KIBRIS HALKININ BAŞVURUSU
Kıbrıs’ta Katolik Venedik Yönetiminden, Ada’nın yerli halkı “Ortadoks Rumlar” memnın değildi. Resmi dil İtalyanca olmuşdu. Kıb-rıs’ın 147.000 kişilik nüfusunun, 47.000’ni toprağa bağlı kölelerdi. Kato-lik Venedikler, Ortodoks Kıbrıs halkını çok kötü bir biçimde yönetiyor-lardı. Venedikli soyluların çiftliklerinde, hafta da üç gün sabah güneşin doğumundan, akşam güneşin batmasına kadar bedava çalıştırılıyorlardı. Kıbrıslıların bütün öğrencileri ellerinden alınmıştı. Venedikliler hak ve hukuk gözetmiyorlardı.
Venedikliler bunlarla da yetinmiyor, Ortodoks yerli halkı zorla “katolikleştirmye” çalışıyorlardı. Ortodoksların kilisileri, sürekli Katolik Venedikliler’in baskısı ve engellemeleri altındaydı. Bu devirde Osmanlı Türk İmparatorluğu’nda çeşitli din ve milletlere mensup topluluklar, gü-venlik ve adalet içinde yaşıyorlardı. Osmanlı Türk yönetimi hukuk, ada-let ve güvenliğin sembolü idi. Buna karşılık çeşitli din ve milletlere men-sup topluluklar Osmanlı Türk Devleti’ne yalnız makul bir vergi veriyor-lardı.
Venedikliler’in kötü yönetiminden bıkıp usanan Kıbrıs halkı, fırsat buldukça İstanbul’a “Halife Sultanlara” başvuruyordu.
VEZİRLER ARASINDAKİ YARIŞ
Bu devirde Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ile Lala Mustafa Paşa arasındaki büyük bir yarış vardı. Mustafa Paşa büyük bir zafer ka-zanarak, kazanacağı nüfusla sokulluyu iktidardan düşürebileceğini, Sadrazam olabileceğini düşünüyordu. Bu nedenle fırsat buldukça Padişah II. Selim Han Kıbrıs adasının fethine teşvik ederdi.
Sadrazam Sokullu’nun bütün bu gelişmelerden bilgisi vardı. Kıbrıs seferinin yeni bir Haçlı seferine yol açabileceği gerekçesi ile geciktiril-mesini istiyordu. Sokullu Mehmet Paşa’ya göre bir süredir yardım iste-yen İspanya Müslümanlarına yardım edilmeli ve Süveyş kanalı açılma-lıydı. Sokullu bu filkirlerinin gerçekleşmesi için çok çalışmışsa da başa-ramayıp, Kıbrıs seferini engelleyemedi.
Şeyh-ül-İslâm Ebussuut Efendi’nin verdiği fetvadan sonra, Kıbrıs seferinin başarı ile sonuçlanması için çalışmaktan başta yapacak bir şeyi kalmamışdı. Vezirler arasındaki yarışı 3. vezir Piyale Paşa ve Şeyh-ül-İs-lâm Ebussut Efendi’nin destekledikleri Lala Mustafa Paşa kazanmışdı.
BATILI TARİHÇİLERİN SUÇLAMASI
Batılı kaynaklara göre Josef Nasi isimli bir Musevi tüm kurnazlığını kullanarak, Kanuni Sultan Süleyman ve şehzadelik zamanından beri oğ-lu Selim’i Venedik üzerine doğru kışkırtıyordu. Nasi Kıbrıs Türkler tara-fından fethedildikten sonra, Avrupadaki Yahudileri getirip Ada’ya yer-leştirecekti. Zaten II. Selim Han bir sarhoşlık anında Nasi’yi kucaklaya-rak, “Sen Kıbrıs kralı olacaksın?” dememiş miydi? II. Selim Han içkiye çok düşkündü. Kıbrıs’ın da şarapşarı meşhurdu. II. Selim Han Kıbrıs’ı şarapları için fethetdi(!)…
Bu görüşler tamamen ilmi gerçeklere uymamaktadır. Hristiyan Avru-palı tarihçiler ve yazarlar, Haçlı düşüncesi ve taassubu ile “Müslüman Türk Milletini” kötülemeye ve bizim yarı aydınların karıştırmaya çalış-maktadır. Batılı kaynaklarda Josef Nasi ile ilgili yer alan bilgiler tama-men uydurma ve Haçlı propagandasıdır.
Kıbrıs adası bu devirde Türk Devletine hukuken bağlı ve vergi veren bir ülkedir. Bu durumda Türk Hakanı istediği zaman, savaşmadan Kıb-rıs’ın şarabından istediği kadar temin edebilirdi. Durum bu iken batılı ta-rihçilerin tüm iddiaları havada kalmakta, akıl ve mantığa ters düşmekte-dir. Bu tamamen saçma sapan, ipe sapa gelmeyen bir iddiadır.
Graziani gibi batılı tarihçilerin, bu iddiaların altına imza atmalarını bir yere kadar anlamak mümkündür. Fakat Hamer gibi Türkiye’de çok tanınan ve okunan bir tarihçinin, böyle saçma sapan görüşleri yazması “güvenilirliğine” gölge düşürmektedir:
“Bundan başka II. Selim’in Şehzadeliğinden beri teveccühünü kaza-narak Saray’a giren, Serveti ve Avrupa politikasına vukufu ile meşhur o-lan Josef Nasi isminde bir Musevi, içkiye fazla iptilası olan Padişah’a Kıbrıs’ın şaraplarını methediyor ve buranın zaptı ile krallığının kendisine verilmesini diliyordu. Hatta bir gün bir sarhoşlık anında II. Selim, Josef Nasi’yi kucaklayarak filhakika benim arzularım husu bulursa sen Kıbrıs kralı olacaksın demiştir. (BKZ. Hammer.C VI. S. 241) oda bu söz üzeri-ne bir Kıbrıs arması ile (Kıbrıs Kralı Josef) ibaresini havi bir levha yaptı-rarak evinin kapısına asmıştır.(7)
Sultan II. Selim Han’ın “Sarhoş Selim” diye suçlayıp, kıbrıs’ı şarap-ları için fethettiği görüşünü savunmak, deli saçmasından başka bir şey değildir. Tarihi ve ilmi gerçeklere de ters düşmektedir. Kıbrıs’ta Hicri 28. yıldan itibaren “Hilâl ve Haç Mücadelesi” vardır. Kıbrıs sürekli Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında el değiştirmektedir. Kıbrıs’ta Türk egemenliği kitabımda, tarihi ve ilmi gerçekleri, belgesel olarak ortaya koydum.
Batılı tarihçiler ve yazarlar, “Kıbrıs’taki Hilâl ve Haçlı Mücadelesin-de” bir tarafı oluşturmakta ve “Haçı” temsil etmektedir.
Hilâl ve Haç Mücadelesinde, “Haçı temsil eden” tarihçi ve yazarlar, işlerine ve çıkarlarına geldiği gibi, Müslümanları kötüleyen eserler yazmaktadırlar.
Türk Devleti, kıbrıs’ın fethini çok daha eskilerden planlamıştır. Kıb-rıs’ın, Türk Devleti tarafından fethedilmesini gerektiren bir değil, birçok nedenler vardır. Bunu “şarap sorununa” bağlamak, Türk Milleti’nin ve Devleti’nin bütün
büyük hareketlerini küçültmeğe çalışmaktır. Bunun batılıların yalanlarından başka bir şey olmadığı ortadadır. Başta batılı din adamları olmak üzere “Hristiyan Avrupalılar” Haçlı düşüncesi ile, Türk Milleti ve Devleti’nin her büyük başarısını “küçük” göstermeye çalış-maktadırlar.