın başında kalarak, herhangi bir düşman çıkarmasına karşı etrafı gözetlemeye devam etdi.

8 Eylül günü Lefkoşa kalesine şiddetli bir hücum yapıldı. Venedik keferesi korku içinde kenti savunmaya başladı. Artık yardım gelecek umutları da kalmayıp söndü. Ya teslim olum kuş canlarını kurtaracaklar, ya da Türk silahşörlerinin kılıçları altında can vereceklerdi. Mustafa Paşa’nın hücumu en şiddetli anında durdurarak, ordusuna istiharat emri vermesinden maç düşmana bu mesajın verilmesi idi. Bütün gece de sessizlik devam etdi. Mustafa Paşa aynı gün ordumuza şöyle hitap ediyordu:

“Dostlarım, elli gündür bu kale önünde din ve devlet için savaşmaktayız. Bugüne iki genel hücum yapıldı. Düşmandan çok asker kırıldı ise de bizden de nice canlar gitti. Görüyorum ki sizde cenk hevesi eksilmiş değil. Yarın kuşatmanın ellinci günüdür. Artık son gün gelmiştir. Kuvvetimiz yeterlidir. Yarın üçüncü ve son hücum yapılacaktır. Hepinizin görevini bildiğinden eminim. Hücum, sabahın ilk aydınlığı ile başlayacaktır. Allah’ın yardımı ile inşallah zafer bizim olacaktır.

Türk ordusundan seçilen 200 öncü asker şafak sökerken top ateşi ile sarsılıp yıkılan dört burca, ip merdivenlerle tırmanıp sızmayı başardı. Türklerin geri çekildiği hayali ile tatlı, tatlı sabah uykusunda olan Venedik askerlerini mevzilerinde bastırıp öldürdüler. Kaçabilenler kuş canlarını zor kurtarabildi. Bir garnizon korku içinde kente çekilmeğe başladı.

Tam bu sırada Başkomutan Mustafa Paşa genel hücum emrini verdi. Mehter takımı Kahramanlık Türküleri çalarak askeri çoşturuyordu. 9 Eylül sabahı”Allah… Allah…” sesleriyle genel bir hücuma geçti. Vene-dikliler

korkudan tir tir titriyorlardı. Ani ve şiddetli hücum düşmanı şaş-kına çevirdi. Türk topçusu ortalık ağırırken yoğun bir ateşe başladı.

Mehmetçikler burçlar üzerine patlayıcı humbaralar ve yağlı paçavra-lar atıyor, yangın çıkarmaya çalışıyorlardı. Şanlı bayrağımızı burçlara dikmek için yarış ediyorlardı. Burçlara dayanan merdivenlere fedailer tırmanıyorlardı. Hücum kuleleri üzerinden serdengeçtiler burçlara çık-maya çalışıyorlardı. Nişancılar burçlardaki düşman askerlerini bir bir avlıyorlardı.

Venedikliler şaşkınlıklarını attıktan sonra büyük bir direnişe başladı. Burçların üzerinden topçu ateşine başladılar. Tüfekçiler Mehmetçikleri yaralıyor veya şehit ediyorlardı. Tutuşturulmuş yağlı paçavraları, sıcak taş ve demir parçaları üzerlerine atıyorlardı. Bunlarla da yetinmiyor kovalar dolusu suları surlardan aşağı döküyorlardı. Düşman kenti inatla savunuyorlardı.

Türk askeri iman gücüyle savaşıyordu. Kollar sıvalı, göğüsler açık, gözler kızarmış, alınlar terli ve dillerde tekbir hücuma devam ediyorlardı. Düşmanın üzerlerine attıklarına aldırmıyor ve surlara tırmanmaya devam ediyorlardı. Cansız bedenlerinin kalenin dibine düşmesi yiğitliklerini, atılganlıklarını ve özverilerini daha da artıyordu. Düşenin yerine hemen bir başkası alıyordu. Lefkoşa’ın sayısız şehit veriliyordu.

Bir rivayete göre Kostanza burcunun altındaki şehitlerimizin üzerine basa basa surların üzerine çıkıyorlardı. Bu rivayetten Lefkoşa’nın fethinde ne kadar çok şehit verildiği anlaşılmaktadır.

Her ne kadar 9 Eylül’de genel bir hücum yapılıyorsa da, ağırlık dört burcun üzerinde idi. Konstanza burcu önlerinde Muzaffer Paşa, Prodokatro burcu önlerinde Karaman Beylerbeyi Hasan Paşa, Davilla burcu önlerinde Başkomutan Mustafa Paşa ve Müezzinzade Ali Paşa vardı.

Surlara hücum eden Mehmetçiklerin kılıçları havada daireler çiziyordu. Karabina, pola, yatağan ve gıcırtı sesleri birbirlerine karışıyor, etrafı sarsıyor ve düşmana korku veriyordu. Başkomutan Mustafa Paşa birç burç önünden diğerine sürüyordu. Kanlı boğuşma esnasında askerlere moral veriyordu. Komutanlar da birliklerinin en önünde savaşıyor ve Mehmetçiklere cesaret veriyorlardı.

Mehmetçiklerin kahramanca direnişleri ve Türk topçusunun usta atışı önündeki kaledeki direniş yavaş yavaş sönüyordu. Bu sırada bir Türk yiğidi surlar tırmanıyor ve şanlı bayrağımızı Konstanza burcuna dikiyordu. Venedikliler atsız bayraktara tüfek ile ateş ettiler. Anadolu’dan gelen göğsü açık Türk yiğidi diktiği bayrağın altında şehit oluyordu.

Kostanza burçlarında dalgalanan Türk bayrağı Mehmetçiklerin cesaretini artırdı. Hücumları karşısında düşman adım adım geri çekilmeye başladı. Bayrakların emanetini arkadaşları devralıyordu. Bunu diğer üç burca dikilen Türk bayrakları izledi.

Lefkoşa’da çok şiddetli sokak savaşları başladı. Her mahalle sokak savaşlarıyla fethedildi. İtalyan tarihçilerinin Türkler Lefkoşa’da büyük katliamlar yaptığını iddia etmelerinin aslı budur. Sokaklarda adım başı Türk şehitlerimizin mezarları vardı.

Öğleye doğru Lefkoşa’da Venedikliler’in direnişi büyük ölçüde kırıldı. Kentin ortasında Mehmetçikler Konstanza komutasındaki bir müfereze ile Türk birkikleri savaşa giriyordu. İki saatlik bir savaştan sonra çember içine alınan düşman askerleri, teslim olmak zorunda kaldı.

Tripoli burcunu askerlerimiz ele geçirdikten sonra, Halep Beylerbeyi Derviş Paşa buradan kente girip, Girne kapısında direnmeye devam eden düşman birliklerinin belini kırdı. Beşparmak dağlarına kaçıp kurtulmak istedilerse de başaramayıp tutsak edildiler. Bu sırada Türk süvarileri, Mağusa kapısından Tahtakele yolunu izleyerek kente girdi. Artık Türk süvarileri kentin içinde at koşturuyor, başıbozuk bir şekilde direnmeye devam eden düşmanı etkisiz hale getiriyordu.

Derviş Paşa Barbaro tabyasında direnen Con Faliye komutasındaki Venedik birliğini etkisiz hale getirdi. Barbaro tabyasından süratle Dandalo’un sarayına hareket etdi. Sarayın önünde direnmeye çalışan süşman askerleri ile savaşmaya başladı. Hasan Paşa’nın komutasındaki Türk birliği karşısında tutunamayan Venedikliler, saraya çekilip direnişi sürdürmeye devam etdi. Kasan Paşa üç top getirterek saraya ateş ettirmeye başladı.

Bu sırada Dandalo elçi gönderip Türk saldırısı durdurulursa, canları bağışlanırsa, teslim olacaklarını bildirdi. Dandalo kendisini hâla Kıbrıs Genel Valisi ve zafer kazanmış bir komutan sanıyordu. Derviş Paşa bu haberi, Başkomutan Mustafa Paşa’ya ulaştırdı. Mustafa Paşa Lefkoşa kentinin düşmüş ve fethedilmiş olduğundan habersiz görünen Dandalo’nun bu davranışına kızarak, sarayın zaptedilmesi ve içindekilerin imha edilmesi emrini verdi.

Hasan Paşa sarayı topla döverek tahrip etti. Saray kapılarını parçalayan askerlerimiz, içeri girdiler. Tam bu sırada Vergi Bedevi’ye göre, bir Rum papaz, Bener Hakkı Hakeriye göre ise Sotir adlı bir Rum S.t Mark diye isimlendirilen Venedik bayrağını indirdi.

Calepio Vali Sarayı ile Pisanı meydanını çok sayıda cesur adamın ellerinde büyük kılıçlar ile savundukları ve oradaki çarpışmanın 7 veya 8 saat sürdüğünü bildirmektedir. Lefkoşa’da sokak çarpışmalarının gün boyunca devam etmeş, Ayosofya Katetrali ve Vali Sarayı önlerindeki son Venedik direnişi akşama doğru kırılmıştır.

Calepio günün ilerlemiş saatlerinde bile sarayda hala bir miktar cesur askerleri olduğunu, düşmandan (Türkler’den) Venedikliler’in intikamını aldıklarını belirterek şöyle devam etmektedir:

“Artık ikinci kat odalarına çekilmişlerdi ve Türkler’i pencereden atlamaya mecbur ediyorlardı. Bir süre şiddetli bir şekilde öç almanın ve yaptıkları temizliğin tadını çıkardırlar. Fakat sayıları azdı ve en sonunda (tümü) öldürüldüler ve düşman binalarının denetimini ele geçirdi.

Vali Sarayı ve Ayasofya’daki Venedik bayrakları indirilip, göklere Türk bayrağı çekildi.

Calepio Vali Dandalo’nun kesik başının Girne kalesi komutanına gönderildiğini ve derhal, herhangi bir çatışmaya girmeden, sessizce teslim olduğunu” belirtmektedir.

Calepio’ya göre eğer Girne kalesinin Venedikli komutanının teslim olmayıp da savaşı göze almış olsaydı “Türkler topçuların geçmesi imkânsız olan Girne ve Lefkoşa arasındaki dağlardan dolayı zor bir işe girmiş olacaklardı.” Calepio bu düşüncesi ile Cezayirli Sadık Paşa efsanesini doğrulamaktadır. Gerçekten efsanedeki gibi Rum çoban eğer Paşa’ya yol göstermemiş olsa idi, Türk topları Girne Boğazı’ndan daha öteye geçemeyecek ve Girne kalesi fethedilmeyecekti.

“Lefkoşa’nın kuzeyinde ve deniz kenarında, Cyrus tarafından yapılmış Cerauniç (Girne) kenti bulunmaktadır. (Günümüzde adı Cerines’dir ve yapı olarak çok sağlamdır. Bu sağlamlığa rağmen Türkler kaleyi daha kuşatmadan teslim olmuştur.)