Günlerdir ormanlardan yükselen alevleri izledik.

Dünyanın her yeri yanıyor.

Yanan ağaçlar, diğer canlılar ve kül olup giden her türlü emek için üzülüyoruz.

Çünkü yangın, geleceğimizi de yaktı!

Gelecek…

Mutlu olma hayallerimizi barındırdığımız gelecek, şimdiki yaşadıklarımızdan etkileniyor.

Bugün yanan, kül olan her şey geleceğimizden de bir şeyleri alıp götürüyor!

Toplumun, devletin, ülkenin geleceğini sinsi sinsi etkileyen bir başka yangın daha var aslında!

Bu yangının ne ateşi var ne de dumanı…

Beyin göçü, gençlerin göçü!

Türkiye’de 2012 yılında sadece 59 doktor yurtdışına çalışma amaçlı yerleşmiş.

Pandemi koşullarına rağmen 2021 yılının ilk beş ayında yurt dışına giden doktor sayısı 400'ü geçmiş. Doktorların favori ülkesi Almanya ve İngilizce konuşulan ülkeler.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 2019 yılında 330 bin 289 kişi Türkiye’den yurtdışına göç etmiş.

Geniş tanımlı genç işsizliği ise yüzde 43,5 seviyesine yükselirken 18-29 yaş grubunda olup başka ülkenin vatandaşlığı verildiğinde “Evet terk eder giderim” diyenlerin oranı yüzde 64. Yurtdışına göç eden sayısı 2016-2018 arasında yüzde 97 artmış.

Örnekler çoğaltılabilir.

Ülkemizde de durum hiç farklı değil. Ülkesinde bulamadığı geleceğini, başta İngiltere, Kanada, Avustralya olmak üzere başka ülkelerde arıyor!

Bilim ve teknolojiye ayak uydurmakta güçlük çeken, her türlü üretimde geride kalan ülkelerin başına gelen bizlerin de başına geliyor.

Ülkesinden yurt dışına giden her genç, aslında gelecek ormanımızdan bir ağacın alevsiz dumansız yanıp gitmesi demek oluyor!

Araştıran, üreten, sorgulayan, çalışan beyinleri ülkemizde tutamadıkça da ülkemizin geleceğinin çölleşmesi kaçınılmaz oluyor.

Siyasilerin, devletin derin uykularından bir an önce uyanmaları, dışarı yönlü beyin göçlerini fazla zaman kaybetmeden tersine çevirecek önlemleri alması gerekiyor.

Ülkesinin geleceğinin basit çıkar hesapları ile çölleşmesine izin veren siyasilerin, o çöle su taşıyan her eli öpmesi de haliyle kaçınılmaz oluyor…