19.7.2011 tarihinde eski KTHY binası önünde devlet terörünü andıran şiddet olaylarının üzerinden 2 yılı aşkın bir süre geçmiştir. Orantısız güç kullanarak eylemsiz sivil halka saldıran ve pervasızca onları darp edenler hakkında bugüne değin ne bir cezai işlem başlatılmış ne de haklarında herhangi bir disiplin cezası verilmiştir. Vatandaşı darp eden polislerin yasa gereği meslekten ihraç edilmeleri gerekirken birçoğunun bugün terfi ettirilerek ödüllendirildiğini görmekteyiz.
Gelinen süreçte halka yönelik şiddet uygulayan, fiziki saldırı yapan ve daha başka suçlar işleyen üniformalı devlet memurlarına karşı kayıtsız kalan ancak, bu şiddettin hedefi olanları ise mahkeme kapılarında hesaba çeken bir statükoya sahip olduğumuzu görmekteyiz.
Mahkeme süreci devamı ettiği için yargıya tesir edici söylemlerden uzak durarak sistemsel anlamda olaya yaklaşmak gerekmektedir.
Tüm toplumun TV ekranlarından net olarak gördüğü bu olayların akabinde gelinen aşamanın demokratik hukuk devleti ve çağdaş insan hakları anlayışı ile bağdaşmadığı açıktır.
Gelinen bu aşamada yapılan yargılamalara baktığımızda sanki de vatandaşa aşırı ve orantısız güç uygulayan ve şiddette bulunan polislere haklı bir zemin yaratılmaya çalışıldığı gibi bir izlenime kapılmaktayım.
Statüko, sivilleri durdukları yerde hiçbir hukuk dışı davranışları olmamasına rağmen dövenleri, onlara müdahale edenleri bir yana bırakıp olayın mağdurları üzerinde hesap sorucu bir tavır sergilemektedir.
Anayasal eylem, söz ve düşünce özgürlüğünü kullanmak adına barışçıl protesto yapan kişilerin açtıkları pankartların “reklam niteliğinde” olduğu ve bu nedenle belediyeden izin alınmadan açıldığı için suç olduğu hususunda iddiaların ortaya konmaya çalışıldığını basından öğrenmiş bulunmaktayım. Yani siz eylem yaparsanız ve bir pankart açarsanız bu reklam olurmuş ve bunun için de belediyeden izin almanız gerekirmiş. “Yok daha neler” demekten öteye bir şey söylemek istemiyorum. Yargı bu komik iddiaya gerekli cevabı verecektir.
19.7.2011 günü polisin uyguladığı keyfi ve hukuk dışı davranışları bir hatırlatalım isterseniz.
1) Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapan insanların güvenliğini sağlamakla yükümlü olan polis tam tersi bir hareket tarzıyla, sadece protesto amacıyla eylemsiz olarak duran insanlara fiziki olarak müdahalede bulunmuş insanların üzerlerine saldırmıştır.
2) Anayasal haklarını kullanarak demokratik sınırlar içerisinde eylem yapmak isteyen insanları hiçbir yasal dayanağı olmaksızın güç kullanarak engellemişler ve dağıtmışlardır.
3) Eylemcilere karşı haksız ve aşırı güç kullanıp darp ederek bedensel olarak yaralanmalarına sebebiyet vermişlerdir.
4) Hamitköy’de T.C Başbakanına destek sunmak için bulunan topluluklara tolerans göstererek dokunmazken, KTHY önünde protesto amaçlı bulunan topluluğa müdahale ederek tarafgir davranmış yasal yansızlık ödevini ciddi şekilde ihlal etmişlerdi. Yani yurttaşları düşüncelerine göre ayırarak ona göre farklı muamelede bulunmuşlardır. R.T.Erdoğan’ı sevgiyle karşılayanlara tolerans tanınmış, onu protesto etmek isteyenler ise engellenmiş ve hatta dayak yemiştir.
Bu üniformalılar tarafından yapılan şiddet ve hukuk dışılıklara karşı bilinçli bir kayıtsızlık sözkonudur. Ağustos 2011 ayı içerisinde Lefkoşa Polis Müdürlüğü’ne gidilerek ilgili polis mensupları hakkında yazılı şikayette bulunulmuş ve eldeki tüm kanıtlar da (TV görüntüleri ve tıbbi raporlar) polise teslim edilmiştir. Tüm bunlara rağmen aradan 2 yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen GKK komutasındaki Polis Örgütü suç işleyen personeli hakkında kayıtsız kalmıştır.
Verilmeye çalışılan mesaj açıktır.
“Yazılı hukuk kuralları çarpık düzene ve dayatmalara karşı çıkanlara gereğinden fazla uygulanır, ancak onun savunucularına karşı geçerliliği yoktur.”