Yavru Vatan Edebiyatına Niçin Karşı Çıkıyoruz?

YAVRU VATAN EDEBİYATINA NİÇİN KARŞI ÇIKIYORUZ?

Geçen hafta bir köy gezisinde; KKTC nin artık ekonomk olarak kendi ayakları üzerine durması gerektiğini, KKTC’nin Türke Devletleri içersinde en yaşlı ikinci ülke olduğunu, Yavruvatan edebiyatını yapan çevrelerin büyümeyi hiç istemediğini, böylece Ana tarafından sürekli beslenmek için zemin yapıldığını söyleyerek “43 yaşında yavru mu olur?. YDP üç yıl içerisnde KKTC yi kendi ayakları üzerinde duracak bir ekonomik yapıya kavuşturacak ve sonra Türkiye ile mütekabilyet esasına dayalı bir ilişki kuracaktır” dedim.
Bu demecimin detayını okumayan bazı sosyal medya kalemşörleri sadece başlığa bakarak beni top ateşine tuttular.
Bazıları da bundan siyasi bir rant elde etmeye çalıştılar. Benim oy uğruna bazı çevrelere şirin gözükmek için böyle konuştuğumu dahi söylediler.
Oysa biz bu fikirleri yıllardan beri savunuyoruz. Mesela bakın 15 Temmuz 2013 tarihinde Kıbrıs Time sitesinde yazdığımız “TÜRKİYEYE BAĞLI OLMAK BAŞKA, BAĞIMLI OLMAK DAHA BAŞKA BİR ŞEYDİR...” başlıklı yazımızda neler demişiz;

KKTC’de Anavatan’a bağlı olmayan insan sayısı son derece azdır.

1878’de Anavatanından zorla koparılan Kıbrıs Türkü, gönül bağını hiç bir zaman koparamamıştır ecdadının geldiği topraklardan.

1914’de İngilizler Adayı tek taraflı ilhak ettiklerinde Ada Türklüğünün yaklaşık 4’te 1’i Anavatana göç etmiştir. (Daha önce yazdığım bir yazıda bu durumu resmi kayıtlara göre açıklamıştım)

Rumlar’ın Enosis histerisi bu yüzyılın başında azgınlaşırken, Ada Türkülüğü’ de Ada’nın eski sahibine iadesi için kampanya başlatmıştır. Yani Enosis’in karşılığı, Ada’nın Türkiye’ye ilhakı olmuştur Kıbrıs Türklüğünün gözünde...

Ve yine Ada Türklüğü bu gönül bağı dolayısı ile hiç bir baskı, zorlama ve talep olmadan Atatürk devrimlerİni kendi isteği ile anında Kıbrıs’ta da uygulamaya koymuştur.

Bu sebeple Kıbrıs Türklüğünün Türklüğünü ve Anavatan’a bağlılığını sorgulamak kimsenin haddine değildir.

Ne varki, Yavruvatan’dan Anavatan’a uzanan gönül bağı giderek ekonomik bağımlılığa dönüşmüştür.

Ve de kirlenmiştir.

Artık kimin samimiyetten, kimin bağımlılıktan dolayı Türkiyeyi sevdiğini anlamak zordur.KKTC’yi Türkiye’ye bağımlılıktan kurtardıktan sonra, samimi olanlarla sahtekar olanları birbirinden ayırmak mümkün olabilecektir.

Öyleyse hedef, KKTC’yi ekonomik olarak kendi ayakları üzerine duracağı bir yapıya kavuşturmak olmalıdır.

Seçimler de, siyasi partilerde bunun için vardır ve 4-5 yılda bir halkın karşısına bunun için çıkarlar ve aynı vaadlerle haltan yetki alırlar.

Ama Türkiye’ye bağımlılık her geçen gün daha da artmaktadır.

Çünkü KKTC’yi yöneten iktidarlar, KKTC’yi Türkiye’nin uydusu haline getirmişlerdir.

Kıbrıs Türk’ü zengin kaynakların fakir bekçisi olmuştur bu ülkede.

Çünkü bunca yıldır Hükumetlerde dominant parti olarak yer alan UBP ve CTP’nin KKTC’yi kendi ayakları üzerine durduracak hiç bir özgün politikaları olmamıştır.”
Yine aynı sitede 4 Şubat 2014 tarihinde yazdığımız “ARTIK ANAVATAN –YAVRUVATAN ESASINA DAYANAN İLİŞKİLERİ BİTMELİ VE...” başlıklı yazımızda şunları söylemişiz;
Geçen hafta Ada TV’de Elçin Şahmaran’ın programına katıldım. KKTC’yi yönetenlerin Devlet ciddiyetine yakışmayacak şekilde davrandıklarını belirterek;
“Geçmişte KKTC’de Bakanlık makamını işgal eden bir çok Bakanın, kendilerini Türkiye’ye davet ettirebilmek ve muadili Bakanları ile bir resim çektirebilmek için nasıl taklalar attığını ve kapılarda beklediğini biliyoruz. Oysa KKTC bir devlettir. Devletimize ve Kurumlarımıza, bu kurumların başındaki kişiler saygı göstermezse, başkasının saygı göstermesini bekleyemeyiz...” dedim.

Sözlerime şöyle devam ettim: “ Sayın Başbakan, göreve geldikten sonra Türkiyedeki muhatabından randevu istemiştir. Bu randevuya cevabın geç gelmesi Sayın Başbakan’ın suçu değildir. Sayın Başbakan’ı dik duruşundan dolayı tebrik etmek gerekiyor. Türkiye’deki bazı kesimler, iki ülke arasındaki ilişkileri hala daha 1960 ve 70’li yıllardaki gibi görüyorlar. İki toplumun arasındaki ilişki 1960’lı yıllardaki emir-komuta şeklinde idi ve normaldi.1974’ten sonra bu ilişki şekli, Anavatan-Yavruvatan ilişkisi diye adlandırıldı. Fakat yine emir komuta şeklinde devam etti. Belli bir süre için bu da kabul edilebilir bir şeydi... Ama artık bu dönemin bitmiş olması ve mutakabiliyet esasına dayanan bir ilişki dönemine geçilmesi gerekiyor. Türkiyedeki iradenin bunu kabullenmesi zor olabilir. Ama biz dik durursak ve irademize sahip çıkarsak onlar da bu iradeye saygı göstermek zorunda kalacaktır...”
Biz dün neyi söylüyor neyi savunuyorsak bugünde aynı şeyi söylüyor aynı şeyleri savunuyoruz. Türkye bizim için Anavatandır elbette. Anavatan saygı, sevgi ve bağlılık bizim partimizin temel düsturudur.
Sırf sevgi, şefkat ve duygusallıkla KKTC’ye “Yavru Vatan” diyenlere de lafımız yok. Bizim itirazımız, bunun bir devlet politikası haline getirilmesinedir.
KKTC bizim için onurdur ve namustur. KKTC’nin onurunu ve namusunu korumak ta bizlerin görevidir.
Vesselam