Bugüne kadar müşavirlerle ilgili birçok yazı yazıldı. Bugün bir müşavir olarak kendim ve müşavir arkadaşlarım adına bu konuyu ele almak istedim. Bu yazıda yazılanlar atanmış olan arkadaşlara değil sistemin kendisinedir. Atanmış her arkadaş bizim için değerlidir, İş yapmadan maaş alıp oturmak da biz müşavirlerin tercihi değildir biz her zaman göreve hazırız.
Müdür ve müsteşarlar yani üst kademe yöneticileri üçlü kararname ile atanır. Üçlü kararname; atanacağınız makam için ilgili bakanının önerisi , başbakanın ve cumhurbaşkanının imzası ile olur. Görevden alma aynı şekilde yani üçlü kararnameyle olur.Üst kademe yöneticileri yasasına göre görevden alımlarda herhani bir gerekçe gösterilmez. Bu ne demektir diye sorarsanız atamayı yapacak ilgi bakanın yerinize kendi yandaşını alacağı için görevini yapan bir müdürü görevden alabileceğinin yasal zeminidir. Atamalar ve görevden almalar her hükümet değişikliğinde olur. Çünkü her gelen siyasi parti kendi partisine mensup ama bakanın genellikle” bölgecilik zihniyeti” ve halk arasındaki söylemi ile kendi adamını göreve getirmesidir. Bu sistem doğrudur demiyorum bu sistemi de savunmuyorum sadece mevcut düzen içindeki düzensizliğe değiniyorum . Genelde müşavirlerin düşüncesi de üst kademe yöneticilerin atamalarının sınavla yapılması ve o görevde kalınması böylece müşavir yaratılmamasıdır.
Seçim zamanı müşavirlik konusu seçim vaatleri arasında gündeme gelir. En son müşavirlikle ilgili bir değişiklik yapıldı. Yapılan değişiklik sadece isimde oldu çünkü sistem aynı şekilde işlemeye devam ediyor; artık müşavir yerine danışman deniyor ve sorun halledildi algısı yaratılıyor.
Peki biz müşavirler ne oluruz? En verimli, donanımlı ve tecrübeli dönemimizde bir bakıma evimize gönderilenler oluyoruz. Bunun süresi belli değildir. Sürgünün zamanı iktıdarın değişmesi ile paralellik arzederken müşavirlerin beklentisi de kendilerin yakın olduğu siyasi partinin tekrar iktidara gelmesini ve yeniden görev almasını beklemek oluyor. Eğer ahde vefa olmaz ve iktidar değiştiği halde göreve yeniden gelmeyi beklemede olan müşavirleri görevlerine atamaz ve yeni atamalar yapılırsa bu hakkaniyet ölçüsüne sığmaz. Yani müşavirler bir nevi evde oturup maaş alırken onların yerine başkaları atayıp aynı maaşı a amasının sağlanmadı ve Devletin mali kasasına ekstra ödemeler yüklenmesi ne kadar doğrudur? Sonra yeni atanan bu arkadaslar da adı değiştirilmiş danışman statüsünde ama müşavir denilenler gibi oluyor ve bu kısır döngü bu şekilde işliyor.Sorulması gereken soru bu döngüyü yaratmaya hakkınız var mı? Devlete bu kadar külfet yaratma lüksünü nerden buluyorsunuz? Ülkemizdeki bakanlıkların işlevsel yapısı içerisindeki başarısı atanan bürokratlara bağlıdır. Bürokratların bilgisi, çalışması, iş bitiriciliği, vatandaşla diyaloğu, vatandaşı doğru bilgilendirip yönlendirilmesi vb gibi. Sorunlar ve işler orada biter vatandaşın problemleri yasal çerçevede bürokratlar vasıtası ile çözülür. Dolayısıyle herhangi bir bakanın başarısı ve başarısızlığı yine kendisi tarafından atanan bürokratlara bağlıdır. Halbuki siz ne yapıyorsunuz? Devlet tecrübesi olan bir çok değerli insanı değersizleştirip evde oturtuyor ve yerlerine yenilerini atıyorsunuz.
Şimdi bu yazıyı okuyan bazı kişiler ne güzel evde oturup maaş alıyorsunuz diyecekler ama konu o değil. İnsanın en verimli, donanımlı ve tecrübeli zamanında atıl durumda kalması, hayatındaki belirsizlik... Göreve geri getirilerek itibarını geri vermemek... Bunlar hoş şeyler değil... Söz Meclis’ten dışarı olmasın diye kendimden örnek verecek olursam 2013 yılından beri yani yedi yılıdır müşavirim. Bizleri görevden alan iktidar şu anda yok ancak iktidarda olan ve geçmişte bizleri bu görevlere atayan siyasi parti iktidardadır. Bizler gibi yeniden görev almayı bekleyenlerin makamlarına geri dönüşünün olmaması adil mi, adil değildir. Anlaşılır gibi hiç değildir. Konuyu köşe yazıma aldım ve bu yazım; meclisten dışarı değil meclisten içeri bir mesaj olsun istedim!