Koku… Havadaki moleküllerle başlayan bir mucize… Burnumuza gelir, oradaki sinirleri uyarır. İşin bu bölümü en basiti belki de… Tam da bundan sonra başlar kokunun mucizesi! Beynimize gider, yetmez hafızamıza kazınır, tecrübelerimizin, anılarımızın, duygularımızın vazgeçilmezi olur… Biz unuttuk zannetsek de, bir vesile bulup çıkar bir şekilde aylar, yıllar geçse de karşımıza. Yeniden canlandırıverir tüm anılarımızı ve tecrübelerimizi. Koku… Hem iyidir hem kötü… Kimileri haz verir kimileri eziyettir… Herkes kendine göre yorumlar…
Aroma… Özetle, ‘’güzel, hoş koku’’… Tedavi edicidir üstelik! Anne kokusuyla başlar illa ki! Kim sevmez, istemez ki o ‘’cennet kokusunu’’
Kıbrıs’ta isen şanslısın! Zannetme ki küçücük bir ada… Aroma cennetidir, ecza deposudur adeta… Çık dağa, rahatla! Ya da bahçene taşı şifayı! Bir kokunun kucağından diğer kokunun kucağına atla! Dal dibine ‘’aromaterapi’’nin!
Fesleğen, halsizliği alır, depresyona iyi gelir. Lavanta, rahatlatır, uyku kalitesini artırır. Yasemin, dikkati artırır, dalgınlığı önler; afrodizyaktır üstelik! Ful, yaşlanmayı geciktirir, stresi alır, kan basıncını düzenler, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Limon kabuğu, keyif ve mutluluk verir. Adaçayı, sakinlik, huzur verir. Spazmları çözer. Kekik, mideyi rahatlatır, bağışıklık sistemini kuvvetendirir. Nane, ağrıları azaltır, strese iyi gelir. Sandal ağacı, antiviraldir, cilde iyi gelir, stresi alır. Ökaliptus, solunum yollarını açar. Portakal, dezenfektandır, hazmı kolaylaştırır, stres giderir. Papatya, iltihabı giderir, alerjilere-kaşıntıya iyi gelir, spazmı giderir. Biberiye, zihin açar, ilham verir; eklem, kas ağrılarını giderir. Gül, toksinlerden arındırır, mutluluk, keyif verir, ödem giderir (Kıbrıs gülünün hakkını da burada vermek gerekir) . …ve dahası…
Zengin aroması ile, var oluşundan bu yana, hep hayat vermiş, şifa dağıtmış üzerindeki konakçılarına Kıbrıs’ım. Avrupa coğrafyasında yetişen bitkilerin sadece %2’si tıbbi bitki iken, ‘’küçücük’’ Kıbrıs’ın bitkilerinin %70’inden fazlası tıbbi bitki! Anlayana tabii!
Peki ya üzerindeki konakçılar ne yapmış O’na? ‘’Nankör evlat’’larla dolmuş içi, yerli ve ‘’ithal’’ olanlarıyla! Dağını ufalamış taş ocakları için… İnşaatlar sırasında işledikleri günahı, reklam panolarının arkasına saklamış, zeytinlerini, harnuplarını katletmiş. Kazık çakacaklar ya, dikmişler medeniyet betonlarını boy boy...
Gömmüşler her türlü tıbbi atığı, ilacı, otu-boku. Üzerilerini örtünce, seni de temizlediklerini zannetmiler! Bildirimsiz küretajların ‘’mezar cenneti’’ olmuş toprağın! Rüküş kadınlar misali, boca etmişler tarım ilaçlarını narin yüzüne! ‘’Tenekecik’’, pardon ’’Teknecik’’, zehir kusmuş gökyüzüne, insanların, bitkilerin solusun diye! Pet pet takmışlar, plastik plastik takıştırmışlar sana, takı adına! Betlere, kumarlara dadanmış zihinler, haz için!
Ve sen, hala çırpınırsın, ‘’nankör evlatlarından’’ kaçırabildiğin kadarıyla yeşilinde, suyunda, toprağında, denizinde, havanda, rüzgarında AROMA’larını sunmaya! Ana gibi kucaklarsın onları hala!
Ama hiç fark etmez misin üzerindeki, ‘’aroması bozulmuşları’’ ? Soluduğu havadan şikayet ederken, tütün, ot çekmenin hazzını yaşayanları, Kirlettikleri toprağından yetiştirerek yaptıkları mezelerle sofralarını donatanları, Toprağının altına attıklarından süzülüp gelen sularla, rakılarını sulandıranları, Tuvaletine yaptığını, koşup denizinde içenleri, Senden aldığı nimetlerle yaşayan, ama seni yaşatma gailesi gütmeyenleri, Üzerlerine sıktıkları hoş parfümlerle, ağızlarından çıkan ‘’aroma kokulu’’ sözlerle kendilerini gizlemeye, günahlarını örtmeye çalışanları, Hele hele, ağızlarından zehir saçanları, Bilmez misin Kıbrıs’ım?
Bilmez misin? Bilirsin, bilirsin! Tarihinde gizlidir cevabın! Bir batar çıkarsın yine, seni kirletenlerden ‘’arınırsın’’. Ya da, gün gelir ‘’yeter artık!’’ der, küsmek yerine, seni kirleten aroması bozukları, ‘’kusar’’ atarsın içinden!
(Not: İnsan zamanla kendi kokusuna alışır. Üzerindeki koku başkalarını rahatsız etse de, sahibini etmez olur. Ne ironiktir ki, siyasetçiler de zamanla siyasete alışır. Bu yüzden yaptıklarından, söylediklerinden hiçbir rahatsızlık duymaz olurlar!)
Aroma kokulu bir gelecek umuduyla…
Dr. H. İlker İpekdal